Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tiyatro4’ün beğenilen “Ben Feuerbach” adlı oyununu çeşitli aksilikleri aştıktan sonra geçtiğimiz hafta izleyebildim. Yaşım ilerledikçe huysuzlaştım mı, züppeleştim mi artık ne derseniz deyin, her işin en iyi şekilde, mümkünse kusursuza en yakın şekilde yapılmasını ister oldum. Sanıyorum çevremizdeki hemen her şeyin, buna insan ilişkileri de dâhil, iyice basmakalıp, baştan savma, vasat hale gelmesine karşı geliştirdiğim bir tepki bu. Özlediğim ve istediğim gibi neredeyse kusursuz bir iş görmek de fazlasıyla mutlu ediyor beni. İşte yönetmenliğini Derya Efe’nin yaptığı, Alman yazar Tankred Dorst’un “Ben Feuerbach” adlı oyunu da derin bir mutluluk ve hoşnutluk duygusu yarattı bende.

        Tiyatro4, geçen sezon büyük övgülerle karşılanan Ben Feuerbach oyununu bu kez Konak YKM/ Sahne Tozu Tiyatrosu Fehmi İşgören Sahnesi’nde oynuyor. Yıllarca Şan Sineması olarak bildiğim, bölünüp küçük sinema salonları haline getirildikten sonra hemen hiç gitmediğim bir mekân burası. Kırmızı halılar serilmiş gösterişli merdivenlerden yukarı çıkıyorsunuz. Oturup bekleyebileceğiniz bir fuaye var ve kısmen konforlu, herkesin sahneyi kolaylıkla görebileceği şekilde yapılmış bir salona giriyorsunuz.

        OKUMAYI SEVİYORUM

        Oyunu izlemeden önce hakkında bir şeyler okumayı seviyorum. Bu sayede Ben Feuerbach’ın yazarı Tankred Dorst’un, 2. Dünya Savaşında yenilen Almanya’nın, genç kan olarak henüz 17 yaşında cepheye sürdüğü askerlerden biri olduğunu öğreniyorum. Savaş sonrasında uzun süre savaş esiri olarak kalan o yaşta genç bir adamın yaşadığı travmayı düşünmek bile istemiyorum. Bir yandan da “yahu acaba doğru mu yaptım. Nasıl bir oyun ki bu” diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. Bu karanlık fikirlerimi sevgili arkadaşım Sevim’e açmama akıllığını gösterip kendime saklıyorum ve oyunun sonunda çok da iyi yaptığımı anlıyorum. Oyun karanlıkta başlıyor ve sahneye ışığı arayan Feuerbach geliyor. Zamanında önemli bir oyuncu olan Feuerbach yedi yıl sahnelerden uzak kalmıştır ve yeniden aslında yaşadığını anladığı sahnelere dönmek için bir oyuncu seçmesine katılmıştır. Ancak karşısında, beklediği ünlü yönetmen yerine oldukça acemi bir reji asistanı bulmuştur. Olanca parlak geçmişine rağmen beklemek zorunda kalışına incinir incinmesine ama bir yandan da öyle ya da böyle tekrar sahnededir ve yeniden “kendi” olmak fırsatını yakalamıştır. Feuerbach için “kendi” olmak, binlerce farklı karakteri, duyguyu, anı yaşamak ve yaşatmaktır.

        Bilgisizliği nedeniyle biraz küçümsese de genç asistana kendini kanıtlama gayretine düşer. Oyuncu olarak, insan olarak varoluşunu, akıl hastanesinde geçirdiği kayıp yedi yılını sorguladığı, oyundan oyuna, karakterden karaktere atladığı kendi varoluşunu oynar.

        GÖSTERİMİ KAÇIRMAYIN

        Bugüne kadar çok beğendiğim oyunlar, filmler, gösteriler oldu. Bunlardan sadece ikisini ağzım açık, ama gerçekten açık seyrettim. Bunlardan ilki 10. Uluslararası İzmir Festivali’nde izlediğim Maurice Bejart Tokyo Balesiydi. İkincisi de Kağan Uluca’nın can verdiği Ben Feuerbach oldu. Genç reji asistanı rolünde Aytunga Atatoprak’a, dekora, ışığa, müziğe kısaca oyuna emeği geçenlere haksızlık yapmak istemem ama Kağan Uluca’nın adeta bir oyunculuk senfonisi sunduğu performansının altını çizmezsem haksızlık olur.

        Tiyatro ekip işi, Tiyatro4 bu işi çok güzel kotarmış. Lütfen, 16 Şubat ve 1 Mart gösterilerini kaçırmayın.

        Böyle bir metne ve böyle bir oyunculuk şölenine sık sık rastlamak mümkün değil çünkü.

        Diğer Yazılar