Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Büyüyen ve yürüyen Türkiye’nin bir portresi de şöyle:

        Vanlı baba, İstanbul’da kot taşlama işçisi.

        Kot taşlama demek, ömrünü adeta ölmeye yatırmak demek.

        Vanlı babanın 237 haneli Güveçli köyünde, bir eş, 7 çocuk.

        4 aylık Nergiz, en küçük.

        Nergiz enkaz altında, beşiğinde can verdiğinde, zaten resmen yok.

        Nüfus cüzdanı yok…

        Kot taşlama gurbetindeki babanın şaşkın, bitkin hafızasında adı bile yok:

        Kızımın adı neydi?

        ***

        N.Ç.’nin adı neydi peki?

        T.C. karşısında N.Ç.’nin hükmü neydi?

        Şöyle düşünün.

        Kuvvetler ayrılığı” devletinin tüm kuvvetleri, bir çocuğu kıstırmış.

        26 erkek, yürütmeden.

        Bürokrat, asker, öğretmen tecavüzcü.

        Onları kollayan kanunlar, yasamadan.

        Küçük bir kızı “rızası vardı” diye ezip geçen kararlar, bağımsız yargıdan.

        Kuvvetler” öyle bir maço birlik içinde ki; karşısında ne 13 yaşında durabilir N.Ç., ne 18’ine geldiğinde!

        Yani, Nergiz ölmese, büyüse…

        Keşke öyle olsa ama…

        Onu da bekleyen “erkek kuvvetler birliği” böyle bir şey.

        O yüzden zaten…

        Önceki yıllar gibi, 2011 “Global Gender Report”ta, yani “kadın-erkek eşitliği endeksi”de, 135 ülke arasında Türkiye 122’inci.

        En kötüden yukarıya doğru, Yemen, Çad, Pakistan, Mali, S. Arabistan, Fildişi Sahili, Fas, Benin, Umman, Nepal, İran, Suriye, Mısır’dan önce; Cezayir, Nijerya, Kamerun’un hemen altında!

        En adil ve eşit sayılan İzlanda, Norveç, Finlandiya, İsveç’te kadının erkek karşısındaki güç ve imkanları yüzde 80-85 iken, Türkiye’de sadece yüzde 59.

        Yani, bir erkek iki kadın demek!

        Aslında o bile sadece rakam!

        Çünkü, bu ülkede 26 erkek, yargı kararı, yüksek yargı onayı, Meclis kanunu ve devlet kollamasıyla, sadece bir küçük kız, bir N.Ç. demek!

        26 erkeği ve erkekliği korumak için, bir çocuğun hep birlikte harcanması demek!

        ***

        Güzel ülkem ne ateşli yargı kapışmalarına tanık oldu, değil mi?

        Yüksek Yargı üyeleri hükümeti şey etti, hükümet onları; hepsi birden HSYK için şey yaptı.

        NetiÇe şu:

        Tecavüze uğrayanı tecavüzcüyle evlendirmeyi içinden geçirmekle kalmayıp dışına da şey eden erkek HSYK mensupları!

        13 yaşındaki kız rızasıyla, babası, dedesi yaşında 26 adamla… diye karar veren mahkeme üyeleri.

        Mahkeme kararını normal bulan, onaylayan, N.Ç.’ye hançer saplayan Ankara’daki yüksek yargı.

        Biz de, bugün 9’uncu yılını kutlayan iktidarın adı Adalet, yargının sıfatı bağımsız, Ankara’daki Yüksek diye bir çocuğun hakkının teslimini umacağız, öyle mi?

        Bunun adı cumhuriyet olacak; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olacak, değil mi!

        Üstüne muhafazakârlık, ahlak, namus ya da cumhuriyetçilik filan da serpilecek!

        Bir çocuğun bedeni, hayatı ve haysiyetini linç ederken; nasıl da mutabıklar, farklı erkek fraksiyonlarının önyargıçları!

        ***

        Şimdi hepimiz, nasıl derler, infial halindeyiz.

        Sahi mi?

        Fakat bu bir ideoloji Kamil!

        Sen biraz da kendini bil; kendinden bil!

        Üstünlük ideolojisinin en kritik sahalarından birisi, TC kimliğinde maviye kazılı “Erkek” ibaresi.

        Başta ana, baba; okul, işyeri, askerlik, aşiret, cemiyet, cemaat, töre, örgüt vesaire hep erkeğe düşkün!

        Düzen değiştirmeye soyunan nicesi bile; kadına, bacıya hükmederek düzeni yeniden giyinip kuşanmadı mı!

        Ana gibi yar olmaz” deyu atıp tutan kültür; kadına, kıza, kız kardeşe, eşe, işteki “bayan arkadaş”a tahakkümle üstünlük ve güç tahkim ediyor.

        İkiyüzlü yalan yavşak bir “bağyan saygısı”; her fırsatta, güçsüz bir bedeni, tedirgin bir ruhu ezip geçiyor.

        ***

        Kadın isyan etmeden bu iş çok zor Yonca!

        Fakat esas, erkek her türden ezilmeye, ezmeye isyan etmeden; isyanla hakkaniyet ve adalet öğrenmeden, imkansız Kani!

        Çünkü her işin başı; üstünlük ideolojisi ve mütemmim cüzü olan tahakküm, ezme, hükmetme arzusu.

        Aileden okula; işten askerliğe kadar kişiliği ezilen milyonlarca erkeğin tek sığınağı kalıyor, bir başkasına üstünlük için:

        Kimlik!

        Bazen inanç, bazen milliyet, köken… Ama ille de erkeklik!

        Erkekler ezilmeye isyanı öğrenmeden, kendine hakiki saygısını kovalamadan, kimliğe ve güce değil kişiliğe saygı duymadan, çok zor Çiğdem!

        Not: Bu yazı, Bingöl’de çocuklarıyla çıktığı bayram alışverişinde, “kadın canlı bomba”nın üstüne giden, “Allah aşkına patlatma” deyip çocukları için “bomba”yla dövüşen ve onunla birlikte hayatını veren dört çocuk annesi Hatice Belgin’in de anısına olsun!

        Diğer Yazılar