Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        OKUDUĞUM romanlardan öğrendiğim kadarıyla insanın ancak ölürken yaşayabileceği bazı duyguları yaşıyorum son günlerde.

        Başbakan'ın konuşmalarını dinlerken, cemaatten olduğunu hatta Fethullah Gülen'e çok yakın olduğunu bildiğim bazı yazarların yazılarını okurken, bazı askerlerin sızdırılan konuşma kayıtlarını duyduğumda sanki ölümün yaklaştığı andaymışım gibi hayatım gözlerimin önünden akıp gidiyor. Bir yandan bir sona yaklaşılmakta olduğunu hissediyorum, umutlarım kırılıyor, hayatımı boşa yaşamış gibi hissediyorum, pişmanlıklar oluşuyor, hiç sevmediğim bir kelimeyi kullanmaya başlıyorum. Hayatımın önemli parçası olan onlarca yazım gözlerimin önünden geçerken sıkça "Keşke" diyorum.

        "Keşke bunu yazmamış olsaydım, keşke konuyu daha açabilseydim" gibi. Sonra üzerime müthiş bir bezginlik ve pişmanlık umutsuzluk çöküyor, kaderime razı olmanın verdiği anlık ve geçici rahatlamayla beklemeye başlıyorum.

        Bildiğim kadarıyla insanın hayatının son anlarında yaşanması muhtemel bu süreci bana şimdiden yaşatan nedenleri size tek tek anlatacağım.

        AKP

        Düşmanlarım bana hep, "Sen AKP'li oldun" derler. Ben de hep onlara, "AKP'li değilim ama onları şu, şu, şu nedenlerden dolayı destekliyorum" derim. İsterim ki ortaya koyduğum nedenlerle değerlendirsinler olayı, ama hayır onlar nedeni görmezden gelir, sadece "AKP'li oldun" damgasını yapıştırmak için lafı mümkün olduğunca tekrar ederler.

        Son dönemde Başbakan Erdoğan'ın her fırsatta din referanslı konuşmaya başlaması bende büyük hayal kırıklığı ve korku yaratıyor.

        Öyle tahmin ediyorum ki din ve inanç konusunda sıcak düşüncelerimi uzun zamandır bana verilen her köşede yazdığım için bu tepkimin önyargılı bir tepki olduğunu kimse söyleyemez.

        Bence kendisi dindar olmayıp da din konusunda bu kadar olumlu yazan bir yazar dünyada bile ender görülür.

        Buna rağmen Başbakan'ın bütün tavırlarında dini referans olarak ve her tavrının teolojik temelini düşünerek konuşması bana yine de büyük huzursuzluk veriyor.

        DESTEĞİMİN NEDENİ

        AKP'ye desteğimin en büyük nedeni, bu partinin dünyadaki değişimi en iyi takip etmesi ve yeni düzende Türkiye'ye önde gelen bir yer oluşturmak vizyonuna sahipmiş gibi davranmasıydı.

        Türkiye, bölgesinde ve biraz gayretle dünyada bile bir model ülke olmaya doğru gidebilirdi.

        Sermaye çevreleri ve yeni güçlenmeye başlayan inançlı Anadolulu işadamlarıyla dünya ekonomisine eklemlenmiş ve ayrıca bölgesindeki arayış içindeki her ülke için model oluşturabilecek bir Türkiye'yi yakalayabiliriz diye düşünüyordum.

        Çevremizdeki ülkelerin bizi bir merkez model olarak görmelerinin en büyük nedeni, vatandaşlarına inancı güzel bir şekilde yaşatırken aynı zamanda laik de olabilmemizdi.

        Başbakan bu ülkelere gittiğinde bu gerçeği görüyormuş gibi konuşuyor, laikliğe vurgular yapıyor.

        Türkiye tam laiklik kavramına yeni bir içerik vermek üzereyken ve bir seküler Müslüman ülke olmak yolunda adım adım gidebilecekken Başbakan son zamanlarda kamusal alanla ilgili attığı her adımda din refereranslı konuşmaya başladı. Kürtajla ilgili adımının arkasında da bir teolojik temel var.

        ONLAR MUTLUDUR AMA

        AKP'ye ne olursa olsun oy verecek tabanı eminim ki bu gelişmeden pek memnundur, ama ülkemizi bir model olarak görmek isteyen çevre ülkelerdeki insanlar, bizi onların şu andaki haline dönüştürecek fazla din vurgusundan rahatsızdırlar mutlaka. Türkiye tarihi bir fırsatı kaçırıyor. Seküler, Müslüman tek büyük devleti kurma ve lider olma şansını kaçırıyor. Bu da benim içimi çok acıtıyor.

        Bu ülkede bir olguyu objektif değerlendirip bu değerlendirme sonunda olumlu bir şeyler gördüysek bunu açıkça söylemek âdeti olmadığından ve gazetecilik sadece muhaliflik veya düşmanlık olarak algılandığından benim cemaatle ilgili olumlu yazılarım daima yanlış anlaşıldı. Konuyu istismar etmek isteyenler bana, "Cemaatçi oldun" dediler ve yine dediklerimin nedenini anlamaya çalışmadılar.

        Cemaatle ilgili okur ve öğrenirken, liderlerinin konuşmalarını dinleyip yazılarını okurken, onların kendileri hakkında söylediklerini dinlerken, gözümün önüne modern yaşamın içinde olup da inancını tam yaşayan, bunun yanında birçok alanda hayır işleri yapan ve işadamlarıyla dünya ekonomisine açılan güzel bir oluşum geldi.

        Olumlu laf ederken, yazarken aklımda hep bu çerçeve vardı. Ama içimi yiyen bir korku da daima vardı: "Ya ileride yanlış düşündüğüm ortaya çıkarsa bütün bu yazdıklarım ne olacak, o zaman neler hissedeceğim?"

        KORKUMA TESLİM OLMAK İSTEMEDİM

        Ama o korkuma teslim olmadım ve Türkiye'nin bir uzlaşmaya, huzura varması için elimden geleni yapmayı sürdürdüm

        Bana yabancı olan düşünüş ve hayat tarzını tanıma çabamı hiç aksatmadım. (Daha birkaç gün önce okuma odalarına gittim.) Fethullah Gülen sağ olsun ben ve birkaç gazeteci arkadaşa evini açtı ve ona aklımızdaki sorunları sorma imkânını bulduk. Duyduğum cevaplar da hoşgörülü Türkiye'nin geleceğine umutla ve sevgiyle bakan bir insanın düşünceleriydi.

        NEDİR BU KİN?

        Durum böyleyken cemaatin içinde önemli bir yeri olan ve hatta Fethullah Gülen'e de hayli yakın olan bazı yazarların kaleminden zehir dökülmeye başlamasının beni ne kadar şaşırttığını ve üzdüğünü tahmin edebilirsiniz. Birkaçını şahsen tanıdığım ve konuşmalarında bu yüzlerini hiç görmediğim insanların bu yüzleri gerçekten şaşırtıcıydı ve bende "Acaba hep var olan bu yüzlerini ben mi göremiyordum?" sorusunun doğmasına yol açtı.

        Şu an dünyanın en önemli konusu olan modern eğitim dalında büyük başarılar elde etmiş, Türkiye'de inançlı insanlara hem modern hayatın içinde olup hem de inançlarını yaşama yöntemini gösteren bir cemaatin; dünyada lider olabilecek Türkiye'nin tabanını o liderlik konumuna uygun yere taşıma gücünü elinin tersiyle itmeye başlaması beni doğrusunu isterseniz şaşırttı.

        Bugüne kadar hep hoşgörü ve uzlaşma mesajları duymaya alıştığım insanlardan birden kin ve nefret kokan yazılar gelmesi içimi gerçekten acıttı.

        ASKERLER

        Arada bir haksızlıklar yapılsa da ordunun içindeki darbeci, Ergenekoncu zihniyetten temizlendiğini ve bu nedenle TSK'nın artık 21 'inci yüzyıla yakışan modern bir ordu olmaya başlayabileceğini düşünüyordum. Ama sızan asker konuşmalarından görüyorum ki askerin içinde korkunç bir kin birikmiş. Ve bu kini ilk fırsata öç almak için kullanacaklar.

        Ellerine geçen her fırsatta askere karşı kin akıtan, nefret saçan insanlar bayram etsinler... Nihayet kendi kininizin amacına ulaştınız, karşınızda en az sizin kadar kinli insanlar oluştu. Hiçbir kimse bütün bu kin fıtrtınası içinde "Ülkeye ne oluyor, yazık olmaz mı bu ülkeye?" diye sormuyor.

        Ben Türkiye'de darbeler tarihi konuşulmaya başlamadan bile önce askerlerin dine karşı tutumlarının kuruluş yıllarına kadar uzanan objektif tarihi nedenlerini anlamaya ve anlatmaya çalıştım. Darbelerin sadece kötü insanların elinden çıkan şeyler olmadığını ve Türkiye tarihindeki objektif nedenleri görmeye çalışıyordum. Bu koşullar ortadan kalkmaya başladığı için, eski nefretlerle sadece geçmişte yaşamak bizi geleceği düşünmekten alıkoyacaktı.

        Şimdi yine içim acıyarak görüyorum ki, hiçbir tarafın geçmişten kurtulup geleceğe bakma amacı yok. Eskilere dayanan kinlerin hesaplaşmasını yapmak istiyorlar. Yazık oluyor bu ülkeye.

        ABARTIYOR MUYUM?

        Nedenlerim bundan ibaret sevgili okurlar. Biraz abarttığımı düşünebilir ve "Bunlar bir insana ölüm benzeri bir deneyim yaşatır mı?" diye konuşabilirsiniz. Ama ben gerçekten acı çekiyorum ve özellikle yakın zamanlar gözlerimin önünden akıp gidiyor. Kendimle (yazılarımla) hesaplaşıyorum ve sıkça "Keşke" demeye başladım. Yanlış anlamayın, bu manevi ölüm deneyimini sadece olan bitenin bir kişisel yenilgi olduğunu düşünmemden yaşamıyorum.

        Kişisel yenilgi olasılığına, bu yola çıkarken, toplumda farklı düşünen insanlar arasında uzlaşma, anlaşma imkânlarını araştırmaya başlarken zaten hazırdım. Bir gün haksız çıkacağıma ve bunun bir kişisel yenilgi olarak değerlendirileceği fikrine uzun zamandır kendimi alıştırdığımı sanıyordum ama yine de içim acıyor.

        İçimin acısı Türkiye için endişelenmemden kaynaklanıyor. Güzel bir geleceğe, güçlü bir ülke olma şansına bu kadar yaklaşmış bir ülkenin bu şansı elinin tersiyle itmeye başlamasının anlamını hâlâ çözebilmiş değilim. Yazık oluyor bu ülkeye.

        Bu yazıyı, hepimiz yaklaşan tehlikeyi görebilelim diye, kendimi fena halde harcayarak, bunun sonuçlarını göze alarak yazdım.

        Diğer Yazılar