Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Annem aradı önce…

        Elektrik faturası gelmiş…

        “Artık her ay mı zam yapıyorlar kızım? Çünkü geçen aydan daha dikkat ettim bu ay ama yine o aydan fazla geldi!” mealinde söyleniyordu.

        Tesadüf işte… O kapattı bir saat sonra kanser hastası arkadaşım aradı…

        Hastalığının başından beri tedavisini yapan Beylikdüzü’ndeki özel bir hastanenin muhasebesindeymiş.

        “Allah rızası için yaz şunu lütfen! Geçen ay yaptırdığım aynı teste bu ay yüzde 220 fark ödedim…” derken ciyak ciyak bağırıyordu.

        İnanmadığımı daha doğrusu inanamayacağımı düşünüp söz konusu tahlilinmuhteviyatını ve 1 ay arayla ödenmiş makbuzlarını iletti tarafıma…

        Ardından önceki gün katıldığım cenazede karşılaştığım arkadaşımın varlığı epeyce yerinde annesi…

        Bu annemiz İstanbul’un, “kalburüstü” denilen kesimin yaşadığı pek meşhur bir sitesinde ikamet ediyor.

        Eşine dostuna dert yanarken, “kanıtı sağlam olsun” diye her daim çantasında gezdirdiği geçtiğimiz Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül ve Ekim aylarına ait toplu gelen elektrik faturasını çıkardı…

        Toplam 4.080 Türk Lirası…

        İzahatı şu; “Tek başıma yaşayan bir insanım. Ve evimde en fazla elektrik üreten şey salonda kullandığım klimadır. Bir de havuzun suyunu devir daim yapan makine var. Ancak faturanın tekabül ettiği o 5 ay içerisinde toplam 35 gün kalmışım evde çünkü geri kalan zaman hep Bodrum’daki yazlığımdaydım…”

        İtiraz etmiş Ayedaş’a ama “Yapacak bir şey yok!” şeklinde cevap almış.

        Cenazeden eve dönünce son aya ait faturayı da görünce iyice çıldırmış.

        “Al bak! Hadi o 5 ayda kullanmadığım halde klimayı ve havuzu gerekçe gösterip itirazımı bile dikkate almadılar. Son ay klima falan da kullanmadım. Havuz da çalışmıyor. Buna rağmen gelen miktar 686 Türk Lirası… Geçen yıl aynı ayların faturaları ile kıyas yaptım yüzde 200’ün üzerinde zam gelmiş! Sanki dersiniz ki benim evde santral çalışıyor! Gerçekten delireceğim!” diyordu…

        O da yolladı faturalarını…

        Daha başka faturalar da var…

        Tamamını paylaşmaya kalksam TUİK’e rakip bile olabilirim…

        Ancak buna lüzum yok zira zaten herkes neyin ne olduğunun farkında.

        Sözün özüne gelirsek efendim…

        Çarşıda, pazarda pahalılık zaten malumunuz. Bir de üzerine tüketicinin elmahkum kullanmak durumunda kaldığı elektrik, doğalgaz, su vesaire gibi ürünlere ve zorunlu sağlık harcamalarına yapılan zamlar, hakikaten vatandaşı zorlayan bir noktaya getirdi.

        O kadar ki; dün okuduğum bir habere göre son 9 ayda 3 milyon 365 bin elektrik abonesi borcunu ödeyememiş. Resmi kaynaklara göre 44.5 milyon tüketici olduğu varsayılırsa bugün itibarıyla tüketicilerin yüzde 7.5’i bu anlamda sıkıntı yaşıyor. Ki bu oran geçmiş yıllara oranla çok yüksek olmamakla birlikte artıyor.

        Bu ödeyememe durumlarının önümüzdeki dönem daha da yükseleceği gün gibi aşikar.

        Çünkü yansıması gelecek ay olacak doğalgaz faturaları bütçeleri çok zorlayacak.

        Hoş bu pahalılık ve zamlar sadece bize görünüyor herhalde. Zira resmi verilerde bu tablo farklı.

        Topluca; “halüsinasyon” durumları filan yaşıyor olabiliriz.

        *

        Bu filmi izleyip İslam Düşmanı olmamak mümkün değil!

        En sevdiğim tarafı bu hasta olmanın!

        Pijamalarla iki seksen uzanıp, film izlemek…

        Son bir haftada epeyce bir film izledim.

        Hemen söyleyeyim, “Parazit” en çok etkilendiğim oldu.

        Ama aynı etkiyi 2008 yılında Hindistan’ın Taj Mahal Palas Otelde meydana gelen terör saldırısının hikayesinin konu edildiği “Hotel Mumbai” de yaşadım.

        Gerçek olaylardan uyarlanan film görsel açıdan çok başarılı.

        Hindistan'ın kalbi olarak kabul görülen, Mumbai/Taj Oteli, Pakistanlı cihatçılar tarafından bir dizi terör saldırısının en son durağı ve üssü olarak seçiliyor.

        Sonradan eleştirmenlerin yorumlarını okudum ve çoğunun filmle ilgili otel personelinin dayanışmasına, cesaretine ve yaşamları pahasına konuklarını korumak için ortaya koydukları tavra dikkat çektiklerini gördüm.

        Bu yorumlara katılmamak elbette mümkün değil çünkü Taj Oteli personelinin teröristler karşısında sergilediği tutum gerçekten hayran bıraktırıyor izleyene…

        Ancak filmin aynı zamanda İslamofobi’yi de körükleyen bir yapım olduğunu söylemem gerekiyor.

        Daha önce de "İslamcı terör"e vurgu yapılan filmler izlemiştim ama niye bilmiyorum hiç biri, “Hotel Mumbai” de ki kadar İslamiyet’i ve felsefesini düşündürten etkiyi bırakmamıştı.

        Gözünü kırpmadan elinde ki silahla tüm masumları katleden cihatçı teröristler bir başka türlü resmedilmiş bu filmde.

        Mumbai’de yaşanılan o korkunç saldırılar, yaşanan acılar ve bunların beyazperdeye aktarılışı cidden muhteşem olmuş ama…

        Bir gerçek daha var…

        O da şu ki; İslamiyet adına utanç verici…

        Düşünün… Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede yaşayan ben bile izlerken bin defa lanet okudum…

        Kim bilir Müslüman olmayan, İslamiyet’in hakikatlerini, güzelliklerini bilmeyenler ne hissetmişlerdir ve zaten zihinlerinde var olan “İslamiyet Fobisi” nasıl bir seviyeye ulaşmıştır…

        *

        Dikkat, aşırı ironi içerir!

        Kanal İstanbul tartışması devam ediyor.

        Bir İstanbullu olarak bu konudaki fikrimi geçenlerde bir yazıyla paylaştım.

        “Razı değilim” dedim.

        Ancak bunu yaparken de projeyi ölümüne savunanlara; “Güzel, çılgın, müthiş, acayip bir delilik, büyük ekonomi” ifadeleri ile gönderme yapıp... “ama ben yine de bir İstanbullu olarak istemiyorum. İlla yapacaksanız bu projeyi gidin Tekirdağ’a ya da İzmit’e yapın!” diyerek ironi yaptım.

        Anlayan anlamış aslında neyi nasıl söylediğimi ama okuduğunu tam kavrama sorunu yaşayanları da hesaba katmam ve yazının altına; “Dikkat bu yazı ironi içerir!” notunu düşmem gerekiyordu…

        Çok özür!

        Diğer Yazılar