Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖNCEKİ gün yazdığım dünkü yazımı, bugünkü yazımı yazmadan önce dün bir daha okudum. Karışık oldu, lakin bizde “zaman” bu. Dün, bugün. Bugün, yarın. Hafızalar ondan nanay! “Gazetecilere müdahale”de 28 Şubat’tan girip Başbakan’dan çıkmışım. Sonra? Nereye gitmişim? Yolda “çok kızgın” meslektaşlara rastladım: “Nasıl olur! Demokrasi ha! İşte demokrat! Bu faşizm!” İstisna başım üstüne, rastladıklarıma bir baktım: Sevmek korkulu rüya, yalnızlık büyük acı... Hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı! Muayyen duayenim, yıllardır gizliden hayal kurarmış: “Patronların köşe yazarlarına karışmadığı bir Türkiye istiyor”muş. Önceki iktidarda, patron hükümet kanka ya, azledilen bakana destek yazısı atılınca gık dememiş demokratım, şimdi “olmaz böyle” köpürmüş. Başbakan kızınca gazeteden sürgün muhafazakârım, şimdi “böyle yapmasak” duasında. Yazarı sansürlemiş “Müdahalelerin unutulmaz yönetmeni”, “demokratik” duygulu. Başbakan kapısında af dilenmiş müridi de. Yıllarca sansürlenirken boyun eğmiş “sıkı dostlar”, “faşizm”e karşı omuz omuza. “Patron müdahaleleri”ne yataklıktan bitkin abim, hafıza-i nisyan, tam kadro isyan! Yol bir kalabalık! Herkes cephesinden koşmuş, birbirini itekleyip “basın özgürlüğü” şey ediyor. Hepsi başarılı performanslar! Yazımdan utandım. Naif kaçmış. Onu çekip şu dizeleri “patronların köşe yazarlarına karışmadığı bir Türkiye isteyenler”e armağan ediyorum: İkitelli’den Mehmet, Ayten, Nurten, Oktay... Her telden Eleman, Neriman, Namık, Vamık için. Hayat bayram olsa deyip Nâzım‘ın dizesinde manzumunuzu, nizamınızı, suretinizi bulun diye: “Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. ... Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.” “Salhane” üstüne afiyet, mezbaha kardeşim! Alıştırmamış olsak; sivil, asker, hangi güç elde satır, sallaya sallaya dalar salhaneye!

        Fırtına, albay, tehdit

        GEÇEN hafta Ergun Babahan‘ın ifşa ettiği olay; bir şey demem şart:

        1. Hava Kuvvetleri Komutanı Fırtına adına bir Albay o zaman Sabah’a gelip (baskın değil!) beni tehdit etmiş! Doğru. İsrail’le ilişkileri yazdım diye.

        2. Ama orada değildim; tehdit yüzüme yapılmadı.

        3. Habertürk Medya Grup Başkanı Kenan Tekdağ, o gün Sabah’ta aynı konumdaydı, tehditçiyi sert biçimde adeta kovmuş.

        4. Olayı, Tekdağ, Babahan ve Savaş Ay‘dan çok sonra öğrendim. Hem onlardan çok sonra; hem onların ağzından, çok sonra. Huzursuz etmemek için uzun süre söylememişler. İnsani açıdan belki doğru; kimi açıdan yanlış!

        5. “Neden haber yapmadınız” diyen meslektaş(lar), kendi köyünde nelerin haber yapılıp yapılmadığına da mukayyet olsun! Ayrıca her tehdit haber olsa hep aynı haberi okursunuz!

        6. Haber bir yana, dava da etmem! İşim yazmak, sorgulamak, tehdide kulak asmamak. Demirden korkup trene binmesem; yazacağımı yazmasam veya yazdırılmasa, elbet ihanet olur. Ondan sonra da hem yazdım, hem tabiri caizse, daha azdım! Olayı da yazdım esasen. Öğrendim ki şahıs(lar) epey izlemiş, başta “yazılarını beğeniyoruz” diye buluşma istemiş! “Oraj”a bakın! Milletten emanet görev, rütbe ve silahlar nasıl kullanılıyor! N’olacak; bir yeraltı şahsı da özde çok farklı tehdit etmiyor!

        İyi haber!

        BİR gazetenin, zor dönemde, üstelik çok farklı, epey riskle çıkartılması zaten yeterince zor. Kısa sürede tutturulup bir yılda olgunlaştırılması daha da önemli. Ben yeni sayılırım; HABERTÜRK‘e başından beri akıl, emek, sermaye koyan herkesi kutlarım. Yaşayan her gazete iyi haberdir!

        Diğer Yazılar