Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Geçtiğimiz Haziran ayıydı…

        Biri 4, diğeri 7 yaşında olan iki kardeşin taciz edildikleri suçlamasının yer aldığı Elmalı davası ile ilgili korkunç bir iddia gündeme bomba gibi düşmüştü.

        Öz anne Merve ve üvey baba Rahmi Akman’ın tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığı yönündeki haberler adeta infiale neden olmuştu.

        Anne ve üvey babanın yakından çekilmiş fotoğrafları, telefonları, hatta adresleri sosyal medyada dolaşıma sokulmuş ve tacizci oldukları iddia edilen Akman çiftinin linç edilmesi için adeta düğmeye basılmıştı.

        Herkes gibi ben de çıkan bu kararı şaşkınlıkla karşılamıştım.

        İnanamamıştım tabii ki ve “Hangi vicdansız hakim ya da hakimler böyle bir kararın altına imza atar?” sorusu önümde meselenin detaylarını araştırmak için yola çıkmıştım.

        Ve yolun sonunda ise bambaşka bir manzarayla karşılaşmıştım.

        Ulaştığım tüm bilgiler, belgeler, kanıtlar, kayıtlar vs bana Merve ve Rahmi’nin tacizle filan uzaktan yakından alakasının olmadığını gösteriyordu.

        Buna rağmen aceleci davranmayıp hemen yazmadım öğrendiklerimi ve dosyanın üzerinde iki gün boyunca çalıştım.

        Ve o iki günün sonunda “Elmalı davasındaki yanlış bilinen tüm gerçekler!” başlığı ile kaleme aldığım yazıda iki masum insana nasıl büyük bir haksızlık yapıldığını anlatmaya çalıştım.

        Delilikti yaptığım esasında.

        Çünkü toplumun neredeyse tamamı bu iki insanın kesinlikle çocukları taciz ettiğine inanıyordu.

        Ve bu inançla da kararı veren mahkemeye, Adalet Bakanlığı’na ateş püskürüyordu.

        Ben de birçok insan gibi tribüne oynayıp sorgu sual edilmeden yapılan o lince ortak olabilirdim.

        Ve üzerinden çok da şahane prim elde edebilirdim.

        Ama gazeteci olarak elde ettiğim o dosyada gördüklerimi kamuoyuyla paylaşmamaya vicdanım asla izin vermezdi.

        Ve dayak yiyeceğimi bile bile paylaştım tüm bildiklerimi…

        Çoğunuz okudu belki ama ben yine de o yazının linkini dikkatlerinize sunuyorum.

        Bu arada herhalde malumunuzdur.

        Dün bu davanın son duruşması gerçekleşti.

        Mahkeme hem anne Merve hem üvey baba Rahmi hem de reşit olmayan dayı S.G hakkında beraat kararı verdi.

        Elimdeki kanıtlardan, bilgi ve belgelerden dolayı ben zaten emindim Merve ve Rahmi’nin masum olduğuna ama mahkemenin de o iki insanın suçsuz olduğunu resmi olarak tescil etmiş olmasına sevindim.

        Peki ya iftira neticesinde günlerce ağır hakaretlerle, küfürlerle linç edilen, ölümle tehdit edilen ve dahası bir süre hapis yatmak zorunda kalan Merve ve Rahmi?

        Onlar sevinebildiler mi?

        Sevindiler ama tabii buruk…

        Çünkü yaşadıkları gerçekten az buz bir olay değildi.

        Sosyal medyadaki lincin gerçeğe dönüşmesi de pekala mümkün olabilirdi o günkü atmosferde.

        Etki altında kalan birileri meseleyi kendi meselesi gibi görüp o iki insanın canına kast edebilirdi.

        Ki, ramak kaldığı anlar olduğunu da biliyorum.

        Antalya’nın bir köyünde baba evinde yaşayan gençleri köylüler çember olup korumak zorunda kaldı.

        Korkunçtu vesselam yaşadıkları.

        Sadece kendileri değil aileleri, yakın çevreleri de aynı kabusun içinde debelenip durdular günlerce.

        O nedenle Elmalı davasından çıkan bu sonucu doğru okumak lazım.

        Bu karar aslında bize, hepimize; “masumiyet karinesi”nin nasıl kutsal, değerli bir ilke olduğunu hatırlatmak için atılmış tokattır.

        Gelelim sadede…

        Dava dosyasındaki belge ve bilgilere göre bu iki insanın masum olduğu apaçık ortada olmasına rağmen kim ya da kimler toplum nezdinde linç edilmesine ön ayak olmuştu?

        Cevap veriyorum; Tutuksuz yargılama kararının 2021’in Şubat ayında alınmış olmasına rağmen kararı sıcak bir gelişme gibi Haziran ayında kamuoyunun gündemine taşıyan kısa adı UCİM olan Uluslararası Çocuk Tacizi ile Mücadele Derneği…

        Peki doğru olmadığı halde Elmalı’da ısrarla taciz olduğunu savunan ve kamuoyunda bu algının yerleşmesi adına adeta kampanya yürüten UCİM’in asıl derdi neydi?

        Onları da yazdım değerli okurlarım.

        Yazının sonunda o linkleri de dilerseniz tıklayıp okuyabilirsiniz.

        Ben şimdi başka bir şey söyleyeceğim.

        Dünkü duruşmayı UCİM’in başkanı Saadet Özkan ve yardımcısı Yücel Ceylan ve avukatları hep beraber izlediler.

        Ve mahkemenin beraat kararına rağmen ellerinde pankartlar, bağıra çağıra Merve ve üvey baba Rahmi’nin tacizci olduğu iddiasını o bildik üslup ve ifadelerle devam ettirip her zamanki gibi toplumun duygularını sömürmeye devam ettiler.

        Dün bazıları şaşırmıştı bu duruma.

        Kimse şaşırmasın lütfen.

        Onların o şovu yapacağı zaten belliydi.

        Zaten bir süredir canları sıkkındı.

        Çünkü dernekler masası, derneğin hesaplarında derinnn incelemeler yapıyordu.

        Üzerine bir de yalancılıklarını tescilleyen Elmalı davasının sonucu…

        Asaplarını fena bozdu.

        Kaldı ki ne yapacaklardı?

        Beraat kararını mı alkışlayacaklardı?

        Nihayetinde ilk yalanı ortaya atan onlardı.

        Davayla alakası olmayan mektupları, ses kayıtlarını, çizimleri sosyal medya hesaplarından paylaşıp, o iki genç insanın tüm toplumu tacizci olduğuna inandıran algının oluşmasına ön ayak olan onlardı.

        Dolayısıyla mahkemenin beraat kararı sadece Merve ve Rahmi’nin suçsuzluğunu kanıtlamıyordu.

        Aynı zamanda “çocuk istismarı” gibi son derece hassas bir konu üzerinden mücadele verdiğini iddia eden UCİM’in, Saadet Özkan’ın, Yücel Ceylan’ın maskesini de aşağı indiriyordu.

        Diğer Yazılar