Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Çin menşeli Sinovac aşısının Türkiye’deki ilk basın mensubu gönüllülerindendim.

        Bildiğiniz üzere bu gönüllülüğü de defalarca hem köşemde hem de ekranlarda anlatmaya çalıştım.

        İlk amacım o dönemler deliler gibi aşı karşıtlığı yapanlara karşı bilimin propagandasını yapmaktı elbette ki.

        İkinci amacım da düşük ihtimal de olsa virüse karşı koruma kalkanını garantiye almaktı.

        Hülasa… Sinovac’ın 3. faz çalışmasına hem aşı karşıtlarına bir tavır olsun diye hem de bilimden yana olduğumu göstermek için dahil oldum.

        Tabii bu gönüllülüğüm başta ailem ve yakın çevrem olmak üzere birçok kesimde şaşkınlıkla karşılandı.

        Dostlarım; “Üçüncü faza katılmak demek kobay olmak demek. Daha üretiminin yapıldığı Çin’de bile aşının kullanımına onay yokken, bu yaptığın resmen delilik!” dediler.

        Hiç aldırış etmedim zira korona denilen bela ile başa çıkabilecek tek yöntemin aşı olduğuna yüzde 100 inanmıştım.

        Uzatmayayım…

        Sonra bir sürü gelişme oldu tabii.

        Ülkede henüz üçüncü faz çalışması devam ederken, biz gönüllüler boş aşı mı yoksa gerçek aşı mı denk geldi diye beklemedeyken “küt” diye Sinovac’ın resmi olarak aşılamasına geçildi.

        REKLAM

        Gönüllülük sözleşmesinde yazana göre plasebo yani boş aşı denk gelenler aşılama başladığı anda gerçek aşıdan faydalanacaklar sırasında birinciydi güya.

        Ama haftalar geçmesine rağmen 3. faz çalışması bitmediği ve sonucu açıklanmadığı için plasebo olanlar sözleşmedeki olanaktan faydalandırılmadı.

        Bu arada gönüllüler olarak 2 dozun üzerinden neredeyse 2 ay zaman geçtiği için plasebo mu değil mi kendi imkanlarımızla antikor testi yaptırarak sonuca ulaşmaya çalıştık.

        O ilk zamanlar 2’si özelde 1’i de devlette olmak üzere laboratuvarda yaptırdığım antikor testlerimin sonucunda oran hep sıfır çıktı.

        “Plasebo herhalde” diye düşünürken sonuçlar açıklandı ve faz çalışmasında gerçek aşının denk geldiği tarafıma haber edildi.

        Koşa koşa bir daha gittim teste…

        Sonra bir daha…

        Ve bir daha…

        Tamamı sıfır sonuç veriyordu.

        Sayıca fazla diğer gönüllülerden de bu yönde olumsuz haberler gelince Sinovac’ın etki oranının düşünüldüğü gibi olmadığını anladım.

        Anladım ama yapacak bir şey yoktu zira o dönemde Sinovac dışında elimizin altında bir tercih yoktu.

        Samimiyetle söylüyorum; “Değil Biontech, DSÖ’den onay almış herhangi bir başka aşı da olsaydı hiç düşünmez yine denek olurdum!”

        Çünkü her ne olursa olsun aşı kaçınılmaz bir sondu ve bilime sonsuz güven duyan ben bunun böyle olduğuna yüzde yüz emindim.

        Evet. Sinovac benim bünyemde etki etmemişti ama etki ettiği insanlar da olmuştu.

        Sürekli konuşuyorduk gönüllüler kendi aramızda ve sürekli testlerimizin sonuçlarını paylaşıyorduk birbirimizle.

        Mesela Avukat Aslı Kazan ile sırf bu konu üzerinden başlayan iletişim aramızda çok tatlı bir arkadaşlık muhabbetinin oluşmasına sebep oldu.

        REKLAM

        Ben kahroluyordum antikor oluşmadı diye ama Aslı Hanım ve onun yakın birkaç arkadaşı sevinçten havalara zıplıyordu.

        Yani Sinovac o dönem için büyük avantajdı ve inanıyorum ki çok insan virüs henüz mutasyona uğramadığı o dönemlerde Sinovac’ın etkisinden fayda sağladı.

        Sonra Biontech’e kavuştu Türkiye.

        Neredeyse tüm Batı'nın kullandığı en güvenilir aşıya…

        Orada da ciddi bir haksızlıkla karşı karşıya kaldık.

        Vatandaşlık hakkımız olmasına rağmen Sinovac gönüllüsü olduğumuz için Biontech hakkımız yok sayıldı.

        Basın mensubu olarak ilk faydalanacaklardan biri olabilirdim mesela ama; “Sizin Sinovac’ınız var! Olmayanlar önceliklidir” denilip geri plana itildik.

        Aylar sürdü bekleyişimiz.

        Ancak Bilim Kurulu’nun; “2 doz Sinovac yaptıranın bir doz Biontech olması daha etkili sonuç verir” tezinin onay almasının ardından aşı hakkımız tanındı.

        Koşa koşa gidip Biontech aşımın ilk dozunu yaptırdım.

        Ama sonrasında çok perişan oldum.

        Sinovac’ta hafif bir halsizlik olmuştu ama ağrı, sızı, ateş vs gibi semptomlardan hiçbiri olmamıştı.

        Biontech sonrası resmen Kovid gibi oldum.

        Hatta oldum diye hemen her gün PCR testi yaptırdım.

        Ama hep negatif çıktı.

        Dozun ardından 20 günden fazla bir zaman geçtiği için dün de antikor testimi yaptırdım.

        Ve şahane çok yüksek bir antikor oranı ile karşılaştım.

        İnanılmaz mutlu oldum.

        Evet ağır geçti aşı sonrası belki ama olsun buna değdi bence.

        Elbette tedbiri elden bırakmamaya gayret edeceğim.

        Maske, mesafe, temizlik kurallarına harfi harfine uymayı sürdüreceğim ama…

        Bugün düne göre daha özgüvenliyim.

        Daha rahat.

        Daha sakin.

        Çünkü artık benim sağlam antikorum var.

        Asla; “Aşı olana hiçbir şey olmaz!” diye bir tezi savunmuyorum ama aşı olanın olmayana göre kesinlikle daha imtiyazlı olduğuna inanıyorum.

        REKLAM

        Ha şu var…

        Virüse yine bulaş olabilirim.

        Hatta belki yoğun bakımlık da…

        Veya bu yüzden ölebilirim de…

        Ama olsun!

        Yine de aşıyı savunuyorum.

        Çünkü arkamdan; “Aşı olmadığı, aşı karşıtı olduğu, aşıyı yaptırmakta direndiği için yaşadı bu durumu!” denileceğine…

        “Çok yazık oldu çok! Delikanlıydı kadın… Gitti bilimin önüne attı kendisini. Aslanlar gibi daha onay almamış aşının gönüllüsü bile oldu. Yetmedi üzerine binbir efsane döşenen Biontech’ini de yaptırdı ama yine de yenik düştü kara belaya!” denilsin isterim!

        Diğer Yazılar