Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇEN hafta üniversite yıllarımızdaki en renkli arkadaşlarımızdan biri olan ve şimdi ise sonu "...İAD" yani "İş Adamları Derneği" ile biten ülkemizin her türlü derneğinin ya üyesi ya da yöneticisi olan Bülent Akgerman ile zar zor denk getirebildiğimiz bir iş görüşmemiz vardı İzmir'de. Bülent'in yoğunluğu yüzünden, öğle yemeği olarak kararlaştırılan görüşme öncesinde, asistan Neşe Hanımın "Deniz mahsulü mü, kebap mı, İtalyan mı tercih edersiniz; ona göre rezervasyon yaptıracağız" sorusuyla içime su serpildi. Epeydir özlemini çekip de bir türlü gidemediğim İzmir'de hem bir yemek yiyebilip hem de Bülent'le toplantımı yapabileceğim diye. "Hiç fark etmez. Kordon'da olalım yeter" dedim.

        Her çok heveslendiğim ve mutlulukla beklediğim olayda olduğu gibi âdet bozulmadı ve yine "Program yapma melekler güler" lafını gözüme gözüme sokarcasına, melekler varlıklarını bana 38.2 derece bir ateş ve feci bir griple gözünü açmak suretiyle, bir güzel hatırlattılar yine... Hem toplantıyı hem de İzmir'de yemeği ayarlamışken, kaçırmamak adına antibiyotik ve vitamin takviyeleriyle bindim İzmir uçağına, indim İzmir'e ve Kordon'daki Balıkçı Hasan'a...

        BABAMIN MiRASI

        Çeşme Dalyan'daki sıra sıra balıkçıların en popüler yıllarını yaşadığı günlerden bilenler bilir Balıkçı Hasan'ı. En tercih edilen, en zor yer bulunanların başında gelirdi yaz aylarında. Yanılmıyorsam kışları da hiç kapanmazdı. Bırakın büyük şehirlerdeki kurbanlarını, Dalyan'ın keyifli ortamında bile kendine yerleşecek beden bulan bu amansız ve lanet kanserin pençesine düşünce Balıkçı Hasan, karar veriyor aile Dalyan'ı Dalyan yapan mekanlarını kapatmaya. Hasan'ın pankreas'ı yenik düşünce amansız hastalığa aile tekrar toplanıyor ve karar veriyor, kanlarından gelen ve kanlarının çektiği balıkçılığa geri dönmeye. Bir farkla. Bu kez Dalyan'da değil de İzmir'in en kıymetli sahili olan Kordon'da açmaya.

        MİLANO KADAR VAR

        Birazı kaldırımdaki jilet gibi masalarda birazı da arasından İzmir lodosunu üfürdüğü pencerelerin ardındaki masalarında geçen yemekten geriye damağımda kalan pek çok lezzetle ayrıldım. Net ve alışılagelmiş deniz mahsulleri kadar benim gibi, denizden çıkanın hafif versiyonlanmış halini seven azınlıklar için tan bir mabet burası.

        Pazılı karides, soya soslu kalamar, rokfor soslu balık, şaraplı istiridye, kara midye gibi son derece farklı lezzetleri giderseniz deneyin. Ama bir tane lezzet var ki, bunun için mutlaka gidin derim! O da Milano'nun dünya çapında meşhur deniz mahsulleri restoranı La Risacca 6'daki kadar başarılı istakozlu makarna. İnanın yazarken yutkunuyorum. Makarnanın pişmesi, makarnanın sosu emmesi beyaz karabiberle baharatlandırılması vs her şey mi bu kadar tam not alır? Servisinden fiyatına kadar gayet memnun ayrılacağınızı umduğum mekanın tek bir problemi var o da salona biraz fazlaca hakim olan tat kaçıran balık kokusu.

        Tasarım zeytinyağı kutuları

        RENGİN Suar yine bir farklılığa imza atmış. Acayip hoşuma gitti. Edremit'te ürettiği kendi adını taşıyan butik ve limitli zeytinyağlarının kutuları için, MSGSÜ-GSF Grafik Tasarım Bölümü öğrencilerine 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile ilgili illüstrasyonlar yaptırmış. 'Zeytinyağlı Ayşe Kadın', 'Zeytinyağı cinsiyet ayrımı yapmaz', 'Kadın aile değil bireydir', 'Kadın % 50'dir', 'Zeytin gözlüm' gibi adlardaki matrak ve bir o kadar da mesajlı kutulardan edinip harekete destek olun derim.

        Diğer Yazılar