Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na geçmişte attığı tweetlerden dolayı verilen cezaya itiraz istinaf mahkemesi tarafından reddedildi.

        Yani geçtiğimiz Eylül ayında İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen cezanın doğru bir ceza olduğunu istinaf da kabul etti.

        Kaftancıoğlu için tek bir yol kaldı itiraz edebileceği...

        O da Yargıtay…

        Eğer orada da onanırsa bu karar Kaftancıoğlu kesin cezaevine girecek ve 9 yıl 8 ay 20 gün hapis yatacak!

        Ben bu konudaki görüşümü cezanın verildiği ilk anda dile getirmiştim.

        Hem köşe yazımda hem de katıldığım tartışma programında açık açık bu davanın hukuki olarak büyük çelişkiler içeren bir dava olduğunu belirtmiştim.

        O zamanki yorumlarımda da olduğu gibi bugün yaptığım yorumu da siyasi bir tarafgirlik olarak algılayacaklara en başından şunu söyleyeyim…

        Söz konusu davanın öznesinin Canan Kaftancıoğlu olması beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.

        Keza öyle olsa benim bu dava ve kararıyla ilgili ya hiç yorumda bulunmamam, sessiz kalmam ya da alınan karara destek olmam gerekir!

        Çünkü Canan Hanım’la yıldızımız barışık değil.

        Ben onun siyaset yapma biçimini pek beğenmiyorum…

        O da benim gazeteciliğimi!

        Bu durum üstelik yeni de değil!

        Henüz siyasette bir mevkii sahibi değilken şahsımı hedef alan çok çirkin, yakışıksız ifadeleri twitter aleminde hâlâ elden ele dolaşıyor…

        REKLAM

        Özetle sevgili okurlarım...

        Benim meselem ne Kaftancıoğlu’dur ne de temsil ettiği siyasi parti CHP’dir!

        Meselem söz konusu davada hukukun adil ve de doğru bir biçimde işlemediğine bir gazeteci, yazar sorumluluğu ile dikkat çekmektir!

        Söylememe gerek yok ama tekrarlayayım bir daha; “Hukuk bir düzen demektir! Bir sistem! İnsan davranışlarını değerlendiren, çıkar çatışmalarına çözüm getiren kurallar ve normlardan oluşan bir bütündür. Ve bu bütünlük her bireye eşittir. Yani hukuk kişinin kimliğine, ırkına, cinsine, siyasetine göre pozisyon almaz!”

        Ancak gerçek şu ki hukukun vazgeçilmezi olan bu ilke, Kaftancıoğlu davasıyla yerle bir olmuştur.

        Açılan davada da verilen cezada da Canan Kaftancıoğlu’nun kimliğinin etkin rol oynadığı bariz bir biçimde ortadadır.

        Aksi olsa…

        Yani Canan Hanım’a eski yıllardan attığı tweetler dolayısıyla açılmış dava ve verilen ceza hukukun temel prensiplerine, kaidelerine ve gerekçelerine uygun olsa…

        O zaman bu uygunluğun başkaları için de devreye girmesi gerekiyor.

        Geçmişte attığı tweetler ile terör örgütü FETÖ ya da PKK’ya övgüler düzmüş ya da devleti “seri katil” diyerek açıktan yerden yere vurma yolunu tercih etmiş kamuoyunun bildiği tanıdığı gazeteciler ya da siyasiler için de aynı hukuk uygulanmalı o zaman.

        Ki memleketteki tüm hukuk otoritelerine göre öyle de olacak!

        Bu davanın ve sonucunun emsal teşkil etmemesi imkansız artık.

        Bu bağlamda önceki gece Habertürk TV’de konuşan İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu’nun; "Eğer gerçekten bu ülkede, 6-7 yıl önce atılan tweetler nedeniyle dava açılacaksa. Siyasal iktidara mensup kişilere açılacak davaların çoğu, çok değişik sonuçlar doğurabilir" uyarısı dikkate alınmalı bence…

        Vaka sayısı artmayacaktı da ne olacaktı?

        Valla dilimde tüy bitti.

        “Eyy millet bizim şu an yaşadığımız ve adına 'yeni normal hayat' denilen düzen sürü bağışıklığının ta kendisidir! Virüsü almamak için elbette tedbirinizi alın ama bu yeni düzende yani 'Sürü Bağışıklığı' denilen süreçte virüse yakalanmamak esasında bir şans! Çünkü maske de taksak... Sosyal mesafe kurallarına bire bir uysak da virüs bir biçimde yayılmaya devam edecek! Maalesef bu düzenin gereği bir gün herkes bu virüsle tanışacak!” demekten gına geldi.

        Çok şükür anlayan anlıyor ne demek istediğimi…

        Ama anlamayan ya da ısrarla anlamak istemeyen bir kesim var…

        Niye bilmiyorum o kesim meseleyi hâlâ 1 Haziran öncesindeymiş gibi okuyor.

        Koca koca siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler…

        Alıyorlar ellerine günlük rakamları ve bas bas bağırıyorlar; “Vaka sayısı artıyor!” diye…

        Yahu arkadaş…

        Artmayacaktı da ne olacaktı!

        Ne olmasını bekliyordunuz?

        Virüsün kalabalıkları görünce arazi olacağını falan mı sanıyordunuz?

        Bilimin toplumun çoğunluğunun virüse bağışıklık kazanması için bulduğu bu yöntemde yani sürü bağışıklığında vaka sayısının artışı bir amaç zaten!

        Virüs artacak ki toplumdaki bağışıklık daha çoğalsın...

        Yani normal olan vaka sayısının artması...

        REKLAM

        Artmaması değil...

        Bizim bu yeni düzende endişe edeceğimiz şey vaka sayısındaki artış değil...

        Yoğun bakım ve entübe hasta sayısındaki artıştır...

        Gördüğümüz kadarıyla orada da anormal bir artış söz konusu değil!

        Virüs yayılıyor ama bu arada yayılırken de toplumdaki bağışıklık oranını yükseltiyor...

        Diğer Yazılar