Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        .

        Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının başında ilkinde olduğu gibi tekrar bir ekonomik kurtuluş savaşının verilmesi gerekeceği bariz.

        2023 seçiminden sonra acil bir ekonomiyi kurtarma planının yapılması lazım.

        Eğer bu plan ağırlıkla dış çevreler veya dışardan gelecek yardım ve fonlar düşünülerek hazırlanırsa bunun sonunun bir felaket olacağı yakın tarihimizin bize öğrettiği bir gerçektir.

        Bunun yerine bizim ekonomik kurtuluşumuz ve bağımsızlığımızın ipucunun Atatürk dönemi bağımsız ekonomi mücadelesinde bulunduğunu görmeli ve buna göre davranmalıyız.

        Atatürk ekonomi mucizesi üzerine ve bunun acil kurtarılmayı bekleyen tarım sektöründe ne gibi sonuçlar vereceğini irdeleyen iki geniş kapsamlı yazı yazmış olduğum için burada o yazılardaki argümanları tekrarlamayacağım.

        Sadece planlı programlı devletçilik politikasının Türkiye’de neredeyse 100 yıl önce gerçek bir başarı yaratmış olduğunu görmeliyiz, bugün ihtiyacımız olan her fikrin Atatürk’ün ekonomi çözümünde bulunduğunu bilmeliyiz.

        Bugün özellikle Atatürk’ün ekonomik fikirlerine sahip çıkılmadığı takdirde ülkede neler olabileceğini gösteren yakın tarihimizdeki çok somut bir olayı anlatacağım size.

        ABD'nin Atatürk modeline müdahalesi

        ABD'nin Atatürk modeline müdahalesi
        0:00 / 0:00

        1923-39 arasında ekonomide uygulanan ‘Atatürk Modeli'nin Türkiye’yi ekonomik bağımsızlığına kavuşturacağını ve dünya kapitalist sistemi içinde merkez ülke konumuna getireceğini gören Amerika ‘Atatürk Modeli'ne 1946 yılında müdahale etti..

        İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna doğru Türkiye’de savaş sonrasında hangi gelişme stratejisinin izleneceği konusu düşünülmeye başlanılmıştı.

        O'nun ekonomi modeline inanan Atatürkçü teknokrat kadrolar ilk önce 1945 yılında ‘Türk Sanayii'nin Harp Zamanından Sulh Zamanına İntikal Devrelerinde Korunması ve Gelişmesi ile İlgili Genel Durumlar Hakkında Öz Rapor’u daha sonra da 1946 yılında ‘İvedili Sanayi Planı'nı hazırladılar..

        Bu iki rapor da Türkiye’nin ekonomi bağımsızlığını ve sanayileşmesini ancak 1930’larda sürdürülen planlı programlı devletçilik politikalarının sürdürülmesiyle sağlanabileceğini vurguluyordu.

        O anlayış o zaman da bugün için de Türkiye için doğru anlayış olmasına rağmen bu plan ABD’nin başlatmış olduğu dış yardım politikasına Türkiye’nin de dahil edilmesini sağlamak için dönemin iktidarı tarafından Amerika’nın onayına sunuldu.

        Amerika, Atatürkçü teknokratların planının kendisi için yaratacağı tehdidi gördüğü için bu planı uygun görmedi ve bunun yerine sanayileşme yerine tarıma ve altyapıya ağırlık veren modeli Türkiye'ye empoze etti, dış yardım alabilmemizi bu koşula bağlamıştı.

        Türkiye’nin bugün dahi hala daha süren yapısal problemlerinin başlaması tarihi işte bu planın reddi tarihidir.

        Aslında Türkiye Atatürk döneminde 1938 yılı hariç 1930'dan 1946’ya kadar her yıl dış ticaret fazlası vermişti..

        Atatürk modelimiz Amerika tarafından engellenince 1946 yılından itibaren her yıl dış ticaret açığı verilmeye başlandı. Türkiye sanayileşmeyi kesti, az gelişmiş ülke konumunda kaldı ve döviz açısından Amerika’ya da bağımlı hale geldi. Dış ticaret açığımız kronikleşmişti.

        Şimdi yeni bir ekonomi kurtuluş savaşına doğru gidildiği bu günlerde bazı muhalefet çevrelerinde bile dış kaynak ve dış çevrelerden bahsedilmeye başlandığını duyuyor ve görüyorum.

        Oysa Türkiye’nin bu savaşı kazanmak için elindeki tek koz Atatürk'ün bağımsız ekonomi modelidir çünkü o model ülkenin ihtiyacı olan dövizi ve dış kaynağı kendi kendine yaratabilmektedir. 1946'da ve sonrasında olanlara bir bakmanız bile tüm gerçeği görmek isteyenlerin yüzüne çarpacaktır.

        Tehlike sinyali ilk 1938'de verilmişti

        Tehlike sinyali ilk 1938'de verilmişti
        0:00 / 0:00

        Atatürkçü teknokrat kadroların hazırladığı planı ABD onayına sunarak uygulanmasını devreden çıkartan dönemin siyasileri sadece 1938 yılına bir baksalardı bu hatayı yapmayabilirlerdi.

        Dediğim gibi Türk ekonomisi 1930-46 yılları arasında bir tek 1938 yılı hariç sürekli dış fazla vermişti.

        Bir tek 1938 yılında dış açık verilmesi o yıl devletçilik politikalarında bir yumuşama olmasına bağlıydı. Ekonomik kalkınma planımızı ABD’nin onayına sunan siyasiler sadece 1938 yılını bile incelemiş olsalardı devletçi planlı programlı ekonomik modelden vazgeçmemiz durumunda bizi bekleyen felaketi görürler ve 1946 sonrasında bugünlere kadar yaşanan gelişmeleri de başlatmamış olabilirlerdi.

        DPT yeniden devreye sokulmalı

        DPT yeniden devreye sokulmalı
        0:00 / 0:00

        Devlet Planlama Teşkilatı, planlamanın bir sol ideoloji olduğu yalanına inanan sağ patiler tarafından işlevsizleştirildi.

        Oysa teşkilatın bünyesinde 1946 yılındaki ekonomik bağımsızlığı getirecek ivedili planı hazırlayan Atatürkçü teknokratlar ve ülke ekonomisinin işleyişine dair hayati veri tabanı bulunuyordu.

        Turgut Özal döneminde DPT’ye yönelik ideolojik saldırı başlatılmıştı. AK Parti döneminde de bu devam etti.

        Oysa 1946 yılında Atatürkçü modele ABD’nin müdahalesine imkan tanımanın ülkeye bedelinin ne kadar büyük olduğunu anlayan Türkiye 1960 ihtilalinden sonra 5 Ekim 1960’dan sonra DPT’yi kurmuştu.

        Türkiye’nin acil ihtiyacı olan planlı programlı devletçi kalkınmanın DPT benzeri bir örgüt olmadan devreye sokulması nerdeyse imkansız olduğundan DPT’nin güçlendirilerek yeniden devreye sokulması acilen gerekiyor.

        DPT’nin var olmasının piyasadan vazgeçildiği yalanına inanılmamalıdır.

        Çünkü Türkiye’nin devreye sokacağı emredici değil ama yol gösterici planda, plan piyasa koşullarını tamamlayıcı hatta onu güçlendiren bir işlev görür. Açıkçası bu tür plan piyasayı işlemesi gerektiği gibi işletir ve olması gereken dengeleri kurar ve belirsizlikleri de ortadan kaldırır.

        Devlet Planlama Teşkilatı’nı içinde geçmişte önemli görevler yaptığı için teşkilatı çok iyi bilen Temel Karamollaoğlu’nun altılı masa görüşmelerinde bu konuda nasıl tavır alacağını da hayli merak ediyorum.

        Diğer Yazılar