Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Çocukluğumun yazlarının tamamı Marmara Denizi’nde geçti.

        O zamanlar Ege, Akdeniz sahillerine ihtiyaç duyulmazdı çünkü Marmara’nın denizi en az onlar kadar temiz ve güvenliydi.

        Bilen biliyordur ama bilmeyenler için söyleyeyim…

        Özellikle genç kuşaklar için.

        İstanbul’un tüm kıyılarında denize girilirdi.

        Bugün gibi hatırlıyorum.

        Mahallenin çocukları olarak kahvaltımızı yapardık ve sonra altta mayo üstüne şort bir de tişört vınlardık denize.

        Akşama kadar da dönmezdik.

        Anneler öğlen gibi sandviç falan yapıp getirir karnımızı doyururdu ve biz de hava neredeyse kararıncaya dek suyun içinde vakit geçirirdik.

        İlkokul yıllarım böyle geçti.

        Sonra şehirleşme başladı ilçede ve civarında…

        Dolayısıyla kalabalıklaşma…

        Her sabah gidip önce o plastikleri, atıkları topluyorduk hep beraber ve ancak denize giriyorduk ama bir dönem geldi ki kirlilikten içine de girilemez oldu.

        Lise yılları gelince tabii bu defa denize girmek için Kumburgaz, Silivri civarlarına gitmeye başladık.

        Çok sürmedi bu durum çünkü kirlilik İstanbul kıyılarının tümünü teslim aldı.

        O zaman da Adalar'a gitmeler başladı.

        Büyükada, Heybeliada yakın olduğu için tercih edilirdi ama bizim aile için Avşa ve Marmara Adası revaçtaydı.

        Yazlık edinme mantığı da o zaman başladı.

        Bodrum ve etrafını ise üniversite bitince keşfetmek mecburiyet oldu.

        Ve burnumuzun dibinde dünyanın en sakin ve güvenli denizlerinden biri olmasına rağmen yaz aylarında kulaç atmak için uzak diyarlara yolculuk başladı.

        Oysa ki buna gerek kalmayabilirdi.

        İstanbul’u beton yığınına çevrilmesine izin verenler, göz yumanlar azıcık duyarlı davranmış ve tedbirini alabilmiş olsaydı Marmara, çocukluğumdaki Marmara kadar temiz kalabilirdi ve sadece ben değil, torunlarım da burnunun dibinde dehşetengiz bir deniz varken kilometreleri devirip başka denizlere açılmak zorunda kalmazdı.

        Hülasa…

        Musilaj denilen doğal olay bir sürpriz değil bana göre.

        İlahi bir mesaj!

        Çünkü belki dışarı vurmuyordu ama yıllardır kendi içinde yaşıyordu o acıyı Marmara…

        Çok direndi…

        Çok çabaladı ve önündeki tehlikeyi göremeyen, görmek istemeyen biz insanoğlunun duyarsızlığına, kifayetsizliğine, kibrine karşı da sonunda çektiği ızdırabı göstermek için içindeki tüm kirliliği kustu!

        “Yeter artık!” diyor.

        “Yeter!”

        “Zaten yapacağınız tüm kötülükleri yaptınız bana... Bir de şimdi ortadan bir yerlerden ayırıp üzerime koca koca köprüler kurmayı, milyonlarca ton yeni betonlar dökmeyi planlıyorsunuz! Hakikaten bıktırdınız! Benim doğamla, kimyamla bu kadar oynamaya hakkınız yok! Vazgeçin artık şu Kanal İstanbul sevdanızdan!” diyor…

        Güney'deki seçimi doğru okuyamamak!

        Güney'deki seçimi doğru okuyamamak!
        0:00 / 0:00

        Afyonkarahisar’ın Sinanpaşa İlçesi’ne bağlı Güney Beldesi’nde geçtiğimiz Pazar günü yapılan seçimin sonucu konuşuluyor.

        Niyeyse AK Parti’nin adayı Erol Karabacak’ın bu seçimi açık ara kazanması başta bazı siyasi analistler olmak üzere muhaliflerde şaşkınlık yarattı.

        Beni ise hiç şaşırtmadı bu sonuç

        Çünkü orada her daim halkın içerisinde olan halka dokunan, her gün sokakta köylerde vatandaşlarla ve özellikle kadınlarla candan, samimi iletişim kurmayı ilke edinmiş ve bunu da bire bir pratiğe döken Gökmen Çiçek isimli bir vali var.

        Denilebilir ki; “Ne alakası var vali ile belediye başkanlığı seçiminin?”

        Çok alakası var.

        Hem de tahmin edilenden çok fazla.

        Anadolu'da hele hele de küçük il ve ilçelerde, beldelerde, köylerde vatandaşın siyasi tercihinin belirlenmesinde halk tipi kamu idareciliğinin çok büyük önemi var.

        Vatandaşa tepeden bakan, nobran, otoriter bir vali ya da kaymakamın görev yaptığı bir il ya da ilçede yapılan bir seçimde iktidarın adayının sandıktan başarılı çıkması çok mümkün değildir.

        Devletlü tipi olmayan, halkla iç içe olup, halkın içinde yaşayan vali, kaymakam gibi görevlerde bulunan mülki amirlerin vatandaşlarda yarattığı memnuniyet iktidar cephesine kesinlikle oy kazandırıyor.

        Çünkü vatandaş günlük hayatında bu idarecilerle karşılaşıyor.

        Bu değişmez bir kuraldır.

        Ne demek istediğimi tam anlayabilmeniz için internette Afyonkarahisar Valisi Gökmen Çiçek’in göreve geldiğinden bu yana nasıl bir yol ve yordam izlediğine dair haberlere, videolara göz atmanızı öneririm.

        Diğer Yazılar