Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ankara’ya geldim. Babamla yaklaşık iki yıldır görüşemiyorduk.

        Virüs nedeniyle ona sarılamadım. Babam ölüm olgusuyla hem inanç bağlamında hem de fiziki açıdan tüm bağlantılarını kesmiş durumda olduğundan virüsü de pek taktığını söylemek mümkün değil.

        Neyse benim zorlamam sonucunda sarılıp öpüşme faslını geçtik. Hamit’in de bundan çok üzülmüş olduğunu söylemek mümkün değil.

        Babam, oğlu için istemeden olsa da bir taviz verecek olsa bile insanlarla bırakın sarılmayı onlarla aynı kainatta var olmayı bile kaldırmayacak düzeyde insanlardan tiksindiğinden bu virüs nedeniyle kucaklaşamama ona aslında pek de uymuş durumda.

        *

        Babam eve girmemin 10’uncu dakikasında bir tür transa geçti. O piposunu veya purosunu ve evet bazen bunların ikisini de aynı anda, içerken gözleri sabit ufukta bir yerlere dalıp gider. Eğer gözlerini kısarsa ve gülümserse insanları öldürdüğünü hayal etmekte olduğunu anlarım ben.

        Ama bu defa gözleri kısılmış masasının üzerinde bir noktaya kitlenmişti.

        Merak edip neye bakıp gülümsediğini görünce bunun üzerinde ‘Sigara içmeyin öldürür' yazısı bulunan puro paketi olduğunu gördüm.

        REKLAM

        Babam o yazının millete anlatmaya çalıştığının anti tezi gibi yaşıyor 94 yıldır.

        Bazen ona "Bak otoriteler içki ve sigaranın sağlığa zararlı olduğunu ve insanı öldüreceğini söylüyorlar. Sen de yetkilileri kızdırmamak için ölüver bari" diyorum. Bunu duyunca önce bana sonra da otoritelere okkalı bir küfür salladıktan sonra "Torunum mezun olduktan sonra ölmeye kararlıyım onu bekleyeceğim" diyor. Ben bunu duyunca hayli şiddetli panik atakları yaşıyorum çünkü oğlum tıp okuma sürecinde olduğundan bu babamın en azından 102’nci ve devamındaki yaş günlerinde de çılgın partiler yapacağı anlamına geliyordu.

        *

        Gerçi önümüzdeki 8 yılda evde neler olacağı da bilinemez tabii ki.

        Babam ölüm nosyonunu küçümsüyor ve onu tamamen boşluyor olabilir ama bunu ben özellikle babamın evindeyken yapamıyorum. Çünkü onun yaptığı her şey bana bir nevi intihar gibi geliyor. Babamın evinde her an birileri ölecek gibi yaşansa da babam bunu hiç dert etmiyor ve durmadan hayat ne güzel filan deyip duruyor.

        En basitinden iki örnek vereyim. Babamın her balkona çıkışı ayrı bir olay oluyor. Koltuğundan sabah kalkıp balkondaki iskemleye geçinceye kadar akşamüstü olduğundan vakti geldi diye demlemiş olduğu çayın yerine içkisini istiyor ve ben her defasında demlenmiş çayı kaldırıp ona içkisini servis ediyorum. Bunu sabah koltuğundan kalkmaya başlamadan önce yapsak desem de bunu sabah vakti içkinin lafı mı olur diye absürt bir laf söyleyip geçiştiriyor. Bir de tabii ki balkonda yerleşinceye kadar mutlaka aşağıya düşme tehlikesi de yaşıyor. Ben bir hafta boyunca onun en azından 10 kez dört kat aşağıya düşmenin eşiğinden döndüğünü gözlerimle gördüm. Yardım etme tekliflerimi de ret ediyor. "Sen olmadığın zaman ne yapıyorsam bırak onu yapacağım" diyor. Ve ben o anda hayatımın sonuna kadar her gün apartman yönetiminden gelecek ve babamın aşağıya atladığını anlatan o telefonu bekleyerek yaşamak zorunda olduğumu anlıyorum.

        Bir diğer örnek de çakmaklarıyla ilgili. Babam günde 5 ile 7 arasında puro ve en azından beş defa doldurduğu piposunu içiyor. Yani bir tek uyurken tütün almadığını varsayabilirsiniz. Gerçi yıllar önce onu da denemiş ve neredeyse başarılı da olmuştu ama ağzını yaktığından bu adetten Allah’tan hızla vazgeçti... O çakmaklar neden öyle anlayamıyorum. Çaktığınız anda normal ateş vermek yerine her birisi bir alev topuna dönüşüyorlar ve babam her defasında tüm vücudunun ateş alması riski altında piposunu yakıyor. Daha önce bir defasında benzin doldurduktan sonra piposunu yaktığından tüm eli ve kolu alev almıştı ama o hiçbir acı hissetmezmiş gibi piposunu tüttürürken sakin bir şekilde söndürmüştü kolunu.

        Dediğim gibi 94 yaşında ve iki yıldır evden de çıkmıyor. Sıkılıyor mu hiç zannetmiyorum çünkü devamlı okuyor .Şu aralar biyoloji ve kimyaya takmış durumda nedense (sonunda bir mikrobiyolojik organizmaya, yeni bir türe dönüşmüş olmasından kuşkuluyum), kitaplar olmasa dahi sıkılacak vakti olmayabilir çünkü anlattığım gibi evde her an macera her an ölüm tehlikesi bulunduğundan yükselen enerjisi nedeniyle beyni daima genç kalıyor da olabilir.

        Diğer Yazılar