Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Aylardır seçimin sonucunu çantada keklik gibi düşünmekte olan özellikle muhalif çevrelere yakın insanların söylemlerini duyup durduk.

        Yakın geçmişimiz hiç yokmuş gibi davrananlar, sürekli bakmakta oldukları cep telefonlarından bu lafın anlamını yeterince çabuk bulamayanlar. Şimdi bu çantada keklik lafını anlamayıp çantalarda gerçekten de keklik aramaya kalkışmasınlar diye söylüyorum, bu laf beklenen bir gelişmenin çok kolay elde edilebilirmiş gibi, çoktan olup bitmiş gibi düşünülüp sonucun şimdiden kesin gibi kabul edilmesi yanlışını ifade ediyor.

        Aylardır kendimizin duymak istediklerini veya söylemek isteyip de söyleyemediğimizi işitmek için izlendiğini sandığım bazı muhalif yandaşı kanallarda her gece yapılan konuşmalarda tarihi ne olursa olsun yapılacak ilk seçimde bugünkü iktidarın gideceği ve yerine muhalif partilerin iktidarı devralacağı anlatılıyor.

        İktidara yakın çevreler bu kadar kendilerinden emin değil gibiydiler oldukça uzun zaman ama onlar da da hareketlenme son zamanlarda başladı. Hatta aralarında yeni bir seçim zaferi sonrasına yapılacak balkon konuşmasının içeriği hakkında konuşabilenler bile çıkabiliyor.

        Muhalefet ve iktidara yakın çevreler kendilerinden bu kadar nasıl emin olabiliyorlar, ellerinde yoksa bizim bilmediğimiz bazı bilgiler mi var, ona göre mi konuşuyorlar. Hiç sanmıyorum. Ellerinde seçim sonucuna dair kesin bilgi olsaydı bunu içlerinden bir tanesi kendisini kesin tutamaz ve bizimle mutlaka detaylı paylaşır ve zafer tamtamlarını şimdiden çalarlardı.

        Açıkçası ben bu yaz mevsiminin başına kadar bana bir soran olduğu takdirde bu koşullarda bir iktidarın yeniden seçim kazanmasının mümkün olmadığını, bu koşullardaki ülkede bir iktidarın seçimi yeniden kazanmasını örneğinin pek olmadığını, sonra ülke yönetiminin bir değişim, yenilenmeye ihtiyacı da olduğunu bu yüzden bu defa Erdoğan’ın biraz dinlendirileceğini söylüyordum.

        Ama mayıs ayı sonundan bu tarihe kadar seçim sonucuna yönelik olarak kafamda bazı belirsizlikler oluşmaya başladı. Arzu ettiğim sonucun olmayacağını ve olması gereken zinde güç değişiminin olmayabileceği yolunda fikirler oluşmaya başladı bende.

        Elimde bu konuda özel bir çalışma yok. Birbiri ardına yayınlanan kamuoyu araştırmaları kafada netlik yaratmak yerine belirsizliği daha da artırıcı rol oynar nitelikteler bence. Bu koşullardaki bir ülkede hala daha kararsız kalabilenlerin oranının bu kadar yüksek olabilmesi şaşırtıcı (hatta bu eldeki insan malzemesinin kalitesi hakkında insanı bayağı karamsarlığa itebilen bir durum da) ama burası Türkiye olduğundan galiba buna da fazla şaşırmamak gerekiyor.

        Ben sonunda geldiğim noktada bir seçimde muhalefetin beklendiği kadar büyük atılım yapamayacağını ve hatta iktidarı destekleyenlerin bir büyük sürpriz yapabileceklerini düşünmeye başladım. Bu düşündüğümden mutlu muyum, hayır değilim. Dediğim gibi ülkenin yeni bir bakış açısına, yeni bir yaklaşıma ihtiyacı olduğunu görüyor ve biliyorum. Ama bu ülkedeki çoğunluk ile her zaman aynı görüşte olacağım beklentisi bende hiç olmadı şimdi seçim sonucu konusunda ise bu beklentim hiç yok.

        Özetle Türkiye’nin beklenmedik olacağından dünya siyaset literatürüne bile girebilecek bir yeni sürpriz yaparak Erdoğan’ı tekrar cumhurbaşkanı seçebileceğini, bu bunu yazarken bile kendime inanılacak gibi gelmese de, düşünmeye başladım.

        Aşağıda ayrı bölümlerde bu düşünceye varmamda etkili rol oynayan şu bölümler olacak;

        1- Ekonomik kriz ile siyasetin bağlantısı,

        2- Gençlerde var olduğu sanılan Deist yaklaşım varsayımı doğru mudur sorusu,

        3- Muhalefetin heyecan yaratma gücüyle ve

        4- Cumhuriyet ideolojisinin yanlış anlamış olabileceği ülke gerçeği konusunu ayrı bölümler halinde açacağım.

        Ve sonra da yazımı inşallah bu yazımdan gelecekte utanırım ve ne kadar da yanlış çıktığım konusunda başta eşim olmak üzere bütün arkadaşlarım ve okurlar beni yerden yere vururlar diye içimden düşünerek bitireceğim.

        Ekonomik kriz seçim sonucunu nasıl etkiler?

        Ekonomik kriz seçim sonucunu nasıl etkiler?
        0:00 / 0:00

        Uzunca zamandır ülkede var olan derin ekonomik krizin gündelik yaşamda olması gereken sonuçlarının neden görülemediğini anlamaya çalışıyorum.

        Ekonomik verilerden de kendi hayatımdaki etkilerden de başkalarının hayatlarında da krizin derin ve güçlü olduğunu biliyorum. Durumu kötüleşen insan sayısının hiç de azımsanmayacak düzeyde olduğuna eminim. Ama bu acımasızca denenen 'fakirleştirerek büyüme modeli' olduğundan bu ortamda dahi zenginleşen ve çok para kazanan insan sayısının faza olduğu görülebiliyor. Bu ekonomik krizin sınıfsal darbe gücü o kadar fazla ki geleneksel meslekli, eğitimli, laik orta sınıf ortadan yok olmaya başladı. Onlar şimdi yeni fakirliklerine adapte olmaya çalışırken onların yerine getirilen ve devlet politikalarına bağımlı yeni zenginler ülkenin yeni orta sınıfını oluşturmak üzereler. Kriz öncesinde bile durumu zaten pek iyi olmayanlar ise kriz döneminde neredeyse sistem, kayıt dışına düşecek kadar büyük darbeler yediler.

        Muhalefet ekonomik krizin ülke insanı üzerine etkisinin kendilerine seçimi kazandıracağını düşünüyor olabilir ama bu üzerinde tartışılması gereken bir varsayım çünkü dediğim gibi fakirleşen insan sayısı artarken paralı insan sayısı da hayli arttı bu acımasız sınıfsal eşitsizlik ortamında. Bu arada eskiden oy verdiği AK Parti döneminde durumu kötüleşenler hala daha yaşadıklarında dış güçlerin etkisi olduğuna ve bu durumlarını hala daha AK Parti’nin düzeltebileceğine inanabiliyorlar. dolayısıyla kriz sürecinde yeni paralı olanların mı yoksa fakirleşenlerin mi siyasi açıdan daha güçlü olacaklarının garantisi hiç yok. Değişen orta sınıf eskinin orta sınıfı gibi ağırlıklı olarak CHP eğilimli de değil tersine varlıklarını borçlu oldukları iktidar yanlısılar.

        Bu nedenle ekonomik krizin otomatik etkisinin seçimi muhalefetin kazanmasının olacağı varsayımı doğru olmayabilir.

        Gençler ve inanç

        Gençler ve inanç
        0:00 / 0:00

        Son yıllarda özelikle genç nüfus içinde Deizmin hayli güçlenmeye ve kendini Deist olarak tanımlayan genç sayısının oldukça artığı önerisi hayli söylendi ve tartışıldı.

        Baştan Deist gençlik beklentisi özelikle laik kesimin olmasını umduğu bir hayaldir ama bu tabii ki hayalin illa da gerçekleştiği anlamına gelmiyor. Özelikle yeni para kazanan kesimlerin gençlerinde inancın Deizme dönüşmesi onların yeni hayat tarzı beklentileriyle uyumlu olabilir buna bir şey demiyorum. Ancak bu tür gençlerin sayısının ne kadar fazla olduğu ve onların gençliği ne kadar temsil ettiği de tartışılmalıdır.

        Şunu görmek gerekiyor gençliğin hayatın tümünü sorgularken çoğunluğun kendi ailelerinin inancı yaşayışını da sorgulamaya başladıklarına eminim. Bazıları ailelerinin inancını Deist ve Ateist yeni yaşamlara ulaşmak için sorguluyor da olabilirler ama bir bölümü de kendi ailesinininancı, yaşama biçimini daha ilkeli inançlı yaşama ulaşmak için sorguluyor da olabilirler. Bu da en azından imkan dahilinde olan güçlü bir gelişme.

        Bu yüzden laik kesimin 'gençlik içinde Deizm güçleniyor' varsayımı ile kendisine siyasi beklentiler çıkarması yanlıştır çünkü daha ilkeli inançlı bir yaşama inanan gençlerin sayısının ne kadar olduğu net otaya çıkmadan buradan siyasi bir sonuç çıkması da imkansızdır. (Bu konu en son yazacağım cumhuriyetin ülkeyi yanlış değerlendirmiş olması ihtimali maddesine de bağlıdır.)

        Muhalefet heyecan yaratıyor mu?

        Muhalefet heyecan yaratıyor mu?
        0:00 / 0:00

        Özellikle CHP tepki koymak konusunda hayli aktif. Liderin Ankara-İstanbul yürüyüşü veya çeşitli devlet kurumlarının kapısına dayanması ve elektriğini kestiren eylemi akıllara geliyor. Dediğim gibi bunların tümü güzel tepkisel muhalefet yöntemleri ama CHP sürekli tepki verirken güçlü bir etki, seçmende heyecan yaratacak büyük önermeler yapmayı da ihmal ediyor gibi gözükmeye başladı.

        Bu gerçeği ben biliyorsam bunu CHP gibi, usta siyasetçilerin bulunduğu, bir partinin bilmemesi de mümkün değil. Türkiye’de sonuca varabilen muhalefet sadece gerçekleri söyleyerek mümkün değil yapılamaz, gerçekler yanında büyük vaatlerde de bulunacaksın ki halkta heyecan yaratılabilsin. Eğer CHP daha demokratik daha çok özgürlük vaadinin toplumdaki bu tür büyük vaat beklentisini tatmin ettiğini sanıyorsa seçmenin sadece benim gibi olan insanlardan ibaret olduğunu düşünüyor olmalı. Eğer seçmenin önemli bölümü benden farklıysa ona ya ‘Herkese bir ev bir de araba’ veya 'Tüm çiftçilere mazot bedava olacak, gerisine de litresi bir lira olacak' gibi büyük vaadiler de gerekiyor seçimi kazanacak heyecan yaratmak için. CHP daha sonra yalan söylemiş çıkmamak için zor tutacağı vaatlerde bulunmuyor olabilir ama bu ülke tarihinde söylediği yalanlarla iktidar olanın daha sonra iktidardayken pişman olduğu gibi bir durum hiç de olmadı bunu da görmek gerekiyor.

        İçimi en çok acıtan bölüm bu

        İçimi en çok acıtan bölüm bu
        0:00 / 0:00

        İtiraf etmeliyim ki seçimin neden çantada keklik olmadığını anlatmak için yazmakta olduğum maddelerin içinde beni en çok zorlayan, en çok derinden üzen bu madde. Çünkü bu madde benim neredeyse tüm hayatımı boşuna yaşmış olduğumu gösteriyor. Biz çocuk yaşından ailelerimiz tarafından Batı'nın özgürlük demokrasi ve insan haklarına değer veren kültürünü alarak yetiştirildik. Ben ve arkadaşlarım toplumun önemli bölümünde de bu değerlere önem verildiğini ve Batı'nın değer ve düşüncelerine değer verenlerin sayısının hayli fazla olduğunu düşünerek yaşadık.

        Bu özgürlük ve haklar arayışına aktif biçimde karşı olanlar ise bizler açısından bir anomali veya normdan bir sapmaydı.

        Cumhuriyet sistemine inancımız tamdı ve bu sistemle birlikte hayat tarzı beklentilerini ve düşünce sistemlerini Batı'ya döndürmüş insanların halkımızın çoğunluğunu oluşturduğunu veya oluşturacağını umuyor ve bekliyorduk. Bu beklenti hala daha bazılarımızda olabilir ama bende bu beklenti artık maalesef ortadan yok olmaya başlıyor. Bu ülkede yaşadığım hayat deneyimi ve gördüğüm halkın tepkileri ve beklentileri, dahası çoğunluğun kültürel tercihleri ve arzuları Batı'ya dönük olma yerine sırtını tamamen Batı'ya çevirmiş ve bütün vasatlığıyla Ortadoğu'yu sonuna kadar yaşamayı arzulayan bir çoğunluk var gibi hissediyorum son zamanlarda. Demokrasi olmak iddiasında olunduğundan çoğunluğun arzusu böyleyse bunun olması da kesin gibidir ve bizler de bu sistemde ancak azınlık olmayı kabul edip bu yaygın beklentiye en iyi cevap verecek partinin yine iktidara gelmesini biraz da şaşırarak seyretmeye hazırlanmalıyız.

        Dediğim gibi bu içimi en çok acıtan maddeydi çünkü hayatımı boşuna yaşamış olduğumu ve tüm çabamın, tüm çalışmamın aslında boşuna olduğunu bana derinden hissettiren bir bölümdü bu. Ama gerçekçi olabilmek bazen de insanın kendisi dahil, her şeye acımasız olmasına bağlı olabilir. Bu yüzden Türkiye’nin aslında Batı'ya ait olan değil gerçekte tümüyle Ortadoğu'nun bir ülkesi olduğu gerçeğini de belki kabul etmeliyiz bence.

        Diğer Yazılar