Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bugünlerde tartışılmasından, konuşulmasından dolayı kendi adıma çok mutlu olduğum bir siyasi mesele var.

        Kürt Meselesi…

        Başlangıcı uzunnn yıllar öncesine dayanan bu mesele bir kez daha siyasetin odağında ve kamuoyunun gündeminde.

        Tüm siyasilerin söylediklerini, tespitlerini, önerilerini ya da itirazlarını dikkatle takip etmeye çalışıyorum.

        Çünkü geçmişi 40 yıl öncesine dayanan bu sorunun ancak ve ancak siyasetle, masada, müzakerelerle çözülebileceğine inanan bir demokrat olarak ezelden beridir bir tarafındayım bu işin.

        Bilen biliyor zaten ama “bilmeyenler de vardır belki” diye yazayım bir daha…

        Çok farklı siyaset anlayışından gelen bir gazeteci/yazar olmama rağmen…

        AK Parti’nin 1000 yıldan fazla bir zamandan bu yana aynı topraklarda yaşayan iki milletin kansız, kavgasız, barış ve kardeşlik içerisinde yaşamasını sağlayacak en önemli enstrüman olan siyaseti kullanmak üzere yola çıktığı gün bir demokrat yazar/gazeteci/yurttaş olarak benim üzerime düşen tek şey; o siyasete omuz vermekti!

        Sonuna kadar da destek verdim bu yüzden de...

        Yüreğimle, duruşumla, kalemimle, sözümle siz deyin; “Çözüm Süreci” ben diyeyim; “Demokratik Açılım” denilen o projenin sorumluluğunu aldım.

        Çok açık yazıyorum; Bugün olsa…

        Yine veririm.

        REKLAM

        Çünkü bana göre bu ülkede çözülmesi elzem olan sorunların en başında “Kürt Sorunu” geliyordu.

        Ki, AK Parti olağanüstü başarılara imza attı o projeyle…

        “O oldu, bu oldu, şu oldu” vesaire, sonuçlandıramadı belki ama hiç kimse kusura bakmasın…

        Kürt Meselesi; “Kart Kurt” seviyesinden alınıp bambaşka bir noktaya taşındı ise bunun da sağlayıcısı o süreçte atılan adımlar olmuştur.

        Şimdi devamı için bir çaba var.

        Ve ben yine bir demokrat olarak bu çabayı iyi niyetli görüyorum.

        Gördüğüm için de dün kendi mahallemden dayak yemeyi göze alarak destek verdiğim AK Parti taraftarlarının garip reaksiyonlarıyla karşılaşıyorum.

        Elbette Kürt Sorunu, AK Parti’nin aldığı o noktada yani “Kart Kurt” noktasında değil.

        Çok ama çok yol katedildi.

        Ancak sorun hala var.

        Ki, bu sorunların bazıları neredeyse meseleyi yeniden o, “Kart Kurt” seviyesine taşır noktada.

        İlk hedefi Kürt halkının bu topraklara aidiyet duygusu besleme amacını taşıyan demokratik açılımlı o yıllarda konuşulması, tartışılması dahi mümkün olmayan olaylara tanık oluyoruz son zamanlarda.

        Belki kendini bilmez birilerinin işgüzarlığından kaynaklı ortaya çıkıyor bu olaylar ama sonuçta çıkıyor ve öyle ya da böyle Kürtlerin hafızasının tazelenmesine, gönül kırıklıklarını yeniden hatırlamalarına sebep oluyor.

        Denilebilir ki, ”Nedir mesela?”

        Mesela Kilis kent merkezinde 17’nci yüzyılda Kürt Hüseyin Ağa tarafından inşa ettirilen ve resmi kayıtlarda; "Kürtler Camii" olarak geçen camiinin adının “Türkler Camii” olarak değiştirilmesi meselesi.

        Ben bunu ilk duyduğumda inanamamıştım.

        Sonradan bizzat Kültür Bakanlığı Kilis İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün internet sitesinde “restorasyon” olduğu gerekçesiyle değiştirildiğine dair teyid yayınlanınca...

        REKLAM

        Hem şoka girmiştim hem de çok üzülmüştüm.

        Çünkü böyle bir olay ancak “Kürt” kimliğinin; “Kart Kurt” şeklinde okunduğu yıllarda yaşanabilirdi.

        AK Parti’nin dantel işler gibi ilmek ilmek mücadele vererek belli bir noktaya getirdiği noktada böyle bir skandalın yaşanıyor olması inanılır gibi değildi.

        Bir de son günlerde sosyal medyada dolaşımda olan şu Bitlis’teki olay…

        Bilindiği üzere Bitlis’in nüfusunun büyük çoğunluğunu Kürtler oluşturuyor.

        İddiaya göre ilin merkezindeki camide 90 yıldır asılı olan ve Kur’an-ı Kerim’in İhlas Suresi’nden bir ayetin 5 dilde mealinin yer aldığı tabeladan Kürtçe kısım silinmiş.

        Türkçe, İngilizce, Almanca ve hatta Rusça var tabelada ama Kürtçe yok!

        Doğru olup olmadığını öğrenmek için dün Diyanet İşleri Başkanlığı’nı aradım.

        Basın danışmanlığı; “O tabela eski. Bizim dönemimizden önce asılmış. Yani Kürtçe zaten yoktu!” şeklinde bir açıklama yaptı.

        Danışmanın beyanını doğru kabul edelim.

        İyi de yüzde 90’nı Kürt olan şehrin merkez camisinde asılı olan bir ayetin yer aldığı tabelada Kürtçe mealinin olmaması normal mi?

        Doğru mu?

        Adil mi?

        Demokratik mi?

        Ki, büyük ihtimalle o camiye giden insanların bir kısmı Türkçe dahi bilmiyordur.

        Amaç Yüce Allah’ın ahlakını, emirlerini, güzelliklerini, doğrularını insanlara aktarabilmekse…

        Bırakın Rusçayı, Almancayı, İngilizceyi…

        Türkçe bile okuma yapamayan o insanlara niye inandığı dinin bir ayetinin kendi ana dilinden okuma imkanı sağlanmıyor?

        Diyeceğim şu ki değerli okurlarım…

        Sorun hala var maalesef ve biraz daha böyle işgüzarlıklara filan göz yumulmaya devam edilirse bugün ufak tefek kar topu gibi görülen bu sorunlar bir çığa dönüşür ve Kürt Sorunu'nda durum en eski o haline geri dönebilir...

        Suriyeliye; "Su 10 katı" ile "Ev yok"un arasında ne fark var?

        Suriyeliye; "Su 10 katı" ile "Ev yok"un arasında ne fark var?
        0:00 / 0:00

        Haberturk.com’un başarılı yazarlarından Esra Boğazlıyan’ın, “Yerel Aktörler” adı altında yaptığı dizi söyleşilerini mutlaka takip ediyorsunuzdur.

        Şahane işlere imza atıyor Esra…

        Dün yine onlardan birini gerçekleştirdi.

        Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan’ın ilçesinin sosyal ve tarihi dokusunu korumak adına yaptığı açıklamalar bomba gibi düştü kamuoyunun önüne.

        Başkan Turan; “Göçmenlerden en çok etkilenen ikinci ilçeyiz biz. Biri Esenyurt biri de Fatih. Ben de bunun farkındayım. Şimdi biz klasik manada bazıları gibi göçmen karşıtlığı üzerinden konuşmuyoruz. Ama şöyle de demiyoruz; yani bir şey yokmuş da demiyoruz. Bir sorun var. Bu sorun yönetilmediği zaman sorun olur. Biz yönetiyoruz. Bir karar aldık birinci ayın 17'sinden, 2021'den itibaren… Bu bizim Bakanlıktan ricamız oldu, İstanbul'da yaşama izni olan herhangi bir yabancı, ikamet izni olan bir yabancı, Suriyeli ya da başka memleketli Fatih'te herhangi bir ev kiralayamaz!”

        Söyleşi dün Twiter başta olmak üzere kısa sürede sosyal medya gündeminin öncelikli tartıştığı konu haline geldi.

        Ben de aynı saatlerde Habertürk TV’de Sevgili Ebru Baki’nin “Para Gündem“ adlı programının konuğuydum.

        Dolayısıyla bizim de tartıştığımız konu oldu.

        Ebru sorunca; “Ne düşünüyorsun?” diye…

        ”Şaşırdım çünkü Fatih Belediye Başkanı’nın yapmış olduğu bu açıklamaların Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın daha önce yapmış olduğu ve iktidar yanlıları tarafından ırkçılık olarak değerlendirilen; ‘Türk vatandaşıyla yabancı uyruklu vatandaş aynı fiyattan suyu kullanamayacak. 10 kat suya, 10 kat katı atık vergisi ücretine zam yapacağız!’ açıklamalarından pek farkı yok!” şeklinde yorumladım.

        Bunun üzerine Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan yayına bağlandı.

        Ve kendi açıklamalarının Bolu Belediye Başkanı Özcan’ın daha evvel yapmış olduğu açıklamalarla aynı tutulmasının bir haksızlık olduğunu, göçmenlere ev kiralamama nedenlerinin Özcan’ın yaklaşımlarıyla aynı olmadığını öne sürdü.

        Gerekçesini de; “Fatih ilçesinin çok özel bir tarihi ve sosyal dokusu var… Biz bu dokuyu korumak için böyle bir yönteme başvurmak zorunda kaldık!” şeklinde açıkladı.

        Turan'ın açıklamalarını ve yayındaki diyaloğun tamamını izlemeniz için videoyu aynen paylaşıyorum değerli okurlarım.

        Vakit dar olduğu için söyleyemedim yayında tabii Sayın Turan'a…

        Ama bence bir konuda yanılıyor.

        Yönettiği ilçenin köklü dokusunun korunması adına sergilediği çaba takdire şayan ama kusura bakmasın bu tavrı Bolu Belediye Başkanı Özcan’ın tavrından çok farklı değil.

        Ha Tanju Bey’in siyasi duruşu, siyasete bakışı farklı olabilir.

        O meseleleri ulusalcılık bağlamında filan ele alıyor olabilir.

        Ancak nihayetinde sorunun çözümünde izlenen yol aynı sona çıkıyor.

        Biri yönettiği ilde göçmenleri istemediği için su faturalarını 10 katına çıkartıyor.

        Diğeri ise yönettiği ilçede olmasınlar diye barınma haklarını yasaklayarak ellerinden alıyor.

        Tabii bize de elmahkum; “Bütün bu bireysel çabalar, lokal girişimler, palyatif tedbirler ülkenin bugünün değil yarının da ennn büyük sorunu olan göçmenler sorununu kökünden halletmeye yetiyor mu?" sorusunu sormak ve tartışmak düşüyor...

        Diğer Yazılar