Yavaş yavaş ve sindire sindire reforma da razıyız ama!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen haftaki grup toplantısında “hukukta ve ekonomide reform” başlığı altında yaptığı ve onu takip eden benzer bir dizi açıklamalar ve sonunda da; “Kendimizi Avrupa’da görüyoruz, orada konumlandırmak istiyoruz” ifadeleri evet beni gerçekten de heyecanlandırdı.
Ülkenin sosyo ekonomik olarak geldiği durumdan hoşnut olmayan ve değişmesini arzu eden bir demokrat gazeteci olarak da destek verdim yazılarımla...
Ama görünen o ki verdiğim destekle kaldım.
Sadece ben mi...
Başta piyasalar, iş dünyası olmak üzere niceleri.
Aynı duygu ve saikle karşıladılar reformlarla yüklenecek yeni döneme dair söylemleri...
Döviz aşağı doğru inmeye başladı.
Borsa yükselişe geçti vs.
Ama bu heyecan ancak bir hafta filan sürdü.
Sürmedi bile belki.
Sözün özü değerli okurlarım...
Son birkaç gündür yapılan konuşmalar, tartışmalar benim anladığım ya da beklediğim reformun şimdilik hayal olduğunu ve uzunca bir zaman da hayal olarak kalacağını gösterdi.
Tabii bu arada şöyle de bir şey de oldu..
Her daim, ne yazarsam yazayım saldırı pozisyonunda olan muhaliflerin ne söylediklerini es geçiyorum.
Verdiğim bu destekte niyetimin son derece halis olduğunu bilen siz bazı okurlar, eş, dost ve ahbapların alay etmesi üzdü beni.
Tek tek cevap vermedim ama o mesajları tarafıma iletenlerin haberleri olsun ki... Espri karışık da olsa; “Daha yazının mürekkebi kurumadan Cumhurbaşkanı yazdıklarını yalanlayan açıklama yaptı” ya da; “Ya sen harbiden çok safsın. Yine yıkıldı hayallerin, kırıldı kalbin değil mi?” gönderileriyle benimle dalga geçtiklerini düşünüyorlar ama...
Dalgayı esasında kendileriyle de geçiyorlar.
Çünkü reform başlığı altında yapılan o tüm açıklamaların şahsıma bir artı getireceği için değildi beni heyecanlandıran, umutlandıran şey.
Ülkemeydi.
Ülkemin geleceği adına sevinç duymuş ve inanmıştım Erdoğan önderliğinde yeni bir rota çizildiğine ve çok kısa zamanda da Türkiye’yi tıpkı eski günlerde olduğu gibi tüm dünya ile barışık ve yatırım yapılacak, alışveriş yapılabilecek güvenli bir liman konumuna taşıyacak bir dönemin başlayacağına...
Partici gazeteciler, trol kafalı yazarlar için böyle bir girişim hicap verebilir ve dolayısıyla da onları mutsuz edebilir.
Ancak beni etmez.
Ben ülkesini seven ve hiçbir partiye gönül bağı olmayan, memleket meselelerini de tarafsızca yorumlamaya gayret eden ve önünde arkasında hiçbir sıfat taşımayan bir demokratım.
Kim ki ülkemin refahı, mutluluğu, huzuru ve demokrasisi adına iyi bir şeyler yapma gayretiyle adım atacağını söylüyor...
Ama, fakat, şu, bu demeden inanırım ve elimden geldiğince de omuz veririm.
Çünkü bu gemi batarsa hep beraber batacağız.
Özetle...
Ben gerçekten de inandım Erdoğan’ın yepyeni bir açılım için düğmeye bastığına ve devam da ettireceğine.
Ama olmadı.
Neden olmadı, neden başlamadan bitti?
Neler oluyor perde arkasında bilmiyorum.
Şahsen bilmek de istemiyorum çünkü her ne olduysa memleket hayrına olmadı.
Gerçi; “Ne şiş yansın ne de kebap” diyen bazıları hala inanıyor bir şeyler olabileceğine ya...
Mesela dün televizyonda durumun vahametinin farkında olan ancak kabul etmekte zorlanan bir gazeteci; “Reform olacak illa ki... Ama yavaş yavaş... Sindire sindire” kabilinden bir şeyler geveledi ama anlamadım.
Doğruysa eğer...
Ki, vallahi ona bile razı oluruz.
Yavaş ve sindirerek bir reform nasıl oluyor hayatta onu da göreceğiz inşallah.