Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir arkadaşımın değerli anlatımından etkilendiğim gerçek bir hikâyeyi kendi yorumumla sizlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü bu yaşanmış hikâye, önemli değerlere dikkat çekmekte olup, kültür ve etik eksikliğinin aslında ne kadar büyük bir fakirlik olduğunu kanıtlıyor ve gözler önüne seriyor...

        Büyük Rus piyanist Sviatoslav Richter'in kırk yıl kadar önce Kazakistan'ın bir kasabasında başından geçen çarpıcı bir olay...

        Richter, bir konserden bir başka konsere koştururken, sanatının doruğunda en aktif ve parlak dönemini yaşamaktadır. Ertesi gün konser vermek üzere gittiği bir kasabaya bitap şekilde vardıktan sonra, dinlenmek üzere otel odasına çekilir. Aradan birkaç saat geçmeden, ordudaki komutanlarından aldıkları emirle birkaç askerin kendisini ziyarete geldikleri haberini alır Askerler, komutanlarının bir sonraki akşam vereceği konserin o günün akşamına alınmasını istediğini söylerler. Sanatçı bu teklifi değerlendiremeyeceğini söyler ve reddeder. Tüm konsantrasyon ve enerjisini bir sonraki akşama hazırlayan sanatçı, istem dışı olduğu kadar etik değerlere sığdıramadığı ve hoş olmayan emrivaki tarzı içine sindiremez. Akşam çöktüğünde aynı askerler tekrar oteline gelip ve ünlü piyanist Richter'i zor kullanarak konser salonuna götürürler. Bu durum, orada maalesef daha da ileri gider ve ünlü sanatçı silah çekilerek sahneye çıkmaya zorlanır. Richter, hiçbir şeyden haberi olmayan ve tıklım tıklım konser salonunu dolduran seyircilerin karşısına çıkar.

        Beti benzi atmış Richter, ağır ağır sahnedeki yerini alıp piyanosunun başına oturduktan sonra ortalığı müthiş bir sessizlik kaplar, sanki yaşam ve salondaki kalpler durmuştur...

        Bir saniye veya birkaç dakika değil, yaklaşık otuz beş dakikaya kadar süren büyük sessizliğin kapladığı salonda adeta bir ölüm sessizliği yaşanır... Piyanosunun başındaki Richter, hiç çalmadan ve tek bir notaya bile dokunmadan, oturduğu yerden ayağa kalkar ve dinleyicisini selamladıktan sonra yine ağır adımlarla sahneden ayrılır. Ardından gelen alkış fırtınası bir kasırga gibi salonda yankılanırken, ortadan kaçarak kaybolan yüce komutanı hiç kimse fark etmez bile...

        Sanatçının ödünsüzlüğünün kaynağı, kuşkusuz ki müziğe ve sanata olan çok derin sevgi ve saygı bağlarıdır. Sanatçı, aynı zamanda sonsuz emeğin ve cesaretin temsilcisi olduğu için, nitelik ve özelliklerine gösterilen saygının da aynı oranla bu erdemi yansıtması, ona yakışması ve kutsallığına da dokunabilmesi gerekir.

        Diğer Yazılar