Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR haftadır Washington’a kulağımı tıkadım ve sadece Türkiye’yi dinledim.

        Duyduklarım, okuduklarım son derece üzdü beni. Hemen herkeste bir Amerika düşmanlığı var. Gerekçeler farklı olabiliyor ama paylaşılan gerekçeler de var tabii.

        Bazılarının gerekçelerinde haklılık payı da var; bunların bazılarına katılsam da ben yaptığım eleştirilerin düşmanlığa dönüşmesine izin vermeden, bunca yaşadıklarımızdan sonra “dostluk bağlantılarını sürdürmek” için iki ülke arasında hâlâ daha oluşma potansiyeli olan makul buluşma noktalarını bulmaya çalışıyorum. Neden bunu yaptığımı sorarsanız sadece şunu söylemeliyim: “ABD gibi bir süper güce küsmek, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına uygun değildir.” Hele Amerika’yı karşımıza almak hiç değildir.

        Bir haftadır gördüğüm kadarıyla, geçiniz küsmeyi hemen herkes ulusalcı, Osmanlıcı hayallerin, metal fırtınacı fantezilerin, Avrasya teorilerinin kesiştiği noktada ruhunu fırtınalara kaptırmış, nerdeyse önlenmesi imkânsız bir Amerikan düşmanlığı yapıyor ve bunu körüklüyor.

        Amerika uzun zamandır global dünyada hiçbir ülkeye kendisinin iyi olduğunu anlatmıyor, tersine “Süper gücüz, güçlüyüz ve gerekirse gereğini yaparız” diyor. Bu nedenle kendimize karşı ters tavırlar olduğunda şaşırmak, küsmek yerine kendi ulusal çıkarlarımız için oluşan durumdan neyi nasıl kurtarabiliriz diye düşünmek bence Türkiye’nin uzun vadeli çıkarına uygundur.

        GERÇEKLİK KONTROLÜ VE ORTAK AKIL

        Washington’a atanma kararım çıktığı geçtiğimiz şubat ayının sonuna doğru başkentlerinde çalışacağımdan bir nezaket ziyareti için Amerikan Büyükelçiliği’ne gitmiştim. Türkiye’yi çok iyi tanıyan değerli diplomat Maslahatgüzar Philip Kossnet ile uzunca ilişkilerin durumunu konuştuk. Ben ona hem Türkiye’nin hem de Amerika’nın bir gerçeklik kontrolü (reality check) sürecinden geçmesi gerektiğini, iki yönetimin de karşılıklı tavırlarının, ilişkilerin düzeyini daha da aşağıya çekmesine yol açabileceğini söylemiştim ve sonra iki ülkenin buluşabilecekleri ve yine dostça el sıkışabilecekleri bir ortak aklın bulunulması için çalışılması gerektiğini de eklemiştim.

        Bu konuşmadan birkaç gün sonra Washington’u takip etmek için Amerika’ya gittim.

        Gittiğim günden beri eğer yazılarımı da okuduysanız Washington’dan Türkiye’ye yönelik tek bir olumlu yaklaşım olmadığını görürsünüz. Türkiye’den gelen tepkiler de aynı düzeyde veya daha sert oluyor.

        Böyle devam edildiği sürece artık konuşamaz hale bile gelebiliriz. İki ülke arasında 50 yılı aşkın stratejik birliktelik, çıkar çatışmaları var. Bugün karşılıklı sertleşmeler var diye hiç kimsenin bu birikimi, bu tarihi silip bir kenara atmaması gerektiğine inanıyorum. Amerika kendi ulusal çıkarları gereği Türkiye’ye bu şekilde davranıyor diye biz de kendi ulusal çıkarlarımızı düşünerek sadece kriterimiz bu olarak nasıl davranacağımıza karar vermeliyiz.

        Ulusal çıkarları savunmak bazen, hatta her zaman duygulardan sıyrılmayı gerektirebilir. Biz de soğukkanlı biçimde iki ülkenin çıkarlarının, ortak noktaları bulup burada buluşmak olduğunu görmeli ve bunun gereğini duygulardan sıyrılmış biçimde yapmalıyız.

        Ben bugün yine sadece Washington’u dinlemek, onların görüşlerini, ruh hallerini size yazmak için çalışmaya başladım. Umarım bundan sonra Washington’da da ortak aklın buluştuğu yere varmak için çalışmalar yapma eğilimi belirir de bu ilişkiyi bir şekilde kurtarırız.

        Bir gazeteci olarak temennim ve hayalim bu.

        Diğer Yazılar