Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖNCEKİ gün bir yazı kaleme aldım ve Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın yanıtlaması istemiyle bir soru yönelttim. Tabii bu soruyu yöneltirken ortaokul son sınıfta öğrencisi olan kafası karışık bir veli ruh halini tam yansıtabilmek için de kendi oğlumu örnek verdim. Bilen bilir aslında, benim oğlan bu işleri epeyce zaman önce tamamladı. O artık bir üniversite öğrencisi, ama dedim ya yazarken maksadım son sistemle ilgili kafası allak bullak olan öğrenci velilerinin olabildiğince duygularına tam tercüman olmaktı.

        Bunun için de “Eğer benim oğlum evine en yakın liselerden birini tercih etmek durumunda olsaydı, bu asla bir imam hatip lisesi olamaz!” cümlesini kurdum. Zaten tahmin ediyordum bu sözlerim sonrasında birilerinin saydıracağını, ama bu kadarını beklemiyordum. Nasıl bir yere taş attıysam artık, tartışma TEOG’un yerine gelen yeni sistemi konuşmaktan çıktı ve imam hatipler, din ve dindarlık tartışmasına kilitlendi.

        DİN FOBİM YOK

        Ağız dolusu hakaret edenleri falan adam yerine koymadığım için onlara cevap vermeyeceğim, ancak söylediklerinde samimi olduklarına inandığım bazı okurlarımın bende bir din fobisi yani din korkusu falan olduğu yönündeki yorumlarını yanıtlamak istiyorum.

        Yakından tanıyanlar da bilir ki bende böyle bir korku asla yok! Aksine dini vecibeleri yerine getirmede çok başarılı olmasam da sağlam inançları olan biriyimdir. Ve doğruya doğru, oğlumun da hep bu yönde bir dünya bakışı olması için çaba sarf ettim. Ama tabii bunun tam tersi de olabilirdi durum. Ateist veya deist de olabilirdim ve oğlumu o bakış açısıyla yönlendirebilirdim, kimsenin de bana laf etmeye hakkı olmazdı. Çünkü sonuçta bu benim tercihim ve neyi nasıl yaşamak istediğim de sadece beni ilgilendirir. Dolayısıyla oğlumun bir imam hatip lisesinde okumasını arzu etmemem de kimseyi ilgilendirmez.

        SAYGILI OLALIM

        Evet, ben inançlı ve kendine göre yaşam tarzı olan bir insanım, ama oğlumun eğitimini de din merkezli bir lisede yapmasını istemiyorum. Onun Allah’a inancı olmasını, dinini bilmesini arzu etmiş bir anne olmama rağmen istemiyorum. Niye? Çünkü din ve devlet işlerinin ayrı tutulması gerektiğini düşünüyorum. Onun Türkçe, edebiyat, matematik, kimya, fizik ve sosyal bilimleri öğrenirken dinden bağımsız bir biçimde öğrenmesini istiyorum.

        Çünkü din benim için tamamen maneviyattır ve bu maneviyat da ancak hissederek kazanılabilir. Öğrenerek değil! Ha bu arada isteyen ana-baba evladını imam hatibe yollar, din eksenli bir eğitim almasını ister, bunun da hiç mahzuru yok benim için. Tartışmam ve dahası tuhaf da bulmam, “Dünya görüşü, bakış açısı!” der geçerim...

        Uzun lafın kısası... Nasıl ki çocuğuna imam hatipte eğitim aldıranların yobaz, cahil ya da başka türlü yaftalanması yanlış ve çağ dışı ise çocuğunun imam hatip lisesinde okumasını arzu etmeyenleri dinfobik, Allah’sız, inançsız diye yaftalamak da aynı şeydir. Ve biz artık bunlardan vazgeçelim olur mu? Birbirimizin dünya görüşlerine saygı duyalım ve lütfen birbirimize insanların maneviyatını ilgilendiren bu alanlarla ilgili laf söylemeyelim!

        **************

        EĞİTİM BÖLGESİ

        ÇOK arkadaşımız var eğitim alanında kendini yetiştirmiş ve bu alanla ilgili hemen her konuya derinlemesine vâkıf olan, ama Habertürk yazarı Pervin (Kaplan) bu işte başkadır. İster kompetan deyin, ister duayen... Ne derseniz deyin eğitimle alakalı alanlarda sorunlara, sorulara, tartışmalara ondan daha hızlı, doğru ve güvenilir cevap verebileni görmedim. Bu gazetede olduğu için kurmuyorum bu cümleleri, başka bir yerde de olsaydı bunu yazardım.

        Pervin sanki bu iş için yaratılmış. Sağolsun, oğlumun eğitimi boyunca hep ona danıştım ve bir kez olsun yanıltmadı beni. Adrese dayalı eğitimle ilgili milyonlarca velinin kafasındaki sorulardan birini, yani imam hatiplere mecbur kalabilme olasılığının yanıtını da yazımın ertesi gün Pervin’in köşesinde en yalın haliyle okudum.

        Aranızda bu konuda hâlâ kafası karışık olan var ise hiç sektirmeden Pervin Kaplan’ı okumasını salık veriyorum. http://www.haberturk. com/yazarlar/pervin-kaplan/ 1703037-her-30-bin-nufuslu- bolgede-bir-egitim-bolgesi-olacak

        **************

        KILIÇDAROĞLU BLÖF MÜ ÇEKİYOR YOKSA?

        CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin dünkü grup toplantısında erken seçimle ilgili yine rest çekti iktidara. Ama revize edip, “Teklifimi yumuşatıyorum, gel istifa eden belediyeler için seçim yapalım” diyerek...

        Dün bakındım şöyle bir sosyal medyaya... İktidar yanlılarının çoğu Kılıçdaroğlu’nun sık sık dile getirdiği bu teklifin tamamen blöf olduğunu düşünüyor. Bir kere onlar bilmeli ki blöf değil yaptığı. Parti içerisinde ciddi ciddi bu erken seçim işi konuşuluyor ve hatta iktidarın bu blöfe karşı “Varız” diyebilme riskine karşı da hazırlıklar yapılıyor. Yapılıyor da tabii nasıl, ne kadar? Mesela hâlâ Ankara ya da İstanbul için kafalarda kesinleşmiş bir aday yok! Yani diyelim ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, blöfü gördü ve erken seçim için düğmeye bastı. 6 ay sonra aralarında İstanbul’un da olduğu büyükşehirlerde seçim yapılacak... Kim olur İstanbul’un adayı?

        Elbette konuşulan isimler var. Bunlardan biri Akif Hamzaçebi. İstanbul için aday adayı olduğunu açıkladı zaten ama aldığım duyumlara göre bu adaylık sadece onun gönlünden geçen bir durum. Ne Genel Merkez’in, ne de Genel Başkan’ının bu adaylıkla ilgili net bir isteği ve dolayısıyla desteği var. Hatta İstanbul İl Örgütü’nde çok soğuk bakılıyormuş Hamzaçebi’nin adaylık işine. “Bir Sivaslı olsun” deniliyormuş mesela... Allah akıl fikir versin ama “Nurettin Sözen’i geri getirelim” diyenler bile varmış.

        Özetle... CHP’yi bilen bilir. Orada işler AK Parti’deki gibi yürümez. Bir değil en az 10 aday çıkar, üzerlerine de 40 bin masal uydurulur. Yani... Diyeceğim şu ki; CHP’nin kendi içerisinde netleşmeden, daha kimin nereden nasıl aday olabileceği belirlenmeden Kılıçdaroğlu’nun bu blöfleri çekmesi çok akıllıca değil, benden söylemesi...

        Diğer Yazılar