Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        -PARİS-

        Fransız “Milli Cephe” partisinin lideri Jean–Marie le Pen 18 Ağustos 1997’de Altınoluk’ta Necmettin Erbakan ile buluştuğunda, üç kızından en küçüğü “Marine” 29 yaşını 15 gün önce bitirmiş genç bir avukattı.

        O güne kadar 13 yıl boyunca Türkiye’de tatil yapan “Baba”, Fransa’da ve dünyada çoktan “Yahudi düşmanı, Müslüman düşmanı, yabancı düşmanı, ırkçı” kimliğiyle ün yapmış, iş “kara şöhret”le kalmamış, partisi güç kazanmıştı.

        O sıra “halefi” olarak düşündüğü, Marine ya da tam adıyla “Marion Anne Perrine Le Pen” değil, en büyük kızıydı.

        Sonra…

        En küçük kız partiye girmek zorunda kaldı.

        Ve bir gün, lideri olarak, partiyi daha fazla seçmene açabilmek için, “antisemitizm ve ırkçılık”la suçlanan babasını partiden atmak ona nasip oldu!

        Babasının cumhurbaşkanlığı ikinci turuna çıkışından 15 yıl sonraki seçimde, merkez sağın ve her türlü solun ikinci turda kendisine karşı birleşip Macron’u cumhurbaşkanı yaptığı bir “finalist ve tehlike” olmak da!

        Şu anda başı “AB fonlarını suistimal” ile de dertte.

        Jean–Marie le Pen ve kızı Marine Le Pen
        Jean–Marie le Pen ve kızı Marine Le Pen

        DEAŞ VİDEOLARI

        O Marine Le Pen, yakın zamana kadarki adıyla Milli Cephe, yeni adıyla “Milli Birlik” partisinin 50 yaşındaki başkanı şimdi mahkeme tarafından “psikiyatrik muayene”den geçmeye davet edildi.

        Sebep şu:

        Paris’te, çoğu Bataclan konser salonunda olmak üzere, 100’den fazla kişinin öldürüldüğü saldırıların sonrasında, Marine Le Pen bir seri görüntülü “tweet” atmıştı:

        Deaş infazları: Biri kafa keserek, biri kafeste yakarak, biri zırhlıyla ezerek.

        Amacı, kendi “faşizan” partisi ile Deaş arasında paralellik kuran bir gazeteciye cevaptı; “DEAŞ bu” diyerek.

        “Çocukların da görebileceği şiddet içeren mesajlar” yüzünden, dokunulmazlığı kaldırılarak dava açıldı.

        İşte o davada, mahkeme, Ceza Kanunu 706’ya 47’inci maddesi uyarınca “akli dengesinin yerinde olup olmadığına dair en kısa zamanda muayene” istedi.

        REDDETTİ

        Bir siyasetçi, hele “çarpıcı” ve tartışmalı bir şahsiyet hakkında bu talep edilince elbette olay oldu. Ancak hukukçular, bunun “Vatandaşlar arasında ayrım yapmayan olağan bir hukuki süreç ve talep” olduğunu açıklamaya çalıştıl...

        Marine Le Pen ise, “Sovyetler gibi totaliter rejimlerdeki akıl hastalığı suçlamaları”na benzetti, “Daha ne kadar ileri gidebilirler” dedi, “Macron rejimi”ni suçladı, “Mahkeme kararına uymayacağım” diye ilan etti.

        En büyük destek İtalya’da koalisyon ortağı olan, “neo faşo” partinin lideri, İçişleri Bakanı Salvini ile Trump’ın faşizan ruhunu besleyen, Avrupa’da aşırı sağı birleştirmek için uğraşan “alternatif sağ” ideologu Steve Bannon’dan geldi.

        Sürprizi ise, onu “ırkçı” bulsa da, “Siyasi düşünce, tavır ve tutumlar psikiyatri konusu olamaz” diyen sol “Boyun Eğmeyenler” partisi lideri Melenchon yaptı.

        İLKE TARTIŞMASI

        Hukuki ve siyasi tartışma iki ilkede düğümleniyor:

        1.Her vatandaşa geçerli olan kanun siyasilere imtiyaz tanıyabilir mi? Onlar muaf olabilir mi?

        2. Siyasi ifade özgürlüğü nerede başlayıp nerede biter? Siyasetin üzerinde böyle bir hukuk gölgesi bulunabilir mi?

        Buna bir de ifade özgürlüğü ile hakikatin bilinmesine dair önemli bir tartışma ekleniyor:

        Kimyasal kurbanı çocukları göstermek de suça iştirak mi olur?

        Vietnam’da yanan çocuklar gösterilmeseydi hakikat ne kadar bilinecekti?

        Araç ile amaç ayrımı nasıl yapılacak?

        Şiddete övgü, şiddetin sergilenmesi, şiddetin sergilenerek kınanması arasındaki çizgiler nasıl çizilecek?

        Jean-Marie Le Pen ve kızları (soldan sağa) Marine, Yann ve Marie Caroline Le Pen
        Jean-Marie Le Pen ve kızları (soldan sağa) Marine, Yann ve Marie Caroline Le Pen

        O GÖRÜŞME

        Marine Le Pen’i “akli muayene” aşamasına getiren siyasi yolculuğunda esasında babasının o gün Türkiye’de, partisi kapatılmak istenen Necmettin Erbakan’ı ziyaret edip 6 saat kadar görüşmesi ve destek vermesi kilit rol oynamıştı.

        Türkiye’yi “tatil yöresi” olarak seven ama o güne kadar “Avnupa’da Müslüman tehlikesi”nden ilk dem vuran, “Müslüman Türkiye Avrupalı değil” diyen Le Pen’in “Hoca” ile görüşmesi Türkiye ve Fransa’da büyük olay olmuştu.

        Görüşmenin arkasında bir İsviçreli Müslüman ile ABD’de Cumhuriyetçi partinin en sağından bir isim de vardı. En iyi tanıklardan biri de Abdullah Gül olmuştu.

        O görüşmeden sonra, “Baba” le Pen’in partideki en güçlü arkadaşı Bruno Magret “Erbakan buluşması”nı protesto ederek ayrıldı ve yeni bir hareket kurdu.

        Babanın halefi olarak düşündüğü en büyük kızı Marie-Caroline de onunla birlikte gitti.

        Ortanca kız kardeş Yann daha sessizdi ve Marine o yüzden partiye girdi ve bugünlere geldi.

        “Yabancı, mülteci, öteki düşmanı” bir partiye girmeden önce, babasının ırkçılığına rağmen, “Kaçak mülteciler için de uğraşan” bir avukattı. Bilhassa Cezayirli Nureddin Hamdi’nin davası kamuoyunda duyulmuştu.

        YENİ LE PEN

        Bu “akli denge” öyküsünü, içinde hiç geçmeyen bir “yeğen” ile bitireyim:

        Hem bir okula da yansıyan siyasi kültürü, hem fiziği, hem daha geçenlerde ABD muhafazakarlarının kendisini konferansa çağırıp gösterdiği ilgi, hem de “özel hayatı” ile esas cazibe merkezine dönüşen başka bir Le Pen var.

        Le Pen ve torunu Marion Marechal Le Pen
        Le Pen ve torunu Marion Marechal Le Pen

        Kız kardeşinin gölgesinde kalan ortanca Yann’ın kızı, yani “Baba” Le Pen’in torunu Marion Marechal Le Pen.

        Bu yaz, annesinden, dedesinden aldığı soyadını silerek “Tamamen yeni bir başlangıç” yaptı. Muhtemelen, Fransız “aşırı” sağının “yeni yüzü” olarak yeni bir yolculuk için.

        Henüz 28 yaşındayken.

        Diğer Yazılar