Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yazının başlığı ‘Being Tyler Brule’ adlı siteden esinlenmiştir. Bu sitenin amacının Tyler Brule’nin muhteşem hayat tarzından esinlenen yazıların toplanması olduğu anlatılıyor.

        Tyler Brule çağımızın popüler kültürünün ve hayat tarzlarının en iyi analiz edildiği dergi olan Monocle’ın yayın yönetmeni.

        Brule kültürlü, birikimli bir yazar ancak başkalarının parasıyla finanse ettiği gezilerinde yaşayıp gördüklerini gerçek hayatta sanki bunlara herkes tarafından ulaşılabilirmiş gibi sanmak ve genellemeler yaparak hayatımızı nasıl yaşamamız gerektiğine dair sonuçlara varmak ve bize tavsiyeler vermek gibi kötü bir huyu da var.

        *

        Bahsettiğim sitede başka yazarların Brule’in yazısında anlattığı mekanları kendi başlarına deneyip de gerçekte neler olduğunu anlattıkları yazıları yer alıyor.

        Tabii başkalarının finanse ettiği tanıtım gezilerindeki hayat gerçekten de muhteşem olabilir, ilk önce cebinizden para çıkmadığı için bu böyledir. Ayrıca tanıtım söz konusu olduğundan gerçek hayatta kimsenin katiyen göremeyeceği ikramlar da ve ortamlar da söz konusudur. Bunları geçmişte yaşadıklarımdan ben de biliyorum

        REKLAM

        Bazı etik sorunları göz ardı ederseniz bu tür deneyimin Türk gazeteciler için hayli alışıldık ve yaygın olduğunu söyleyebiliriz.

        Belki de şeffaf olunduğu takdirde ve davetin davet olduğu söylendiğinde bu tür yazıların okuyucu açısından bir anlamı da olabilir.

        *

        Ama işadamları açısından popüler bir davet hedefi olan gazeteci yaşadığı deneyimleri gerçek yaşam ile karıştırdığı takdirde sorunlar doğabiliyor.

        Örneğin başta Japonya olmak üzere uzak doğu ülkelerine özel ilgisi olan Tyler Brule’nin uzak doğu gezilerinde ‘bulduğu’ ortamları ve tavsiye ettiği lokantaları onun yazısını okuyup da aynı deneyimi yaşamaya çalışan çok az insanın bulabildiği de söyleniyor.

        *

        4 Eylül tarihinde yayınlanan ’Türkiye’nin Amalfi sahili tam burası mı’ başlıklı yazısıyla Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök nihayet Türkiye’nin Tyler Brule’si olmayı başarmış gibi geldi bana.

        Özkök de genellikle davetler ile çıktığı gezilerde kendisine Brule gibi muhteşem bir hayat tarzı kurmuş durumda.

        Sakın ha bir davetle çıkılan geziyle insan kendisine nasıl hayat tarzı kurabilir, bu mümkün mü diye düşünmeyin. Çünkü eğer Özkök’seniz bu davetler zincirleme olabiliyor ve sizin asıl gerçek yaşamınızı yaşamaya vaktiniz bile kalmayabiliyor. Böylece aslında sorunlarla, sıkıntılarla dolu olan ve hayli de pürüzlü gerçek yaşamdan iyice soyutlanıp, bir hayali bunun gerçekliğine inanarak yaşayabiliyorsunuz.

        İnsanın durumu öyle olunca o da gerçeklikten tamamen kopabiliyor ve yaşatıldığı hayallerin gerçek yaşam olduğunu sanmaya ve bunu bize de tavsiye etmeye başlayabiliyor.

        REKLAM

        *

        Özkök’ün zaten geneleme yapma adeti var. Örneğin 40’lı yaşını sürmekte olan kadınlar arasından fiziği iyi olan bir veya birkaç kadın gördüğünde bunun tüm 40’lı yaş kadınları için geçerli olabileceğini düşünebiliyor. Kendi yaşı arttıkça da aynı tespiti bu sefer de 50’li yaş kadınları için yapmaya girişebiliyor. Tabii o yaş grubunda da bir genelleme yapmasına imkan verecek bir istisna bulacağı kesin. İnşallah 100 yaşına gelirse bu defa da 90 yaşındaki kadınların güzelliğinden bahsedeceği kesin.

        Kadında olduğu gibi hayat hakkında da kendi özel deneyiminden yola çıkıp genellemeler yapma adeti var Özkök’ün. Onun hayatında güzel şaraplar, yemekler, güzel kadınlar, yakışıklı erkekler ve davetler var. Bir tür güzel rüya gibi yaşamı. Bu deneylerinden yola çıkıp bizlere güzel bir hayatı nasıl yaşamamız gerektiği konusunda ipuçları vermekte bir sakınca görmüyor.

        Bu kendi başına sakıncalı bir şey değil tabii ki ama sakınca Özkök gibi bütün bu deneylerin gerçek yaşamı unutmaya yol açtığında doğabiliyor.

        Ben Özkök’ün popüler kültür bilgisini güzel hayatların analizine yönelttiği kadar biraz da gerçek yaşamın sorunlarını da bizzat yaşadıktan sonra analiz etmeye yönlendirmesini çok isterdim.

        Yani tabii ki çoğumuzun yaz ayları Özkök’ün son yazısında anlattığı gibi yatlarda veya butik otellerde geçemiyor.

        Keşke o da, bunun var olduğu konusunda bugüne kadar hiçbir ipucu da vermese de var olduğuna inandığım gerçek yaşamındaki sorunlardan ve bunları nasıl aştığından da arada bir bahsedip bizimle paylaşsa.

        Hayal kurmaya ihtiyacımız olduğunu biliyorum ama arada bir gerçeğe de, bunları paylaşmaya da, ihtiyacımız var.

        Diğer Yazılar