Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Zaten tarafıma iletilen mektup ve yorumlardan Suriyeliler meselesinin bayağı bir can sıkıcı hale geldiğini biliyordum ama…

        Dün bir de gözümün önünde yaşanan tatsız olaya bizzat şahit olunca…

        Bu konuda bir yazı daha yazmanın gereklilik olduğunu anladım.

        Bilen bilir… Bir arabam var şahsıma ait ama ben hem araç kullanmayı çok sevmediğimden hem de trafikte saatler kaybedip sinirlerimi harap etmek istemediğimden genellikle toplu ulaşım araçlarını kullanırım.

        Kendi aracımla ancak şehir dışı ya da uzak mesafelere gitmem bir zorunluluk olduğunda seyahat ederim.

        Bunun dışında ya metrodayımdır ya da metrobüste…

        Tabii bu sokakta mobil olma halleri nedeniyle de halk arasında yaşanan gündelik olaylara da şahitlik etmek durumunda kalıyorum..

        Ve bazen de istemeden o olayların içerisinde buluveriyorum kendimi...

        TÜRKİYE’DE SURİYELİ ÇOCUK OLMAK

        Mesela dün öyle bir şey oldu.

        Gazetenin olduğu semte yani Taksim’e gelmek için 4. Levent durağından metroya bindim.

        Ve bir durak sonra yaşı tahminen 10-11 filan olan mendil satan bir erkek çocuk bindi.

        Tam benim önümden geçtiği anda da yan tarafta ayakta duran genç bir adam önce; “Metroda mendil satmak yasak! Çık dışarı” diye bir atarlandı...

        Sonra da kendisinin o atarlı tavrı karşısında ne yapacağını bilemediği için korkudan donup kalan çocuğa; “Suriyeli misin?” diye sordu…

        Çocuk korku ve şaşkınlık karışık bir halde “Evet. Suriyeliyim!” dercesine kafasını sallayınca da…

        Adam bu defa da… Herkesin, hepimizin duyabileceği şekilde; “Pis Suriyeli! Defol git o mendili ülkende sat!” diyerek çocuğa sinkaflı bir küfür salladı.

        Zavallı yavrucak öyle ürktü ki adamın o tavrı karşısında eli ayağı birbirine dolandı ve o an oradan nasıl uzaklaşacağını bilemedi.

        Ve dayanamadım tabii gözümün önünde cereyan eden bu ırkçılığa ve acımasızlığa!

        “Ne biçim konuşuyorsunuz bir lokma çocuğa! Niçin küfür ediyorsunuz beyefendi! Ayıp bu yaptığınız!” diyerek bayağı sert bir ifade takınarak çıkıştım!

        Tabii bu arada bu tavrı sergileyen de o koca vagonda bir tek ben oldum.

        Benim dışımda hiç kimse adamın bir lokma çocuğa sırf Suriyeli diye takındığı o acımasız ve çirkin muameleyi sorun yapmadı!

        Peki benim o sert çıkışmama adamın verdiği cevap ne oldu biliyor musunuz?

        “Abla kusura bakma nefret ediyorum ben bu Suriyelilerden! Yemin ediyorum dövmediğime, tekme tokat girişmediğime şükretsin!”

        Evet aynen bu cevabı verdi, gözleri yuvalarından çıkmışcasına bir garip ruh haline bürünen o adam...

        YÜKSELEN SURİYELİ NEFRETİ

        Yaptığından zerre-i miskal pişman olmadığı gibi dövmemiş, çocuğa fiziksel şiddet uygulamamış olmasından da alenen yakınıyordu karşımda.

        Tabii ben; “Bu konu canınızı sıkıyor olabilir ama yine de bir lokma çocuğa böyle davranma hakkınız yok!” dedim ama umrunda olmadı.

        Aksine bağıra çağıra hemen her gün sokaktaki herkesin Suriyeliler hakkında dert yandığı şeyleri sıralamaya başladı.

        Bir yandan dinliyordum can kulağı ile ama bir yandan da her ne olursa olsun yaptığının yanlış ve dahası faşizanca olduğunu münasip bir biçimde anlatmaya gayret ediyordum.

        Ettim ama nihayetinde ne o tavrı sergileyen adam bana onay verdi.

        Ne de diğer yolcular!

        Hatta tam yanımda oturan bir başka erkek yolcu; “Siz haklısınız tamam. Bu çocuğun suçu, günahı yok belki ama biz de bıktık gerçekten bunlardan! Gitsinler artık bu ülkeden!” ifadeleri ile açık bir biçimde diğerinin faşizanlığına destek oldu.

        Ve onlar yani o iki adam Suriyeliler ile ilgili bağıra çağıra konuşurken de gördüm ki vagondaki neredeyse herkes hak verdiğini göstermek adına kafasını sallıyor ve hatta bazıları da; “Çok meraklıysan al evine götür besle!” mırıltıları ile bendenize laf sokuşturuyordu.

        GECE YARISI EKSPRESİ GİBİYDİ VAGON

        İşte o an değerli okurlarım…

        Kendimi bir an Levent-Taksim Metrosu’nda bir vagonda filan değil de, Gece Yarısı Ekspresi gibi dehşet senaryosu olan bir filmin içinde sandım.

        Devam ettim tabii her şeye rağmen yapılanın doğru olmadığını…

        Hatta o çocuğun Fransa’ya ya da Almanya’ya Türkiye’den göç etmiş insanlardan birinin çocuğu da olabileceğini hatırlatıp empati kurmalarına yardımcı olmaya çalıştım.

        Ama o öfkeyi dindirmekte yine de bir türlü muvaffak olamadım.

        Diyeceğim şu ki; aylardan beridir bu sorunun büyük bir yumak haline geldiğini yazıp, yetkililere bir an evvel önlem almaları konusunda naçizane uyarılarda bulunuyorum…

        Bunları yazdığım için de hatta kendi köşe komşularım dahil bazı meslektaşlarım tarafından da ırkçılıkla itham ediliyorum.

        Irkçı değilim. Öyle olmadığım dün yaşanan olayda hamdolsun bir kez daha görüldü, anlaşıldı! Suriyeliler konusunda başından beri belli bir tavır sergiliyor olmama rağmen dün o vagonda o küçücük çocuğa yapılan faşizan muameleyi içime sindiremedim ve vagondaki yolcuların kem gözlerle bakışlarına rağmen net tavrımı koydum! (Bu arada bunları yaşarken yanımda devletin polisi vardı. Ve her şeye de bire bir şahit oldu)

        Ancak benim zaten bu konuyu gündeme getirmemin, bu konuya dikkat çekmemin tek nedeni bu sorunun gittikçe büyüyen bir sorun haline dönüşeceğini ve bu konuda köklü, radikal bir çözüm için adım atılmaması durumunda bizi çok daha büyük bir belanın beklediğini anlatmak içindi.

        Nitekim dün şahit olduğum o olay endişelerimde ne kadar haklı olduğumu bir kez daha gözler önüne serdi.

        Bilmiyorum bu meselede sorumluluk sahibi olanlar, devleti yönetenler ne düşünüyorlar heyula gibi karşımızda duran bu sorunun çözümü konusunda ama…

        BUGÜN ÇÖZÜLMEK ZORUNDA BU SORUN

        Yine söylüyorum… Bir kez daha hatırlatıyorum…

        Bence iyi günlerimizi yaşıyoruz şu anda Suriyeliler konusuyla ilgili.

        Toplumun büyük çoğunluğunda Suriyelilere karşı ciddi bir antipati var ve bunun ortadan kaldırılmaması durumunda 10 yıl sonra başımızın çok daha fazla ağrıyacağını söylemek istiyorum.

        Tabii devleti yönetenler, siyasiler ve biz medya mensupları toplumda gittikçe yükselen Suriyelilere nefret ve öfkenin temelinde nelerin olduğunu da görmek ve bu gördüklerimizden hareketle de toplumun da bakış açısını anlayıp, anlayış gösterip ona göre yol çizmek zorundayız!

        Hülasa...

        Farkındalar veya değiller bilmiyorum bu sorunun sorumluluğunu taşıyan idareciler, yetkililer ama mesela ben dün o vagondaki Suriyeli çocuğun mevcut şartlarda ve atmosferde yaşaması halinde 10 yıl sonraki ruh halini düşünmek bile istemiyorum!

        İstemiyorum çünkü bir lokma çocukken daha kökleri nedeniyle sürekli itilip kakıldığı, aşağılanıp horlandığı için bu ülkeye, idare edenlere ve insanlarına kin, nefret ve öfkeyle büyüyen o Suriyeli çocuğun bir gün terör örgütü tarafından kullanılacak bir maşa olacağını daha şimdiden tahmin edebiliyorum...

        Diğer Yazılar