Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD’de (de) polis (yine) iki siyahı (daha) öldürdü.

        Yukarıdaki kısa cümlede üç parantez içindeki üç kelime şu anlama geliyor.

        (de): Başka yerlerde de, bu arada ülkemizde de öldürüyor. Ama işte ABD’de de.

        (yine): ABD polisi bunu ilk kez yapmıyor; yani kaza, arıza değil. Sizde bizde de.

        (daha): ABD polisi çoğunlukla siyahları öldürüyor!

        ***

        Ülkemizin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Irak’ta meslektaşı istifa eden İçişleri Bakanı veya Havalimanında 44, toplamda yüzlerce insan katliamlarda; senede 1700 işçi işyeri katliamlarında; onca kadın erkek ellerinde; onca asker, polis, vatandaş, çoluk çocuk Güneydoğu illerinde; bir bayram tatilinde bile 100 kişi yollarda öldürülmüş, ölmüşken “Türkiye huzur adası” diye müjde veren Bakan diyebilir ki:

        İşte ABD… Polis bakın siyahları nasıl öldürdü!

        ***

        Haklı olurlar. O an için.

        Çünkü polis, “ırkçı” önyargı ve nefretlerle, özellikle (bazen bilhassa) siyah vuruyor.

        Demokrasi olmayan diyarlardaki katliamlar dışında, demokrasi-hukuk devleti geçinen nice devletin de “sistematik şiddet, baskı, manipülasyon” ile çalıştığını biliyoruz.

        Devletin tabiatı bu.

        Devle sadece ikna, mutabakat, hizmet aygıtı değil; aynı zamanda sınıfsal, baskıcı; örgütlü şiddete, tarihsel-kültürel-sosyolojik nefret birikimine sahip bir mekanizma.

        Bu nefret terkibinde, dış düşman kadar, iç düşmanlar; farklı kimlik, ırk ve inançlar da bulunuyor.

        ABD’de (de), bizde (de)

        ***

        Hepimiz kendi açımızdan bu nevi yorumlar yaparken, başka bir şey daha oldu.

        “Siyahlar da değerlidir” protestoları sırasında, Başkan Kennedy’nin “beyazlar” tarafından öldürüldüğü Dallas’ta, bir keskin nişancı 11 polisi vurdu, beşini öldürdü.

        Bunu duyuran Dallas Polis Şefi siyahtı.

        ***

        Obama’nın Varşova’dan verdiği mesaj keskin nişancının polisleri vurmasından hemen önceydi. O açıdan talihsizlik,“mesajlar”ıyla da bir sağduyu metniydi:

        Obama ne evdeki elliden bahsetti, ne polisin destan yazdığından, ne cinayetlerin münferit olduğundan. Polis de değerliydi, siyahlar da:

        “Bu tür trajediler çok sayıda. Bunlar münferit vaka değil. Emniyet sistemindeki büyük ırk meselesinin, ayrımcılıkların dışavurumu.”

        ABD polis-yargı sisteminde siyahların (ve de Hispaniklerin) nasıl ayrımcılığa maruz kaldığını, çok sayıda istatistikle açıkladı:

        Nüfusun üçte biri siyah iken, cezaevlerindekilerin yüzde 50’sinden fazlası siyahtı.

        Siyahlar; gözaltı, tutuklama, polis tarafından vurulma bakımından beyazlara göre çok yüksek oranlara ulaşıyordu. Aynı suça verilen cezalar bile siyahlarda daha fazlaydı.

        Bunların hepsini, bir devletin başkanı saydı:

        “Bu ayrımcılık, yaralıyor. Hepimizi sarsmalı, endişelendirmeli. Bu bir siyah yahut Hispanik sorunu değil; aklı başında, adalet duygusuna sahip her Amerikalıyı ilgilendiren bir Amerikan sorunu.

        Her gün hayatını tehlikeye atan polislerin büyük çoğunluğuna takdir borçluyuz. Onların da herkes gibi sağ salim evlerine, ailelerine gitme hakkı var. İşlerinde ise saniyelik kararlar veriyorlar.

        Polisi güçlendirmek, gerekli donanıma sahip olmasını sağlamak, toplu sözleşme haklarını teslim etmek, saygı görmesi için uğraşmak, ailelerini desteklemek ile aynı polis içinde böyle sorunlar olduğunu söylemek çelişkili değil.

        Bir adım çekilip düşünmeliyiz: Herkesin kendini kanun önünde eşit sayabilmesi için neler yapmalıyız?

        (Siyah protesto yürüyüşlerinin, “Siyahlar değerlidir” sloganına atıf yaparak) Kimsenin hayatı kimseden değerli yahut değersiz değildir.

        Hep şunu düşünün: Ya sevdiğiniz birinin başına gelseydi…

        Bizler daha iyisini yapabiliriz.”

        Söylemediği şuydu: ABD’de çocukların üçte birine yakını yoksulluk içinde. Onların büyük kısmı da siyah!

        ***

        “ABD Başkanı”na bayılacak değilim ama “bir adım geri çekil, bir gıdım ileri düşün” diyenler burada da çıksa, iyi olurdu:

        Herkesin kendini kanun önünde eşit sayabilmesi için neler yapmalıyız?

        Çünkü Muhammed Ali’nin cenazesini kaldırmakla olmuyor.

        Önemli olan, onun ömründe hakikaten ne demek istediğini biraz anlayabilmek!

        ***

        Seni unutuyordum Kamil.

        ABD polisi bir siyahı vurunca acayip muhalif olabiliyorsun. Polisler vurulduğunda bile.

        Bu duygu mümkün demek!

        Almanya’da ırkçıların hedefi olup onlara öfkelenirken, kendi sahanda başkasının dinine, mezhebine, kimliğine nefret kusmak gibi!

        Oysa kararınca muhakeme, vicdan, adalet duygusu, bir tutam ilke hepimizi daha insan yapabilirdi.

        Ezilen, hakkı yenen, acıya sürüklenen, katledilen herkes için. Polis için de, siyah-beyaz için de.

        Diğer Yazılar