Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yazının başlığına bakıp da ‘Oedipus Kompleksi’ denildiğine göre bu da Freud hakkında bir başka yazı daha deyip geçip gitmeyin lütfen.

        Doğrudur yazıda Freud da var ama aslında D. H. Lawrence üzerine bir yazı bu. Ayrıca yazının içinde James Joyce da bulunacak.

        İtiraf etmeliyim ki bir yazı içinde hem Lawrence’ın hem de Joyce’un bulunacağının başından ilan edilmesinin bana olduğu gibi herkese de bu yazıyı heyecanla beklenen bir yazı haline dönüştürdüğünü düşünüyorum. Umarım haklıyımdır da herkes benimle bu heyecanı paylaşıyor olsun ve okumayı da sürdürsün. Eğer yanılıyorsam da tarihin bir başka boşa çıkan entelektüel çabalarından bir tanesi ile karşı karşıyayız demek olacak bu.

        Bence İngilizce dilinde yaşayan en büyük yazarı olan Geoff Dyer’ın Türkçeye de ‘Bir Hışımla: D.H.Lawrence’ın Gölgesinde' diye çevrilen ‘Out of Sheer Rage: Wrestling With D.H. Lawrence’ adlı kitabını okuduğumdan bu yana Lawrence hakkında bir yazı yazmak istiyordum

        Dyer’ın kitabını ilginç ve okuması çok eğlenceli yapan özelliği kitabın başlıkta söylenen konusu hakkında değil de onu nasıl yazamadığı hakkında olması. Çok genç yaşta Lawrence’ın Sons and Lovers kitabını okuduğundan bu yana ona hayran olan ve hatta bütün yaşıtları o günlerde odalarına pop gruplarının veya şarkıcıların posterlerini asarken odasına Lawrence’ın bir fotoğrafını asacak kadar ona tutkun olan Geoff Dyer yazar olarak olgunlaştığı yıllarda, dünyadaki sayılı uzmanlarından bir tanesi olduğu konuda, yani Lawrence hakkında bir kitap yazmaya girişir.

        REKLAM

        Ancak hayat buna izin vermez. O anda bir aşk sürecinden geçmektedir ayrıca Lawrence gibi dünyada birçok yeri görüp gezmek istemektedir. (Yeri gelmişken söylemeliyim hepimizin romanlarından tanıdığımız Lawrence dünyanın belki de önde gelen gezi yazarlarından da bi tanesiydi. Hatta Marksist eleştirmen Raymond Williams ölümünden sonra onun için ‘Lawrence’ın trajedisi evine bir türlü geri gelemeden ölmüş olmasıdır’ diye de yazdı, sürekli gezmeye takıntılı gibiydi büyük yazar. Onun bu yönünü usta deneme yazarı Clive James ‘Cultural Cohesion’ adlı kitabının içindeki ‘D. H.Lawrence in Transition’ başlıklı makalesinde incelemiştir. sayfa 165.)

        Neyse duygularının inip çıktığı o günlerde sürekli seyahat planları da devreye girince yazar kafasında şekillenmiş olan Lawrence’ı bir türlü kitap haline getirmeye başlayamaz. Kitabı bu 'bir türlü başlayamama' üzerine olduğundan satır aralarında verilen bilgileriyle çok da eğlenceli kitap, okumadıysanız tavsiye ediyorum.

        Çok sevmekte oluğum bir yazarın böylesine takıntılı olduğu bir yazar da benim doğal olarak merakımı çekiyordu. Romanlarını okumak beni mutlu etmekle birlikte içimdeki huzursuzluğu bastıramıyordu. Ben de, sanki bu yönde olağanüstü talep varmış gibi, Lawrence hakkında bir şeyler söylemek istiyordum.

        Edebi bir değerlendirme yapmak hem benim haddimi aşardı, hem de bu konuda şimdiye kadar söylenmemiş bir şey her halde kalmamış olmalıydı.

        Sonra ustanın hayatını okurken dikkatimi bir şey çekti. Lawrence, hem James Joyce hem de Freud ile kavgalıydı

        Dedikoduyu seven burnum burada bir malzeme olmalı diye beynimi uyardı ben de bu konular üzerine okumaya başladım.

        JAMES JOYCE

        Joyce ve Lawrence edebiyatta modernin kurucu babaları olarak kabul edilirler. Ele aldıkları konuları, romanlarında cinsiyeti ele alış biçimleri ve cesaretleri ve yazıda yeni ifade stillerini denemekte ustalıkları onları bu kurucu üstatlık düzeyine oturtmuştur.

        Yazarların birbirlerini kıskanmaları ve bu yüzden birbirlerine düşmanlık besleyebilmeleri her halde hiçbirinizi hayrete düşürecek sürpriz davranış biçimleri olmamalı. Nerdeyse yazı insanın hayatına girdiği günden bu yana yazarlar arası bu tür kıskançlıklar oldu olacak. Belki de bu yazar olabilmenin de bir olmazsa olmazı olabilir.

        REKLAM

        Bu yüzden dönemlerinde birbirleriyle karşılaştırılan Joyce ve Lawrence’ın birbirlerini çekememeleri lüzumsuz olduğu kadar belki de kaçınılmazdı.

        Joyce, Lawrence için "Adam yazmayı bilmiyor ne yapalım" diye konuşabilmiştir. Joyce, Lawrence’ın özellikle Lady Chatterly’s Lover’ından haberdar olduktan sonra onu aşağılayıcı konuşmalar yapmıştır, Lawrence ise Joyce’un romanlarında ‘Lüzumsuz’ detaylara takıntılı olmasını rahatsız edici buluyordu. (Bu konuda mükemmel bir çalışma için bknz. Modernists at Odds: Reconsidering Joyce And Lawrence’ editörler. Matthew J.Kochis ve Heather J. Lusty)

        Konuları ele alış stili ile edebiyatta neredeyse çığır açmış Lawrence ile yazıda yeni bir stil oluşturmuş ve çalışmasında o stil ile gidilebilecek tüm olasılıkları da tüketmiş olan Joyce ve yazma teknikleri, uğraştıkları kollar birbirinden bu kadar farklı olan ikisi de büyük olan yazarın böylesine çocukça birlikte uğraşmaları bizlere şimdi zaman kaybı gibi gelse de bu yazar karakterini anlayınca çok da şaşırtıcı olmaması gerekiyor.

        SIGMUND FREUD

        İki yazar arasında kavga şaşırtıcı değil ama ilk bakışta Lawrence’ın Sigmund Freud ile ne alıp veremediği olabileceği hemen anlaşılamıyor.

        Öyle ya Freud’un bütün kitaplarında bir edebi değer olsa da onun Joyce gibi eşit düzeyde edebi rakip olabileceği düşünülemez herhalde.

        Bu yüzden Lawrence’in 1921 yılında Freud aleyhine çok sert bir saldırı içeren yazı yayınlaması çoğunluğu şaşırttı. Buna ne gerek vardı ya şimdi düşüncesi hakimdi o günlerde.

        REKLAM

        1913-18 yılları arasında D. H. Lawrence çeşitli antropolojik çalışmalarla ilgilenip onları okuyordu. Aynı dönemde Sigmund Freud ise 1915 yılında yazmış olduğu ‘Bilinçaltı’ makalesinin yeni açılımları üzerinde çalışmaktaydı. Freud bilinçaltı üzerine çalışmalarını Pompei’de uzun yıllardır gömülü kalmış olan kalıntıların çıkarılmasına benzetiyordu. Freud daha sonra 1933’teki 'New Introductory Lectures on Psychoanalysis’ konuşmalarında dediği gibi bilinçaltı çalışmalarını ‘aklın kendi yabancı bölgesi üzerine çalışmalar' olarak görüyordu ve Pompei’deki tahribatın da bir tedavi girişimi olarak görülmesi gerektiğini söylemişti. Dolasıyla bilinçaltı ile ilgili psikanaliz gibi Pompei’de de kalıntıların yeryüzüne çıkarılması bize hastalığın nedenlerini gösterecekti.

        Bu görüşleri o dönemde okuduğu anlaşılan Lawrence ise toprak altında kalmış olanlar gibi bilinçaltında kalanların orada kalması gerektiğini düşünüyor gibiydi. Freud'a saldırısında çıkarılabilecek sonuçlardan bir tanesi de buydu.

        NE OLUYORDU?

        Peki ne oluyordu?

        Edebiyatta yeni bir çağın gelmekte olduğunun habercisi Lawrence özelikle insanı rahatsız eden konuları ustalık ele alırken o güne kadar gidilmeyen yönlerde tavırlar da alabiliyordu. Örneğin Virginia Wolf, hem Joyce’un hem de Lawrence’ın önemleri abartılmış ve bunu hak etmeyen türde yazarlar olduğunu düşünürdü. Bunu da bir başka yazar kıskançlığı diye anlayabiliriz ama Wolf’un dediği başka bir şey daha vardı.

        Kendisi de büyük bir yazar olan Virginia Wolf, Lawrence’ın romanlarında seksi ele alışının kendisini rahatsız ettiğini de söylemiştir. Özelikle ‘Women in Love’ ve ‘Lady Chatterly’s Lover’ın yayınlanmasından sonra Lawrence’ın pornografik yayın yüzünden başının derde girmesi Wolf acaba haklı mıydı sorusunu bize sordurabilir. Seks konusunu o güne kadar alışılmadık bir biçimde ve modern edebiyata yeni ufuklar açacak biçimde ele aldığı şüphe götürmez ama pornografi suçlamasının hayli de abartılı olduğunu söylemek mümkün.

        Lawrence’ın ‘Sons And Lovers’ kitabı dışında bütün çalışmaları hakkında yukardaki analizi yapmak mümkün.

        REKLAM

        Ama 'Sons and Lovers' kitabında, pornografi suçlaması dışında bir sorun ne yazık ki var.

        D.H. Lawrence annesine abartılı bir sevgi duymaktaydı.

        Bunun bir tür aşk olabileceğini kendisi de ifade etmiştir.

        Dönem dönem bunun hatta cinsellik içeren bir aşk duygusu olabileceği de ifade edilmişti.

        Lawrence cesur bir yazardı ve zor duyguların korkmadan yazıda ifade edilmesi yöntemlerini de denemekten kaçınmıyordu. Bu da onu büyük yazar yapan yönünün bir tanesiydi..

        Lawrence bu duygusunun toplum tarafından kabul edilmesinin mümkün olmayan bir duygu olduğunu tabii ki biliyordu ama büyük yazar yönü, sanatçılığı konuyu yine de işlemeye itiyordu onu.

        İşte bu yüzden Freud’un teorisine göre karşı cinsteki ebeveyni sahiplenme ve kendi cinsinden ebeveyni ise saf dışı etmek konusunda çocuğun beslediği duygu, düşünce, türü, fantezilerin toplamı olarak tanımlanan Oedipus Kompleksi'nin bilinçaltından üstüne çıkarılması için tedaviye ihtiyaç duyulan bir durum olarak ifade edilmesi, Lawrence'ın o günlerde sadece bu yüzden Freud’a karşı öfkelenip görünürde başka hiçbir neden yokmuş gibi gözükürken o saldırıyı yapması işte bu yüzden olabilir. (Analyzing the Analyst: Lawrence’s Clash with Freud’ yazarı Fernihough Anne)

        Diğer Yazılar