Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Uzun bir aradan sonra tekrar beraberiz.

        Siz güzel kalpli okurlarımın; “Hoş geldin yeniden aramıza” dediğini varsayıyor ve “Hoş bulduk dostlar!” diyerek başlıyorum yazıma…

        Tabii bu arada; ”Ne oldu da ne yaşandı da bu kadar ara verdin yazılarına, ekranlara, sosyal medya kullanmaya?” mealindeki soruları cevaplandırmama yönelik bir beklentiniz olduğunu da biliyorum.

        Ancak sevgili okurlarım…

        Bunları konuşmanın ne bana ne de size faydası var!

        “Şu oldu, bu oldu” deyip geçmiş bitmiş gündemin içinde debelenmek yerine; “Gelin önümüze bakalım” derim.

        Çünkü eğer bu kalem, bu memlekete, bu topluma bir fayda sağlayacak ise bu andan sonrasına odaklanması bence daha hayırlı olur.

        Önemli olan şey ne biliyor musunuz?

        Uzak kaldığım 5 ay boyunca bir “üçüncü göz” olarak yaptığım gözlemlerden hareketle günümüze dair yaptığım tespitler.

        Medya mahallesinin eski ve hep çok aktif bir mensubu olup ama şartlar gereği dışında kalmak ve memleketin siyasi, ekonomik, sosyolojik hallerini sadece izlemek çok enteresan oldu.

        Manzara öyle bir manzaraydı ki…

        Her defasında rahmetli babacığımın evde, mahallede, çevremizde filan bir kargaşa, karmaşa olduğunda ve her kafadan bir ses çıktığında, kimin neyi, ne amaçla söylediği, neye hizmet ettiği ya da etmek istediği anlaşılamadığında kullandığı; “Tas kayıp yahu!” deyimini tekrarladım durdum kendi kendime.

        REKLAM

        Gerçekten de sanki karşımda dev bir hamam vardı ve o eski, köklü hamamda da bir saniye bile dinmeyen, korkunç bir kargaşa, karmaşa hakimdi.

        Kapısından durup öylece seyrededurdum aylarca.

        Bazı zamanlar; “Girmesem daha mı iyi olur acaba?" dediğim bile oldu inanın.

        Çünkü dışarıdan bakıldığında olay bambaşka görünüyor.

        İçeriden göründüğü gibi asla değil.

        Her kafadan bir ses çıkıyor…

        Bağırtı, çağırtı had safhada…

        Mesela para karşılığı kese atan tellak benzeri tipler var.

        Onların da işi o kadar zor ki bu kaotik ortamda…

        Zavallılar kafası kopmuş ördek misali ortalıkta öylece dolanıyorlar ne yapacağını bilemez bir halde.

        Bir itiş, kakış…

        Tamam. Hamam kültüründe hareket hep fazladır ama emin olun tasvir ettiğim bu hamamda işler gerçekten çığırından çıkmış durumda artık!

        İnanmayan bir süreliğine benim gibi kenara çekilsin ve “üçüncü Göz” olarak gözlem yapsın.

        Her türlü iddiaya varım ki…

        Bu deneyimi yaşayan herkes gelip beni alnımdan öpecek, ”Haklısın” deyip…

        Düşünün devasa bir hamam var karşınızda.

        Çeşmelerden sular şakır şakır akıyor kurnalara…

        Oradan da aşağıya…

        Ama kimse yıkanamıyor, temizlenemiyor.

        Peki neden?

        Çünkü o dev hamamda maalesef “tas” yok!

        Kayıp!

        Peki adam gibi yıkanamadıktan, üzerimizdeki kiri, pası atamadan nasıl çıkacağız biz bu hamamdan?

        Girdiğimiz gibi mi?

        Hülasa…

        Çok objektif bir bakış açısı ve vicdanımla yazıyorum bu satırları…

        Ülke çok gergin.

        Ve hiç kusura bakmasınlar ama böyle olmasının tek nedeni ülkede politikaya yön veren siyasilerdir!

        Hele hele o grup toplantıları ya da basına açık yapılan toplantılarda yapılan konuşmalar, kullanılan cümleler, argümanlar filan.

        REKLAM

        Hiçbirinin umrunda değil toplumda yükselen adrenalin ve önü alınmaz ise yaratacağı sonuçlar!

        Bakın…

        Çok dostça uyarıyorum.

        Bu hal böyle giderse…

        Bu kutuplaşmalara, bu gerginliklere, bu astığım astık, kestiğim kestik artistlik hareketlere eğer bir son verilmezse…

        Bırakın o devasa hamamda yıkanıp da eve tertemiz dönmeyi falan…

        O hamamın sıcağı, buharı öyle boğucu bir ruhsal noktaya taşır ki bu ülkenin insanlarını…

        Bırakın birbirini tanımayan insanları filan…

        Kardeş kardeşin gırtlağına çökmeye başlar ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin kayıtlarına kara bir leke olarak geçer!

        Bilmem anlatabildim mi?

        Bodrum öğretmensiz, polissiz ve doktorsuz kalabilir!

        Bodrum öğretmensiz, polissiz ve doktorsuz kalabilir!
        0:00 / 0:00

        Anneciğimi Bodrum’daki evine götürüp yerleştirmek rutin görevim.

        Bu yıl da rutinimiz bozulmadı.

        Bayramda oradaydım.

        Ekonomik sebeplerden mi yoksa havanın henüz istenildiği gibi olmadığından mı ya da tatil 9 güne çıkarılmadığından mı bilmiyorum ama önceki yılların aynı aylarına göre çok sakindi.

        Gümüşlük’teki balıkçılar, Yalıkavak Marina’daki bazı mekanlar hariç bomboştu Bodrum.

        Genellikle yerli turist ağırlayan bu güzel beldenin geçen yıllardaki gibi rağbet görüp görmeyeceğini ancak Haziran’da anlarız.

        Şu andan bakıp tespit yapmak, yorum yapmak pek doğru değil.

        İnşallah esnafın, işletmecilerin beklentisini karşılayacak bir potansiyele ulaşır.

        Ben Bodrum’la ilgili başka bir tespitimi dile getirmek istiyorum.

        Çok ama çok önemli bir tespit.

        Bilindiği üzere Bodrum artık sadece yazlık bir belde değil.

        Yazın milyonlara varan misafir ağırlıyor evet ama 200 bine yakın insan yaz/kış ikametini tamamen bu ilçede geçiriyor.

        Ve bunların içerisinde atamayla gelen öğretmen, doktor, hemşire, polis, jandarma, hakim, savcı gibi devlete bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışanlar da var.

        Özel işletmelerde de…

        Ev sahibi değil büyük çoğunluğu ve belli bir maaş karşılığı hayata tutunmaya çalışan bütün bu insanlar son günlerde isyanlarda.

        REKLAM

        Çünkü ev sahipleri resmen tırlatmış!

        Kiraları sezonluk fiyata göre belirliyor.

        Küçük, büyük, bahçeli, bahçesiz filan olmasının hiçbir önemi de yok bu belirlemede.

        Sadece Temmuz ve Ağustos’ta turiste vereceği rakamın karşılığını talep ediyor.

        Efendim sadece Temmuz’da kiraya verseymiş en az 60 bin alırmış.

        Ağustos'la beraber 120 bin TL.

        Yani misal devletten aldığı maaşıyla ve üstelik de ailesiyle birlikte Bodrum’da hizmet vermeye çalışan gariban bir polis memurundan aylık 10 bin TL talep ediyor.

        Ya da hemşireden.

        Veya öğretmenden.

        Özel işletmelerde asgari ücretle çalışanların halini siz düşünün artık.

        O yüzden de tamamı kaçmak istiyor.

        Çoğu insan tayin istemiş.

        Bir öğretmenle tanıştım.

        Devlet okulunda çalışıyor.

        Pandemi döneminde gelmiş Bodrum’a.

        2 çocuklu bir baba.

        Eşi ev hanımı.

        Bodrum merkezde iki oda bir salon bir ev tutmuşlar okula yakın olsun diye.

        1800 TL aylıkla.

        Son dönem fiyatlar fırlayınca uyanık ev sahibi; “Artırın kirayı” demeye bile gerek duymadan; “Kendim geleceğim. Boşaltın” diyerek tebligatı basmış.

        Gelmeyecek tabii ki!

        10 ay boş tutacak ama 2 ayda turist ile doldur boşalt yapıp mevcut kiracının vereceğinin 10 katını kazanacak.

        O kadar çok dert dinledim ki bu konuda.

        Çok üzüldüm.

        Buna bir çare bulunmalı kesinlikle.

        Bu insanlar yazlıkçı, tatilci filan değil!

        Bu insanlar yazlıkçılar geldiğinde rahat ve huzurlu bir ortam bulsunlar diye hizmet veren insanlar.

        Kaldı ki kışın o belde de öğretmene, doktora, polise, hemşireye ihtiyaç duyan binlerce insan da yaşıyor.

        Tamamı bırakıp gitse Bodrum’u…

        Öğretmeni, polisi, doktoru…

        Ne olacak orada yaşayan çocukların eğitimi ya da orada yaşayan insanların sağlık sorunları, güvenlik durumları?

        Diğer Yazılar