Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Olay İnönü Üniversitesi'nin dünyada bir ilk olan başarısı ile ilgili. İnönü Üniversitesi Malatya'da Türkiye'nin önemli üniversitelerinden birisi.

        Malatya'ya gidenler bilir, Doğu Anadolu'da, bozkırın ortasında yemyeşil bir şehir.

        1975 yılında şehrin ileri gelenlerinin desteği, çalışmaları ile üniversite kuruluyor.

        Bu şehir ülkemize iki cumhurbaşkanı yetiştirmiş, İsmet İnönü ve Turgut Özal. Yeni üniversiteye İnönü'nün adı, daha sonra kurulan modern tıp merkezine de Turgut Özal'ın adı veriliyor.

        Özal döneminde, vizyoner bir öngörü ile üniversiteye ve tıp merkezine ciddi yatırımlar yapılıyor, öğretim üyeleri yurt dışına eğitime gönderiliyor. Ancak bu yatırımlar çok eleştiriliyor. Paralar toprağa gömülüyor deniliyor. Öyle ya bozkırın ortasında bilim olur mu, bilim bu ülkede sadece İstanbul ve Ankara'da biraz da İzmir'de yapılır.

        Ama geçen sürede zaman farklı gelişiyor, bu düşünceyi haksız çıkarıyor.

        Yurtdışında eğitim görenlerden biri de Malatya'nın daha da bozkırındaki küçük bir kasabadan, Arguvan'dan Sezai Yılmaz adında genç bir cerrah.

        Bu genç cerrah üniversitenin desteğiyle gittiği Amerika'da karaciğer naklinde uzmanlaşıyor. Malatya'ya döndükten sonra önce karaciğer nakli alanında bir merkez kuruyor, bu merkezde karaciğer nakline başlıyor, başarıları ile dikkat çekiyor. Gelen hasta sayısı o kadar artıyor ki, merkezin ünü önce Türkiye'ye, sonra Avrupa'ya yayılıyor.

        Prof. Yılmaz, daha sonra Enstitüsü kuruyor, hızla büyüyor.

        Kuruluşundan itibaren İnönü Üniversitesi'nin tüm yönetimleri bu ekibe koşulsuz destek oluyor.

        Enstitü, en çok sayıda karaciğer nakli yapan merkezler arasında dünyada ikinci sıraya yerleşiyor. Amerika ve Avrupa'nın birçok ülkesinden birçok bilim insanı, uzman bu merkezde çalışmak için Malatya'ya geliyor. Bu, Türkiye bilim tarihinde çok nadir bir olay.

        12 HAZİRAN GÜNÜ BİLİM ADINA ÖNEMLİ BİR GÜN

        Üniversitelerde çok bilinen bir gerçek vardır, yetenekli bilim adamları genel olarak biraz egoist olur, ileride kendisine rakip olacak ekip istemez. Prof. Yılmaz öyle yapmıyor, sürekli yeni ekip ve starlar yetiştiriyor.

        Transplantasyon alanında en gelişmiş üniversitelerde bile bir şef cerrahın bir ya da iki ekibi vardır. Bu nedenle transplantasyon için hastaların en önemli sorunlarından birincisi donör bulmak ise ikincisi de ameliyat sırası beklemektir. Sıra beklemek ölümle yarıştır. Prof. Yılmaz, merkezinde sıra bekleme sorununu aşmak için ekibi sürekli büyütüyor.

        Nihayet, 12 Haziran günü, Malatya'da 10 ayrı cerrahi ekip ve 70 kişilik bir timle karaciğer transplantasyonu için sıra bekleyen beş hastaya birden eş zamanlı nakil yapılıyor.

        Bu ancak dev bir ekip kadrosu olan, ancak dünyanın çok büyük merkezlerinde mümkün olabilen bir uygulamadır, güç gösterisidir.

        Bu karaciğer nakli gibi dünyanın en zor cerrahi uygulama gerektiren operasyonunda 20'si doçent, profesör 30 transplant cerrahından oluşan 10 ayrı ekibin müthiş eğitim aldığı ve benzer yetenek ve bilgi donanımına sahip olduğunu gösterir.

        Prof. Sezai Yılmaz, bu ekip çalışmasını Sağlık Bakanlığı'ndan gözlemci ve noter çağırarak kanıtlıyor.

        Bütün transplantasyonlar komplikasyonsuz başarılı oluyor. Bu dünyanın her tarafında olaydır.

        Bu başarı ülkenin tüm medya kuruluşlarında yer alıyor.

        PROFESÖR HABERAL'IN BAKAN'A MEKTUBU

        Bu çalışma ile ilgili bugüne kadar saygın bir gazeteci olarak bildiğim (halen öyledir) Faruk Bildirici olayla ilgili bir yazı kaleme alıyor. Yazının başlığı "Adanalı kebapçı ve karaciğer naklinde rekor denemesi".

        Bu yazıda diyor ki: “İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Merkezi'ndeki Karaciğer Nakli Enstitüsü'nde 'aynı anda beş karaciğer nakli ameliyatı' ile yapılan tanıtım ve rekor denemesini eleştirmiştim.

        İnsan hayatı üzerinden rekor kırılmaya çalışılmasını medyanın övgülerle haber yapmasının yanlış olduğunu vurgulamıştım. Meğer organ nakliyle rekor denemesi yapılmasına karşı çıkarken yalnız değilmişim. Yeni öğrendim."

        Sonra devam ediyor: “Dünya Organ Nakli Derneği Başkanı olan Prof. Dr. Mehmet Haberal, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'ya bir mektup göndererek, organ naklinde rekor denemesi yapılmasına itiraz etmiş” diye devam ediyor.

        Bu yazıya göre Prof. Dr. Haberal, 17 Haziran tarihinde Sağlık Bakanı Sn Fahrettin Koca'ya bir mektup yazmış.Yazıda mektuptan alıntılar var. Buna göre Hoca, mektubunda üç önemli konuya vurgu yapmış.

        Önce "Bilimsel bilgiler dışında organ ve doku nakillerinin reklamı yasaklanmıştır“ uyarısı yapıyor. Sonra “Dünya Organ Nakli Derneği Başkanı olarak organ nakliyle rekor denemesi yapılmasını, hastaların teşhir edilmesini makul görmem, kabul etmem mümkün değildir" diye uyarıyor, son olarak da “Bu hipokrat yeminine, tıbbi etik ve deontolojiye aykırıdır" diyor.

        Prof. Haberal daha sonra Sn.Bildirici ile röportajında "Hekimin öncelikli görevi insanları sağlığına kavuşturmaktır, onları teşhir ederek reklam yapmak değildir. Hipokrat yemini etmiş bir hekimin böyle bir davranış içine girmesi ne etiğe, ne de deontolojiye uygundur.

        Ben bir hastaya böbrek naklinden önce su içme diyorum, ameliyattan sonra da içebildiğin kadar su iç diyorum. O masada hayata dönüyor. Bu kadar önemli bir iştir organ nakli. Bu durumdaki bir insanı teşhir ederek reklam yapmak bu çabalarımıza zarar verir” diyor

        FARUK BİLDİRİCİ VE HABERAL HOCA'NIN YAKLAŞIMLARI DOĞRU DEĞİL

        Öncelikle belirtmek isterim ki, bu ülkenin en ciddi bilim insanlarından Mehmet Haberal Hoca'nın Malatya'da 10 büyük ekiple eş zamanlı yapılan operasyonun haberini Hürriyet gazetesinde okuduktan sonra Bakan'a mektup yazmasını tuhaf buldum.

        Hoca gibi deneyimli bir insanın sadece basında çıkan bir habere göre mektup yazmaması gerekirdi.

        Bir haberin başlığını medyada herkes farklı yorumlayabilir, bu çalışmayı Hürriyet gazetesi transplantasyon yapılan hastanın sayısına odaklanarak “aynı anda beş karaciğer nakli ameliyatı, rekor denemesi” olarak yazabilir, Sn. Bildirici de karaciğer kelimesinin ciğer kısmı ile Adana kebabı ilişkilendirerek “Adanalı kebapçı ve karaciğer naklinde rekor denemesi” diye başlık atabilir.

        Bu yazılar ekibi bağlamaz.

        Haberal Hoca'dan beklenen davranış, haberi okuduktan sonra ekibin başkanı Sezai Hoca'yı arayıp ne oluyor diye bilgi almasıydı.

        Oysa hoca oturup Bakan'a eleştirel bir yazı yazmış.

        Ayrıca bu noktada özellikle Hoca'nın mektubunda yaptığı üç eleştirinin üçüne de katılmadığımı belirtmek isterim.

        ELEŞTİRİLER HAKLI DEĞİL

        Hoca mektupta diyor ki; "Bilimsel bilgiler dışında organ ve doku nakillerinin reklamı yasaklanmıştır“. Bu cümle kendi içinde doğru ancak konu ile ilgisi yok. Burada ekip çalışmasının gücü anlatılıyor, doku ve organ naklinin reklamı yok.

        Bu transplantasyonları yapan ekip dünyada en fazla sayıda karaciğer nakli yapan ilk iki ekipten birisi. Reklama ihtiyaçları yok.

        Diğer önemli nokta da, bu ekip bu çalışmaları devletin bir üniversite hastanesinde yapıyor,özel hastane ile bağlantıları yok, muayenehaneleri yok, aldıkları maaşla geçiniyorlar. Yani reklam yapılacak bir durum yok.

        İkincisi, Hoca'nın bu olaydan “organ nakliyle rekor denemesi, hastaların teşhir edilmesini makul göremem” sonucunu çıkarmasını da doğru bulmuyorum.

        Burada konu bir Anadolu üniversitesinde, karaciğer nakli gibi çok önemli, yüksek bilgi ve teknoloji gerektiren alanda 10 ekip birden kurup, 20'si öğretim üyesi 30'un üzerinde cerrahla kurduğu dev bir ekibin başarısının sunulmasıdır.

        Dünyanın en büyük transplantasyon merkezleri arasında gösterilen bu ekibin çalışmalarından, başarılarından hepimizin özellikle de hastaların haberdar olması gerekir.

        Transplantasyon alanındaki başarılar ister Malatya'da, Antalya'da, Ankara'da isterse İstanbul'da olsun hastaya zarar vermez aksine umut verir, ameliyatını kalkıp yurtdışında değil Türkiye'de olur.

        Ayrıca organ bağışı yapacakların sayısı da azalmaz, aksine insanlar organlarının boşa gitmeyeceği ve çok hayatlar kurtaracağına inanırlarsa daha büyük inançla organlarını bağışlar.

        Yani Hocam, bu tür başarı hikayeleri çabalarınıza zarar vermez aksine bu ülkede transplantasyon bilincinin gelişmesine katkıda bulunur.

        Son olarak Hoca'nın vurguladığı konuya gelelim.

        Mesele eğer hipokrat yemini, tıbbi etik ve deontolojiye uygunluk ise, meslek hayatı boyunca muayenehanesi, özel hastanesi olmadan, sadece devletin verdiği maaşla olağanüstü başarılara imza atan onlarca ekip yetiştiren ve bu ülkede bilimin çıtasını yükselten Prof. Sezai Yılmaz'ın bunu hepimizden çok daha hak ettiğini söylemek bir emeğe saygı borcudur.

        SONUÇ

        Bilim adına Sezai Hoca ve ekibine teşekkür borçluyuz.

        Bu başarı hikayesinin ardında İnönü Üniversitesi'nin, başta Rektör Sn. Prof. Dr. Ahmet Kızılay olmak üzere geçmiş dönemlerdeki tüm rektörlerin müthiş desteği var. Sağlık Bakanlığı'nın ve Yüksek Öğretim Kurulu'nun hiçbir üniversiteye vermedikleri destekleri var.

        Haberal Hocam, Dünya Transplantasyon Derneği Başkanı olarak sizden beklediğimiz Prof. Sezai Yılmaz'ı dünya kongresine davet edip teşekkür etmenizdir.

        Ülkemizden böyle nadir çıkan müthiş ekipleri eleştirmek yerine desteklemek, onore etmek ve sahip çıkmak hepimiz için bir görevdir. Bu yazı da bu nedenle kaleme alınmıştır.

        Diğer Yazılar