Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Memleket günlerdir oyuncu Deniz Çakır’ın doğum günü kutlaması için gittiği bir mekanda yaşanan olayları konuşuyor.

        Ve bildiğiniz gibi bu mesele, alkollü olan Çakır tarafından, “Burası Arabistan mı? Ne geziyorsunuz burada?” diyerek sözlü tacizde bulunulduğu iddia eden 6 başörtülü kadının savcılığa başvurması ile gündeme geldi.

        Doğruya doğru…

        Olayı bir gazeteci arkadaşım aktardığında o anda verdiğim tepki, “Halt etmiş hanımefendi!” şeklinde olmuş ve başörtülü kadınların savcılığa müracaatının da çok yerinde bir hamle olduğunu düşünmüştüm.

        Ancak sonradan…

        Kâh olaya tanık olanların söyledikleri kâh Deniz Çakır’ın bizzat kendi yaptığı açıklamalar ile işin seyri değişti ve mesele bambaşka bir noktaya evrildi.

        Güya tacizi yapan Çakır değil, savcılığa; “Başörtümüz nedeniyle bize sözlü saldırıda bulundu” diyerek şikayetçi olan başörtülü kadınlarmış.

        Başörtülü kadınlar alkol alan Deniz Çakır ve arkadaşlarının birbirlerinin fotoğraflarını çekerken kendi fotoğraflarının çekildiğinden şüphe duyup, “Bizim fotoğrafımızı çekiyorsunuz!” filan diyerek sözlü sataşmada bulunmuşlar. Sonra da kendilerine hizmet eden garsona alkol alan Çakır ve arkadaşlarından rahatsız olduklarını söyleyip masalarının değiştirilmesini istemişler.

        Bunun üzerine de Çakır onların da duyabileceği biçimde, “Benim ne içtiğime ne yediğime niçin karışılıyor! Burası Arabistan mı?” diyerek tepki göstermiş.

        Şimdi…

        Bu konuda hangi yorumu yaparsam yapayım boşuna yazmış olacağım aslında.

        Zira elimizde kimin doğruyu söyleyip söylemediği ile ilgili henüz kesin bir delil yok!

        Konu yargıda ve elbette ki yargılamanın sonunda meselenin tüm gerçekliğini de öğreneceğiz.

        Ancak yargının vereceği nihai kararında iki olasılık olduğundan hareketle şunu yazabilirim…

        Eğer olay başörtülü kadınların anlattığı gibiyse, yani ilk duyduğum gibiyse…

        O an verdiğim tepkinin arkasındayım…

        Aynen şunu diyorum;

        “Halt etmişsin sen Deniz Çakır! Kimsenin giyim tarzına filan laf etmeye hakkın yok! Unutma burası artık eski Türkiye değil… Herkesin dilediği yaşam biçimini yaşama hakkı olan yeni Türkiye! Eğer gittiğin mekanlarda başörtülü kadınların varlığı seni rahatsız ediyorsa, onlara Arabistan’a gidin demek yerine bence sen kalk Türkiye’den git!”

        Ha ama eğer olay Deniz Çakır’ın ve diğer tanıkların söylediği gibiyse de aynı şeyleri bu kez o başörtülü hanımefendiler için söylüyorum;

        “Halt etmişsiniz siz! Evet burası Çakır’ın dediği gibi Arabistan değil, Türkiye! Özgürlükler ülkesi! Dileyen herkesin dilediği gibi yaşama lüksü var bu ülkede! İsteyen alkol alır bu ülkede, isteyen de başörtüsü takar. Eğer gittiğiniz mekanlarda birilerinin alkol alması sizi çok rahatsız ediyorsa o zaman gitmeyin o alkol satılan mekanlara ve ne siz rahatsız olun alkol alanlardan ne de o alkolü alanlar sizden rahatsız olsun!”

        Anlaştık mı?

        REKLAM

        ***

        Seyit Torun başka bir İdris Naim Şahin mi tanıyor acaba?

        REKLAM

        Hükümeti alaşağı etmek için yargıyı ve emniyeti ahtapot misali sinsice teslim alan FETÖ’cü yargı ve emniyet mensuplarının en çok palazlandığı… Küstahlaştığı… Ve 17/25 Aralık Operasyonu’nun senaryosunu yazdıkları dönemde İçişleri Bakanı olan İdris Naim Şahin Ordu’dan Millet İttifakı’nın Belediye Başkan Adayı olabilirmiş.

        Gerçi dün akşam saatlerinde hem CHP’den hem de İYİ parti’den Şahin’in adaylığının kesinlikle söz konusu olmadığı yönünde açıklamalar yapıldı ama…

        Nihayetinde düşünmüşler böyle bir şeyi.

        Bunu da nereden biliyoruz?

        Ordu’ya gittiğinde yerel gazetecilerin, kendisine bu söylentilerin doğru olup olmadığı sorulunca, “İdris Naim Şahin Ordu siyasetine damgasını vurmuş, birçok konuda değerli hizmetleri olan, gerek bakanlığı esnasında gerekse sonrasında hiçbir zaman halktan kopmamış, bu anlamda da Ordu'ya birçok konuda hizmet vermiş değerli bir siyaset adamı!” şeklinde cevap veren CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun’dan!

        İnanamadım bu sözleri duyunca…

        Ve o an aramak istedim CHP’li Torun’u ve bizzat sormak istedim; “İdris Naim Şahin’in memlekete sunduğu o çok değerli katkıların” ne olduğunu!

        Yemin ediyorum yapmak istedim bunu çünkü benim aklımda kalan İdris Naim Şahin, bırakın halkla beraber olmayı filan aksine halkı gördüğü yerde aşağılayan, horlayan bir garip tiptir!

        Mesela İdris Naim Şahin deyince aklıma ilk Erzurum’a gittiğinde bir vatandaşın kendisini gördüğüne sevindiğini söylemesi üzerine, “Hadi bir takla at ya da oyna da göreyim!” şeklinde abuk bir teklifte bulunan siyasetçi geliyor.

        Ya da 4+4+4 eğitim sistemini protesto eden öğretmenler başta olmak üzere sivil toplum kuruluşlarına sıkılan yoğun biber gazı sonrasında, “Biber gazımız yüzde 100 organik, doğal. Biber gazından kimse ölmedi” diyerek siyasetçinin ciddiyetsizliğinde nirvanaya vurmuş bir insan geliyor.

        Ya da tarihe “Uludere Katliamı” olarak geçen o korkunç olay sonrası, “Yanlıştan doğru sonuç çıkmaz. Sağ yakalansalar, kaçakçılıktan yargılanacaklardı. Hayatlarını kaybedince kaçakçılık olayı gölgede kaldı” diyen bir şuursuz geliyor.

        Ya da binlerce insanın öldüğü Van Depremi sonrasında çadıra yerleştirilmiş vatandaşları ziyaretinde onlara şirin gözükeyim diye, “Sarayda oturuyorsunuz, gel dediğiniz yok! ” diyerek bir garip ruh hali sergileyen bir şımarık geliyor.

        Geliyor da geliyor ama gelenlerin hiç birinde Seyit Torun’un dediği gibi, “Halkla beraber, iç içe, bakanlığı döneminde çok değerli hizmetler sunmuş” siyasetçiyi andıran herhangi bir anektod gelmiyor!

        ***

        Çok özür ben bu günü kutlamıyorum!

        Dün, bu mesleğe girdiğim günden beri anlam veremediğim, saçma bulduğum ve de asla tasvip etmediğim bir gündü.

        10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü…

        Diğer meslektaşlarımı bilmem ama ben bu gün yapılan kutlamalara acayip tilt oluyorum.

        O yüzden de gelen kutlama mesajlarının çoğuna cevap vermiyorum.

        Çünkü utanıyorum böyle bir şey dolayısıyla kutlama almaktan.

        Çünkü bu başlıklı kutlama, çalışamayan, iş bulamayan, işsiz arkadaşlarıma hakaret gibi geliyor.

        Eyvallah ben çalışıyorum şu anda.

        Çok şükür mesleğimi profesyonelce icra edebiliyorum.

        Ama ya çalışmasaydım!

        Ya çalışacak bir mecra bulamasaydım!

        Ki, işsiz kaldığım dönemler de oldu meslek hayatım boyunca…

        Ee… O zaman gazeteci sayılmayacak mıydım?

        Ayrıca pardon ama hangi meslek dalının kutlamasında böyle bir ayrımcılık var?

        Var mı, hiç duydunuz mu başı “çalışan” olarak başlayan başka bir meslek günü kutlaması!

        Ben duymadım.

        Mesela “Çalışan doktorlar günü ya da çalışan öğretmenler günü” mü deniliyor?

        Denilmiyor elbette çünkü çalışsa da çalışmasa da doktor doktordur, öğretmen de öğretmendir!

        Ee… Bizim meslekte niye böyle ayrı başlıklı kutlama var?

        Çalışan gazeteci oluyor da, işsiz olan gazeteci sayılmıyor mu?

        Ne saçma bir yaklaşım bu!

        Not:10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için 1961’den bu yana kutlanan Türkiye’ye özgü bir gün. Aslında bu günün bu adı almasının bambaşka bir hikayesi var. Ancak sonradan bu hikaye törpü yedi ve gün maalesef sadece çalışan gazeteciler için düşünülmüş bir gün gibi kutlanmaya başladı.

        Diğer Yazılar