Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SAN Antonio şehrinin yakınındaki -kasaba desem değil, köy desem hiç değil- arada derede kalmış bir yerde bulunan kilisede katliam yapıldı ya...

        Ben haberi izlerken, “Burada, Allah onu başımızdan ebediyen eksik etmesin Yayın Yönetmenim Selçuk Tepeli yaşasaydı bu katliam katiyen olmazdı” diye düşündüm.

        Olay yerine bakarken, hani kaza eseri de olsa bir şekilde yaratıldıktan sonra ebediyen unutulan yerler vardır ya, onlar aklıma geldi.

        Bu yer ilelebet unutulmuş ve cinayet de olmasa hiç hatırlanmayacak bir yerdi işte.

        Düşünün, herkes birbirini tanıyor.

        Gece eğlenmek için insanların yapacağı tek şey, düz araziye ve ufuklara bakmak.

        Eğer delirmek için önüne geçilemeyen bir arzunuz varsa, yapacağınız tek şey bu köy benzeri yere taşınıp oturmak olmalı.

        Bir de soruyorlar, “Neden böyle işleri yapanlar en çok Amerika’dan çıkıyor” diye.

        Çünkü Amerika’da nedense buna benzer çok yer var ve üstelik o yerlerde silah satın almak da süt almak kadar kolay.

        TEK ŞANSLARI OYDU

        O gün aniden kafayı yiyip kiliseye tüfekle daldıktan sonra 26 kişiyi öldüren adam, bu ortamda kaçınılmaz bir şekilde delirmek zorundaydı, başka çaresi yoktu.

        Örneğin, ben kendimi orada yaşıyormuş gibi düşündüğümde rekor sayılabilecek zamanda kafayı yiyeceğimi ve katliamı sadece kiliseyle sınırlı tutmayacağımı düşündüm.

        O yerin insanı nasıl da basabileceğini, nasıl bunaltabileceğini düşündüğünüzde 26 kişiyi öldürmenin insanı kesmesi bile mümkün olmayabilir.

        Anlayacağınız, oradaki insanların kurtulma şansı yoktu.

        Tek şansları, onları tarayan adamın yerine Selçuk Tepeli’ye benzeyen bir adamın bulunmasıydı.

        MANDA DIŞKISI DA VARSA

        Şimdi diyeceksiniz ki:

        “Hali tavrı ve özellikle gözleriyle tipik bir seri katili çağrıştıran bir adamı neden bu işe yakıştıramıyorsun?”

        Müsaade ederseniz anlatayım.

        “Orada ben yaşasaydım delirirdim” diyorum ya, ama Selçuk yaşamış olsaydı o yerin en uyumlu, en huzurlu insanı o olabilirdi.

        Çünkü onun rahatlamak için ıssız düzlüklere ve ufukta gördüğü çizgiye ihtiyacı var.

        Bunu gördüğünde bakışlar ufuktaki o çizgi gibi olur.

        O yer onu delirtmeyeceği gibi şu anda var olan hayli kapsamlı deliliğini bile tedavi edebilirdi.

        Hele o önünde uzanan uçsuz bucaksız düzlüğe birkaç manda, koyun ve onların dışkılarını da ekleyebilirse.

        ONLARI SEVEBİLİRDİ

        İşte o manzara, o pastoral manasızlık onu mutlu eder ve ağır bir lobotomi geçirdikten sonra sonsuza kadar ağır biçimde huzur bulmuş şizoitlere dönüşürdü.

        Yani oradaki insanları öldürmek yerine onları sevebilirdi de. Hem de bunu gönülden yapabilirdi.

        O ortamda Selçuk için bir cumartesi gecesi eğlencesi, “arazide manda dışkılarına basmadan yürüme yarışması”nda birinci olmaktan ibaret olabilirdi.

        O yerin sakinleri şanssızmış, Selçuk gibi pastoral durağanlığın bir insanı yerine benim gibi tabiatın fazlasından bunalan bir insanı aralarına almışlar ve sonuç da bildiğiniz gibi oldu.

        Diğer Yazılar