Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Netflix gibi dizi ve film platformlarının kültürümüze ve sosyal yapımıza olumsuz etkileri nedeniyle Türkiye’den çıkmaları gerektiğini düşünenleri anlamakta gerçekten zorlanıyorum.

        Onların argümanlarını çok dikkatle dinlediğime emin olunuz. Ancak dinledikçe acaba onların tanıdığı Türkiye ile benim tanıdığım Türkiye neden ve nasıl bu kadar farklı olabiliyor diye düşünüyorum.

        *

        Onlar Türkiye’nin kendi alışkanlıklarının, kültürünün dışardan gelebilecek etkilere karşı çok savunmasız ve zayıf olduğunu ve bu dış etki güçlü olduğunda Türklerin kendi alışkanlıklarından, hayat tarzlarından kolay vazgeçebileceklerini düşünüyorlar.

        Bu yoruma göre biz bu kadar zayıf ve savunmasız olduğumuzdan Netflix gibi film ve sinema platformları ülkemizin sosyal yapısını olumsuz değiştirebilir argümanı yapılabiliyor.

        *

        Doğrusunu isterseniz bu kendi içinde tutarlılığı olan bir yaklaşım ama başlangıç varsayımı yanlış olduğundan vardığı sonuç da kaçınılmaz biçimde tamamen yanlış oluyor.

        Ben çok uzun yıllar yurtdışında yaşadım ve çeşitli ülkelerdeki Türklerin davranış normlarını gözlemleme imkanım oldu.

        REKLAM

        Bana göre bu dünyada Türkler kadar kendi alışkanlıklarını, hayat tarzlarını zor değiştiren başla ülke insanı bulmak zordur.

        Bizler doğrusu yanlışıyla kendi alışkanlıklarımızı sever ve bunların tartışılmaz doğrular olduğuna inanırız ve bu yüzden değişmemiz de imkansıza yakın derecede zordur.

        *

        Ülkesinin dışına çıkan bir Türk'ün gittiği ülkeye bütün detayları ile birlikte kendi kültürünü de götürdüğünü ve orada değişmek yerine aksine o ülke vatandaşlarını kendisine benzetmeye çalıştığını çok gördüm.

        Bunu Almanlara sorsanız dediğimi hemen anlayacaklardır. Çünkü Almanya'nın dünyada yaptığı diğer işlerin yanı sıra en önemli ve ülkenin hayatını tüketen asıl işinin ülkedeki Türkleri Alman hayat tarzına alıştırmak olduğunu görürsünüz. Hayatlarının önemli bölümünü bu başarılması imkansız işe adamış olan bazı Almanlar sonunda pes edip Türkleri Almanlaştırma yerine kendilerinin Türkleşmesinin daha kolay bir yol olduğunu sonunda keşfetmişlerdir.

        *

        Bu sadece Almanya'ya özgü bir şey değildir. Hangi ülkeye giderseniz gidin, istemedikleri takdirde Türkleri değiştirmenin imkansız olduğunu görürsünüz. Ve bunu da istemezler.

        Türkleri değişmeye ikna etmek hiç bir babayiğidin harcı olmamıştır, durum böyle olduğundan birkaç yabancı film dizi seyredip Türklerin olumsuz etkileneceğini ve değişeceğini düşünebilmek bu ülkenin insanını hiç tanımamaktır.

        Bunu savunan insanların iyi niyetine inanıyorum ama şuraya yazıyorum sonra söylemedi demeyin. Bırakın bu Netflix Türkiye ile ilişkisini sürdürsün yakında Türkler değil Netflix değişecektir.

        REKLAM

        *

        Bunun ilk işaretleri gelmeye başlamış durumda bile. Türkiye’ye ilk geldiğim gece Netflix’te ‘Recep İvedik 6’ filmini izledim. Eğer Batı alemi kazayla da olsa sadece tek bir Recep İvedik filmi izlese bile tüm kurumlarıyla birlikte yakında çökecektir bunu bilin.

        *

        Eğer Batı'ya düşman oldukları için Netflix’in gitmesini isteyenler varsa onlara tavsiyem eğer Batı'ya kötülük yapmak istiyorsanız o zaman Netflix’de daha bol Türk filmi ve dizi oynasın işte o zaman hayalleriniz gerçekleşecek ve Türkiye tüm dünya medeniyetine son vermiş olacaktır.

        *

        Aslında bu eşcinsellik meselesine hiç girmek istemiyordum ama bunu söyleyenler o kadar çoğaldı ki başka çarem de kalmadı. Bunlar diyorlar ki bu tür platformlarda eşcinselliği özendiren film ve diziler oynuyormuş ve bundan da Türkler olumsuz etkilenirmiş.

        Herkese tavsiyem insanın özenerek, "Haydi bir de bunu deneyeyim" diye eşcinsel olabilmesi imkânsızdır. Siz hiç hayatı boyunca kadınlarla birlikte olmuş bir adamın sadece 'özendim' diyerek başka bir adamla seviştiğini gördünüz mü?

        *

        1960’lı yılardan unutamadığım bir anekdotu paylaşacağım şimdi sizinle. Almanya'ya ilk giden kuşaktan bazı adamlar bir gece bulundukları şehirde bir araya gelmişler ve "Yakında bir eşcinsel bar var haydi gidip şunları bir güzel sopalayalım" demişler. İlk kuşak tabii ki 'eşcinsel' demiyordu bu kavram üçüncü kuşağa aittir

        REKLAM

        Barın etrafını çevirip "Haydi kızlar dışarıya çıkın" filan diye de bağırmışlar. Bunu da tabii ki Türkçe bağırmışlar.

        Tabi onlara göre eşcinsel erkeklerin hanım hanımcık olması gerekiyor. Onları kolay dövebileceklerine inanıyorlar. Ama sonra içerden her birisi iki metreden uzun olan kaslı, deri kıyafetli, çizmeli zincirli çam yarmaları çıkmış. Meğerse Türklerin bastığı bar bir sadomazoşist gay barıymış.

        Adamları görünce Türklerden bazıları kaçmaya çalışmış ama bazıları aşırı korkudan donup kalmışlar, o geceden sonra o gruptaki hiç bir Türk'ün hayatı boyunca eşcinseller aleyhine tek bir kötü laf dahi söylemediğine eminim ben.

        *

        Bu anekdottan sonra uzun lafın kısası, Türklerin ne eşcinselliği ne de insan haklarını, demokrasiyi ne de başka herhangi bir şeyi sırf özendi diye kabul etmesi mümkün değildir. Onun için bırakın Netflix ile uğraşmayı da keyfimizi sürdürelim. Galiba bir tek ben Türk olarak Netflix’ten etkileniyor olabilirim çünkü Hannibal Lecter gibi insan yemeyi çok istemeye başladım. Ve galiba yemeğe de Netflix’in gitmesini isteyenlerden başlayacağım. Çok lezzetli olacaklarını da sanmıyorum ama bir defa özendim işte ne yapayım.

        Diğer Yazılar