Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yazılarımın sadece başlığına bakıp geçenlerin bile bana yönelttikleri haklı bir eleştiri var. Sadece Batı aleminden Batı medeniyetinin gelişiminden konuları, kişileri alıp yazmamı bir eksiklik olarak görüyorlar.

        Bunun bir eksiklik olduğunun ben de fakındayım ama bunun sadece bir tercihten kaynaklanmadığını bilmeniz gerekiyor.

        Doğrudur şimdi bana ideolojik tercihini söyle deseniz, "Batı kültüründen ve Batı'da gelişmiş ideolojilerden yanayım tabii ki" derim ama yazı konusu tercihlerim sadece ideolojik tercihten ibaret değil.

        Hemen herkesin her şeyi bildiğini sandığı, bilmese dahi bilmediği konuda tartışabildiği ve karşısındakine kızabildiği bir coğrafyada ben sadece en iyi bildiğimi sandığım konularda yazı yazmayı sürdürme kararı aldım. Bu karar doğrultusunda altı ay önce yazılarıma daha teorik içerik verme yönüne yürüyünce bu yolda çok iyi bilmediğim konular da olacağını ve onları öğrenme sürecimi dahi okuyucu ile paylaşma kararı aldım.

        Ben hem ailemde, hem lise sonuna kadar eğitimimde hem de sonrasında üniversite yaşamımda Batı kültür ve değerleri ile düşünmeyi öğrenmiş bir insanım. Batı'yı öğrenme, anlama sürecinin öyle kolay kolay bitebileceğini de sanmıyorum.

        Bu hayatta, ben karamsar olanların aksine hala daha bilgilenme coşkusu olan ve düşünmeyi seven insanların sayısının hayli fazla olduğuna inanırım. Kuru gürültü çıkarmayı iyi bilen cahillerin aksine bu tür insanlar daha sessiz kalmayı tercih ederler.

        REKLAM

        Kendisine göre mücadele eden bir yazar olarak mütevazı amacım bu tür insanlara beyinlerini tahrik edecek entelektüel açıdan doyurucu yazılar verebilmek. Bu süreçte ‘Ülkenin bunca sorunu varken bunlara ne gerek var’ veya 'Yazacak başka hiçbir şey kalmadı mı' türünden okuyucu tavrıyla karşılaşmak tabii doğal ama ben en iyi bildiğimi sandığım işi yapmayı sürdürmeye çalışmayı umuyorum.

        Tabii ki bu süreçte Doğu ve onun alemi, düşünürleri ihmal edilmiş de oluyor.

        Ha tabi bununla bağlantılı olan bir başka önemli konu da var. Bu teori yoğun yazı yolculuğuna başlarken kendimle ilgili almış olduğum bir başka önemli karar da din ve inançlar konularına mümkün olursa hiç girmemekti. Dindar olmayan inancı da bulunmayan bir insanın bu tür konulara girmesi zaten yanlış olurdu. Bir de tabii ki Doğu alemini anlatacak ve inancı yorumlayacak değerli yazarlar varken insanın elini tutması doğru oluyor.

        Başlığı ‘Kuran-ı Kerim aşığı Goethe’ olan bir yazıya bu kadar uzun bir girişle benliğimi bu şekilde konuya dahil etmemi sadece Montaigne’nin yazı stiline özenmek olarak ele almayın. Yazının başlığının da işaret ettiği gibi bugünkü konu aslında çok bilmediğim bir alana, Doğu alemine ve İslamiyet'e gireceğimi gösteriyor.

        Faust üzerine yaptığı çalışmayla bildiğim Goethe’nin ‘Genç Werther’in Acıları’ çalışmasının sosyolojisini anlamaya çalışırken yaptığım okumalarda düşünürün pek de bilmediğim bir boyutunun da olduğunu gördüm. Batı aleminin en parlak düşünürlerinden birisi olan Goethe aynı zamanda Şark dünyasına ve İslamiyet'e büyük sevgiyle yaklaşan bir düşünürmüş de.

        Düşünürde bu boyut da olunca benim bu tür konulara girmeme prensibimi askıya almam gerekti.

        1770’lere yani Goethe’nin zamanına gelinceye kadar nerdeyse 7‘nci yüzyıldan itibaren Batı aleminde İslam hep yanlış ve önyargılı yorumlanıyordu. Yapılmış Kur’an tercümeleri bile bu önyargılı kötüleme çabalarının damgalarını taşıyabiliyordu.

        REKLAM

        Goethe kalbinde duyduğu dini duyguları ile gerçekte var olan din olgusu ile var olan çelişkileri yüreğinde hissetmekte olan bir düşünürdü. Hem dini hem de sosyal açıdan çalkantılı olan Avrupa'da bir ruh sakinliği arayışı içindeydi.

        Bir gün hocası, usta felsefeci Herder ile sohbet ederken Goethe hocasına "Öyle güzel ve hikmetli konuşuyorsunuz ki bunun kaynağını merak ediyorum" dedi.

        Herder bunun nedeninin kendisinin Kur’an’ı okumuş olmasından kaynaklandığını söyledi ve Goethe’ye de onu okumasını tavsiye etti. Herder, Goethe’nin özelikle George Sale’nin 1734’de neşredilen tercümesini okumasını istemişti. Herder'in de bunu Kant ile sohbetlerinde öğrendiği söyleniyor.

        Goethe bunu okumanın yanı sıra hepimizin Osmanlı üzerine yapmış oluğu çalışmalar nedeniyle genelde sadece Hammer adıyla tanıdığımız Joseph von Hammer-Purgstall’ın (1774-1856) Doğu kültürünü ve tarihini güzel anlatan eserlerini de okudu.

        DOĞU-BATI DİVANI

        Goethe sonunda Kur’an'daki dilin güzelliğine nerdeyse aşık oldu ve Hz.Muhammed’in yaşamına da büyük sevgi duymaya başladı.

        Bütün bu anlama gayreti ve çalışmaları sonunda Goethe kendisine yakışanı yaptı ve ‘Doğu-Batı Divanı’ adlı büyük eserini de kaleme aldı. Bu kitabında Doğu şiirini ve İslam kültürünün değerlerini yorumladı.

        Batı'nın önemli bir düşünürünün İslam merkezinde şekillenen Doğu kültürüyle ve İslami değerlerle kurmuş olduğu bu sıcak ilişki o güne kadar Batı aleminde fazla görülmüş bir şey değildi. Kitapta Goethe’nin İslamiyet’e, Kur’an’a ve Hz. Peygamber'e duyduğu sıcak duygularını yazdığı satırlar da dikkatleri çekiyor.

        Peygamber hakkında bulabildiği bütün çalışmaları da okuduğu bilinen Goethe, ‘Mahomet’ adını verdiği bir tiyatro eseri hazırlığını da yaptı. Bir taslak halinde kalan çalışmanın bölümleri içinde bulunan Hz. Muhammed ile Hz. Fatma arasında gelişen bir parçayı da oradan ayırıp bağımsız bir şiir olarak ‘Mohamet’s Gesang’ adıyla Gottinger Musealmanac dergisinde yayınladı.

        Yazıda Kant'ın da adı geçti. Bu konuyu ilerde işlemeyi sürdüreceğim

        Diğer Yazılar