Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        PARİS

        Her kriz bir derstir; vatandaş, bilhassa alttakiler daha da ezilerek yaşar krizi. Ama esas dersi, üsttekilerin alması umulur.

        Bu kriz “Türkiye’nin ötesi”ne de dersler verdi.

        Bir kere, TL’nin başına gelenin ardından, çok sayıda “gelişmekte olan ülke” için de endişe büyüdü; Arjantin’den Endonezya’ya, Brezilya’dan Pakistan’a, Güney Afrika’dan Umman’a.

        Hassas ekonomilerin narin paraları da bu fırtına içinde saldırıya uğrayabilecekti.

        Bu “Türkiye ekonomisi”nin bu tür ülke kategorileri içinde olduğuna işaret ediyordu…

        Ama sadece onlar değil.

        CIAO BELLA

        “Kara Cuma” Avrupa borsalarına da dokundu; Türkiye’de fazlasıyla bulunan üç ülkeden üç banka borsalarda sarsıldı.

        Esas ciddi korku ise, o bankalardan da birinin dilinde, İtalyanca idi.

        Bizzat İtalya devletinin içinden, “Ağustos’ta bize de saldırmaları çok muhtemel” beyanı geldi.

        Hemen ardından, İtalya Dışişleri Bakanı “Türkiye ile dayanışma içinde olduklarını, Akdeniz’de mali dengenin çok önemli olduğunu” açıkladı.

        Türkiye böylece Doğu’dan Akdeniz’in göbeğine gelmişti!

        İtalya paranın düşüşünden ürkerken, 1960’lardan kalma viyadükün çöküşü onca can alarak “çürüme”nin bir başka boyutunu dünyanın orta yerine bıraktı.

        BİR TÜR AVRUPALI

        Borsalar, bankalar, İtalyan korkusu derken…

        Almanya Başbakanı da endişelerini açıkladı: Türkiye’nin istikrarsızlığından kimseye bir fayda olmazdı!

        O üç bankadan birinin ülkesi Fransa en üst düzeyde açıklama yapmasa da, nükleer santralden füzelere, yeni açılan canlı hayvan pazarına endişelerin yanında, Fransa’nın en büyük bankalarından birinin yara alması da endişe verici olacaktı.

        Ama Avrupa keşfetti ki, “Türkiye ekonomisi öyle ya da böyle Avrupa’yı etkileyecek biçimde Avrupalı ve Avrupa’nın göbeğindeydi. Hatta büyüklük bakımından Yunanistan krizinden de fazla endişe yaratma potansiyeliyle.”

        Şu “küresel” dünyada, AB’nin ticaretinde, ambargocu – gümrükçü ABD’nin, devasa Çin’in ve Avrupa’nın çok özel ülkesi İsviçre’nin ardından dördüncü ticari ortak Türkiye’ydi… Rusya ve AB’nin Trump’a nazire daha yeni çok önemli bir serbest ticaret anlaşması imzaladığı Japonya’dan da önce.

        Böylece, ekonomi yönetimi, demokrasisi, hukuku çok sorunlu bulunsa da; Türkiye’nin Avrupa’nın mal, para, borç, yatırım trafiği içindeki “Avrupalılığı” yeniden keşfediliyordu!

        TARİH, TEKERRÜR, TEFEKKÜR

        Menderes, İnönü ve Demirel’den, bir de ambargoya maruz kalmış Ecevit’ten sonra bu devrin politikacıları da “ABD gerçeğinin bir yüzü”nü keşfediyor.

        Onların fiili ya da sözlü tavırları ile “Moskova kartı”nı oynamaları da o yüzdendi. Lakin oyun masası çok değişmedi.

        Kore’den Irak’a kadar o masada da elden verilen kartlarla oynanmıştı çünkü.

        Daha ileri noktaları unuttuk bile; artık olmaz ya, 26 Temmuz 1975 gazete manşetlerinde “Üslere el koyduk… Amerikalılara tanınan imtiyazlar kaldırıldı… Türkiye için artık Amerika yok… “ başlıkları vardı.

        ABD - CIA onaylı iki darbe arasında, birbirlerini yiyen Ecevit – Demirel – Erbakan’ın, doğru ya da yanlış, ortak anlayışıyla.

        Tabii ki dünya sistemi, NATO, bölge dengeleri filan artık bu kadar kolay değil; tarih tek taraflı okunabilecek, sadece sizin hatasızlığınızla açıklanacak gibi değil.

        Diğer Yazılar