Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Önce H.K.G’den af diliyorum.

        Çünkü geç kaldım.

        Daha doğrusu kaldık.

        Hep beraber.

        Yemin ediyorum Birgün gazetesinden Timur Soykan imzalı haberi okurken; “Allah'ım yer yarılsın da içine girelim” deyip durdum kendi kendime.

        Çok rezalet duyduk, okuduk, gördük bu memlekette ama bu kadarına ilk kez şahit olduk.

        Gerçekten utanç içerisinde okudum yazılanları.

        1998 doğumlu… Yani benim oğlumdan bile 1 yaş küçük.

        Şu an 24 yaşında ve başına bütün bunlar gelmemiş olsaydı evlilik çağına yeni adım atmış gencecik bir kız o!

        Ama düşünün 18 yıllık evli…

        Çünkü babası ve annesi tarafından daha 6 yaşındayken 29 yaşında bir adamla evlendirilmiş.

        Neden bunu yaşadığını, nasıl bir istismara maruz kaldığını ise ancak aklı başına erince kavrayabilmiş.

        O vakte kadar her şeyi bir oyun, evcilik, bir eğlence sanmış.

        Çünkü öyle demiş babası, kocası, annesi…

        Soykan’ın savcılık iddianamesinden aktardıklarını…

        Daha 6 yaşındayken yani bebekleri ile oyun oynama çağındayken yaşadıklarını anlatan H.K.G’nin ifadesini…

        Hele de o küçük yaşlarda tecavüze uğradığını mahkemeye ispat için namussuz kocasıyla yıllar sonra gizlice yaptığı o kayıtlı diyaloğu okurken…

        Tüylerim diken diken oldu.

        Midem bulandı.

        Kalbim büzüldü.

        Samimi söylüyorum; Film olsa izleyemem böyle bir filmi.

        İzlenmez çünkü ya böyle bir şey.

        Sapıklık bu. Sapkınlık!

        Bakın neden böyle dediğimi tam anlatabilmek için iddianamede yer alan o kaydın, yani H.G.K ile kocası Kadir İstekli'nin arasında geçen konuşmanın bir kısmını aktarıyorum;

        H.K.G: "Keşke 6 yaşında ilişkiye girmeseydik, kesin mutlu olurduk biz ya değil mi?”

        Kadir İstekli: “Yani orası öyle dediğin gibi de…”

        H.K.G.: “6 yaşında nikahımız kıyılmayaydı. Keşke babam ilişkiye izin vermeseydi… Yani bu sıkıntıların hiçbiri olmazdı.”

        Kadir İstekli: “Var mı yapacak bir şey onu söyle. Dönebiliyor muyuz?"

        H.K.G.: "Ama telafi de olmuyor."

        Kadir İstekli: “Yani tam bir hatadır. Gerçekten düşüncesiz, psikoloji. Bilmeden yapılmış olan bir hareket. Yanlış bir şey… Ha şu an ben kendi kız çocuğum olsa 6 yaşında evlendirir miyim? Evlendiririm. Ama o şekil bir şeye müsaade eder miyim? Etmem.”

        H.K.G.: “Babam nasıl düşünmedi.”

        Kadir İstekli: “Hocaefendi her şeyi dört dörtlük mü düşünüyor? Bırak sen de Allah Allah.”

        H.K.G: “Yani kızım daha küçük, 6 yaşında. İlişkiyi kaldırabilir mi, kaldıramaz mı, insan bunu bilmez mi… Hadi bir defa, iki defa, sonra gözetlersin. Nasıl desem, kızının durumunu gözetlersin… Yıllarca böyle devam etti. Yani bir değil, iki değil. Her gün sıkıntı yani. Gerçekten çok büyük sıkıntı hocam.”

        Kadir İstekli: “Geriye dönülmüyor, dönülmüyor işte.”

        H.K.G: “İşte, çünkü küçücüğüm. Anlam veremiyorum nasıl desem. Gerçekten zor, benim için zor yani. Benim açımdan da düşünmelisiniz. Babam da benim açımdan düşünmeli biraz.”

        Kadir İstekli: “Daha düne kadar, sen konuşana kadar biz böyle bir sıkıntının olduğunu bilmiyorduk ki ya Allah Allah…”

        H.K.G.: “Ama insan nasıl bilmez.”

        Kadir İstekli: “Bilmiyor insan işte. Niye psikoloji mi okumuşum ben, okumamışım ki…”

        H.K.G.: “Ama psikoloji bilmeye gerek yok ki bunu bilmek için… Küçücüksün daha. Mesela diyelim 6 yaşındayım. İşte nikahımız kıyılıyor. Sonra işte babam diyor ‘Bu damadım işte benim, falan.’ Yani çok normal bir şekilde herkes hayatına devam ediyor. Nasıl desem. Evde sürekli onun konusu var. Yani yetişkin bir kız gibi muamele ediliyor bana.”

        Kadir İstekli: “Ben seni öyle görmemiştim. Öyle gittim işte. Ufaklığın öyle geçti dediğin gibi. Ne bileyim ya…”

        Dediğim gibi bu iddianamede yer alan bir kısım.

        Tümünü okursanız duvarları yumruklamamanız işten bile değil.

        Biliyorum ki şu kadarcığında bile delirdiniz okuduklarınız karşısında ve şu an saydırıyorsunuz ağzınıza geleni...

        Saydırın çünkü insan başka türlü kusamıyor yürekte biriken öfkeyi.

        Sizinkiler gibi olmaz tabii ama ben de şunu diyeceğim izninizle...

        O babanın da, o ananın da ve küçücük bir çocuğa tecavüz etmenin gerekçesini; “Psikoloji mi okudum ben” diyerek savunmaya çalışan o kocanın da!

        Ve bütün bu çirkinliğe, kötülüğe şahit olup da dilsiz şeytanlığı oynayan ailedeki diğerlerinin de, akrabaların da, ahbapların da...

        Tümünün ALLAH BELASINI VERSİN!

        Sadece onlar değil tabii belasını bulması gerekenler.

        Bir de 2012 yılında… Henüz 14 yaşındayken annesi tarafından adet düzensizliği sebebiyle götürüldüğü doktorun istismara uğradığını anlayıp da polise yaptığı şikayet üzerine başlatılan savcılık soruşturmasının önünü kesenler var...

        Kim ya da kimlerdir bilmiyorum ama her kim o alnından öpülesi doktorun, “Bu çocuk istismara uğruyor!” ihbarının üstü örtülsün diye devreye girdi ise...

        Kim kime; "Ya yabancı değil kız. Bizim İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel Hocaefendi'nin kızı... Hoca kıymetlimizdir. Bu doktorun yaptığı da işgüzarlıktır! Kapatın bu işi!" diye telefon açtı ise...

        Yazıklar olsun onlara da!

        Bin defa hem de!

        Ama bu yetmez.

        Yetmeyecek.

        O nedenle başta Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere…

        Aile Bakanı Derya Yanık’a, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a ve tüm hükümet üyelerine…

        Çok açık çağrıda bulunuyorum.

        Bu insan artıklarından yaptıkları bu işkencenin, eziyetin, fenalığın hesabını lütfen sorun.

        Bunu sizden bir kadın, bir anne, bir yurttaş, gazeteci olarak rica ediyorum.

        Çok samimi söylüyorum...

        Aksi halde hiçbirimizin yüreği soğumayacak.

        Öfkesi dinmeyecek...

        Diğer Yazılar