Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Leyla, Eylül, Adem, Buse, Ali...

        Çocuklarımız ölüyor, öldürülüyor.

        Acılı ailelere de, olayları görüp çocuklarını nasıl koruyacaklarını düşünmekten uykuları kaçanlara da sabır diliyorum.

        Ölen sadece çocuklarımız değil. Güven duygumuz da öldü.

        Son bir aydır tüm aileler sürekli çocuklarını uyarmakla geçirdi zamanlarını.

        "Tanımadığın biri sana dokunursa bağır"

        "Hiç kimsenin sana dokunmasına, öpmesine izin verme, çığlık at"

        "Yol kenarında yürüme, seni kaçırırlar"

        "Biri sana istemediğin birşey yaparsa hemen haber ver"

        "Parkta, sana şeker çikolata verenlerden uzak dur, hemen kaç"

        “Asansöre sakın tek başına binme”

        .....

        Peki sürekli tehlikelere karşı uyarılan çocukların durumu ne?

        Vahşice cinayetlere kurban verdiğimiz çocuklara dair haberleri izleyen masum, sevgi dolu insanlarımız ne durumda?

        .....

        Kardeşim Muhammet Ali Güneri, lösemili çocukları tedavi etmek için kurulan LÖSANTE Hastanesi'nde sağlık görevlisi olarak çalışıyor.

        Çocuklara damar yolu açmadan önce, onlarla sohbet ettiğini, başlarını okşadığını anlattı.

        Muhammet Ali anlatıyor:

        "Bunca cinsel istismar ve vahşice cinayetin ardından sadece ailelerin değil toplumun ruh hali değişti. Acile gelen çocukları nasıl sakinleştireceğim düşünüyorum. Çocuğu sakinleştirmek için yapacağım her türlü hareketi ölçüp biçiyorum. Çocuğun ailesi yanlış anlar mı diye düşünüyorum. Yazık bize, yazık çocuklara”

        Sadece kardeşim değil bunları yaşayan…

        Bir arkadaşım, 7 yaşındaki kızının son zamanlarda hırçınlaşmasının nedenlerini düşünürken aklına ilk gelen şeyin “Acaba dedesi mi bir şey yaptı?” olduğunu, sonra da bunu düşündüğü için kendinden utandığını söyledi.

        ….

        Daha da vahimi, babaların yaşadığı travma. Travma diyorum, çünkü çocuğunu severken yanlış bir davranışım olur mu endişesini taşımaya başlamış gördüğüm pek çok baba.

        Ruh hali bozulanların başında da çocuklar geliyor. Çocuklara sürekli kendilerini nasıl korumaları gerektiğini anlatınca, çocuklar da tedirgin olmaya başlıyor. Oynadıkları oyunlar bile, ailelerin uyarılarına göre şekilleniyor.

        Çocuğu kaçıran hırsız oyunu, çocukları yiyen canavar oyunu v.s.

        Çocuklarımızı katledenler, canavarca hislerle hareket edenler toplumun değer yargılarını katlettiler. GÜVEN duygumuzu katlettiler. En yakınımızdakinden bile şüphelenmemiz ruh hali bozuk bir toplumun oluşmasına neden oldular.

        Bu nedenle, çocuklara karşı cinsel saldırı suçlarını işleyenlere getirilecek cezalar, toplumun ruh halini de düzeltecek bir içerik taşımalı. En ağır ceza İDAM. Ancak, idamın yeniden gelmesi ülke olarak bize geri adım attırır.

        Kastrasyon ise, uzmanların tavsiye etmediği bir cezalandırma yöntemi.

        Bana göre, yapılacak olan düzenleme de cezaların ağır olması, ve bu suçlara bakacak olan sorgulayıcıların ve karar merciinde yer alacakların iyi eğitilmesi gerekir. Ağır cezalar getiren düzenlemeleri uygulayacak olan hakimlerin, “Bu suça da bu kadar ceza verilmez” deyip beraat yönünde kararlar verdiğine şahit olduğumuz için “EĞİTİM ŞART”

        Diğer Yazılar