Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hatırlıyor musunuz? Henüz daha öldürüldüğü kesinleşmediği günlerde, Cemal Kaşıkçı ile ilgili, “Öldüğünden nasıl bu kadar emin olunabiliyor?” başlığı ile bir yazı kaleme almış ve o yazıda Türk yetkililerin bu ölümden emin olmalarına rağmen suskun kalmayı tercih etmelerinin perde arkasında esasta ne olduğunu anlatmıştım…

        Demiştim ki: “Mutlaka Türkiye’nin elinde bu cinayeti işleyenlerin nasıl işlediklerini ispat eden kanıtlar vardır ama kamuoyuyla bu bilgiler paylaşılmıyor ise sebep, Suudilerin eteklerindeki tüm taşları dökmelerini beklemelerindendir! Hele bir döksünler… Ne diyeceklerse desinler… Dünya bir görsün bu cinayeti işleyenlerin pervasızlığını, fütursuzluğunu sonrasında da biz çıkalım kamuoyunun önüne ve 'Biz bilmiyoruz! Bizim haberimiz yok! Biz değiliz onu öldüren!' diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışan Suudilerin maskesini düşürelim!”

        Son birkaç gündür yaşananları değerlendirdiğinizde o gün yazdıklarımın ne manaya geldiğini sanırım anlamış oldunuz.

        Türkiye’nin elindeki kanıt ve veriler o kadar sağlamdı ki sonunda Suudi Arabistan Kaşıkçı’nın Konsolosluk binasında öldürüldüğünü itiraf etmek zorunda kaldı.

        Ve bu itirafın üzerine de dünya kamuoyunun Suudi Arabistan yönetimine tepkisini yumuşatmak adına kendilerinin bilgisi olmadığını iddia ettikleri söz konusu cinayetten sorumlu tuttuğu isimleri tutukladıklarını açıkladı filan.

        Bunların tamamının palavra olduğunu biliyoruz.

        Kesinlikle organize bir işti bu cinayet ve çok önceden planlanıp, programlanmıştı.

        Peki nereden biliyoruz?

        ÖZEL TİMDE OTOPSİ UZMANI NEDEN VARDI?

        Elbette ki, Suudi Arabistan’dan günübirliğine İstanbul’a gelen şu 15 kişilik özel timde bulunanların kimliğinden…

        Evet! Aralarında Kaşıkçı’yı sorgulamak için gelen Suudi istihbaratçılar da vardı ama hatırlatayım o ekibin içinde aynı zamanda Suudi Arabistan Adli Tıp'ının başında bulunan otopsi uzmanı S. Muhammed Al Tubaigy denilen adam da vardı.

        Kadavra kesip parçalamakta mahir bir adam, günübirliğine İstanbul Başkonsolosluğuna herhalde istihbaratçı arkadaşlarına eşlik etmek için gelmemiştir.

        Hülasa…

        Suudi Arabistan istediği kadar, “Bu cinayet maalesef Kaşıkçı’nın sorgusu sırasında çıkan arbede sonucunda işlenmiştir” desin, kimsenin buna inanması mümkün değil.

        Zira Türkiye’nin elindeki ses kaydı ve diğer bilgiler, belgeler meselenin böyle olmadığını bariz ispatlıyor.

        O KAYDI SADECE POMPEO DİNLEMEDİ!

        Ses kaydı demişken bu konuda sizlerle net bir bilgiyi paylaşayım.

        Türk makamlarından doğrulanmadı ama Cemal Kaşıkçı’nın Konsolosluk binasında öldürülme anlarının ses kaydının olduğu yazıldı çizildi hep.

        Hatta bu ses kaydının ABD’ye verildiği de iddia edildi.

        Bu iddia üzerine Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu; “ABD’ye herhangi bir ses kaydı vermedik!” açıklaması yaptı ama Çavuşoğlu’nun bu açıklaması cinayeti kanıtlayan bir ses kaydı olmadığı anlamı da taşımıyor.

        Kesinlikle bir ses kaydı var ve bu kayıt ABD’ye verilmedi ama dinletildi.

        Kime peki?

        Kaşıkçı’nın akıbetini araştırmak üzere Trump’ın talimatı ile önce Suudi Arabistan’ı, sonra da Türkiye’yi ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya…

        Sadece ona da değil…

        İddiaya göre Kral Selman'a yakın istihbaratçılardan biri geçtiğimiz hafta özel bir uçakla Ankara'ya geldi. Bu istihbaratçıya Türk yetkililer tarafından Kaşıkçı'nın öldürüldüğü anların ses kayıtları dinletildi.

        Zaten işin başında tüm suçlamaları reddeden, Kaşıkçı’nın kaybının kendileriyle alakaları olmadığını söyleyen Suudi Arabistan’ın tavrındaki değişim de ondan sonra başlıyor.

        Dinlediği kayıt üzerine ülkesine dönüp Kral Selman’a, “Bizim bu cinayeti reddetme şansımız asla yok! Türkiye’nin elindeki kanıt çok güçlü” deyince Kral insafa geliyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayıp olayı araştırmak için işbirliği teklif ediyor.

        SUUD YÖNETİMİ, İŞBİRLİĞİ TEKLİFİNİ NEDEN YAPTI?

        Bence Kral Selman’ın bu işbirliği teklifi cinayetin Türkiye tarafından örtbas edilmesine yönelik bir adımdı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Asla taviz vermeyiz! Ve bu cinayetin üzerini örtmeyiz!” restini görünce amaçlarına ulaşamayacağını anlayan Suudiler sonunda Kaşıkçı’nın kendi Konsolosluk binasında öldürüldüğünü kabul etmek zorunda kaldılar.

        Tabii bu itirafı yapmış olmaları bu meselenin kapanacağı manasına da gelmiyor.

        Nihayetinde Kaşıkçı’nın cesedinin de nerede olduğunu söylemek zorunda Suudi Arabistan.

        Dün; “Cesedin nerede olduğundan haberimiz yok!” açıklaması yaptılar ama böyle diyerek bu işten sıyrılabileceklerini sanmıyorum.

        Çünkü zannımca Türkiye cesedin de nerede olduğunu biliyor. Ya da en azından Kaşıkçı’nın nasıl öldürüldüğünü ve cesedin yok edildi ise nasıl edildiğini de biliyor.

        Ama akıllıca davranıp ilk andaki yani; “Kaşıkçı’yı nasıl öldürdülerse veya nasıl yok ettilerse bunu yine açıklayan Suudi Arabistan olmalı!” taktiğine devam ediyor.

        Bir kere şunu söyleyeyim…

        Gerek İstanbul polisi, gerekse MİT Bölge Başkanlığı ve siyaset kanadı bu olayın ta en başından beri mükemmel bir duruş sergiledi. Çok ilkeli ve zekice politikalarla Suudi Arabistan’ın maskesini düşürdü.

        Türkiye’nin aynı tavrı, Suudi Arabistan tarafının Kaşıkçı’nın cesediyle ilgili itirafı yapana dek sürdürmesi gerekiyor.

        Ve ben inanıyorum ki, bu kararlı tavır devam ettirilirse çok değil birkaç güne merhumun cesediyle ilgili de neler olduğunu açıklamak zorunda kalacak Suudiler.

        Az kaldı o açıklamaya…

        NOT: Bu arada dün Habertürk’te Çetiner Çetin imzalı haberde Kaşıkçı’nın cesedinin bir battaniye sarılarak, Sultanahmet’e götürüldüğü ve cesedi yok etmesi için Türk kökenli Mardinli birine teslim edildiği yazılmıştı. Henüz doğrulanmayan bu bilgiler bana pek inandırıcı gelmedi.

        Diğer Yazılar