Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hiç yorum yapmadan birkaç detayı paylaşmak istiyorum:

        1-1950’de yapılan yol tesviyesi 266 km iken, 1958’de 1216 km oldu.

        2-1950’de 432 km olan asfalt kaplama, 1958’de 1806 km oldu.

        3-1950’de 1669 metre köprü vardı, 1952’de 4144, 1954’te 5214, 1955’te 6842 km köprü yapıldı.

        4-1950’de 1800 olan traktör sayısı, 1958’in başında 44.500 seviyesine geldi.

        5-1950-1960 arasında Makine Kimya Kurumu, Denizcilik Bankası, Et ve Balık Kurumu, DMO, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Türkiye Kâğıt Fabrikaları, Ereğli Demir Çelik açıldı... 1950-1960 arasında Türk ekonomisinin Amerika’dan daha iyi verilere sahip olduğu dönemler oldu...

        Sevgili dostlar, ekonomide neler yapıldığına dair daha onlarca madde yazabilirim... Menderes “ekonomiyi” ayağa kaldırmış, 1946 sornası “teslim alınan” dinamikleri “özgürleştirme-millileştirme” yolunu seçmiş ve “istenmeyen adam” ilan edilmişti! 1958’de ilk küresel darbeyi aldı ve Türk hükümeti, IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmasını kabul ederek 4 Ağustos tarihinde istikrar önlemlerini açıklayarak doları 2.80 TL’den 9 TL’ye çıkardı...

        Sonuç: Kim Türkiye’yi “küresel sistemden” ve “yerleşik uzantılardan” kurtarmaya çalıştıysa bedelini “çok ağır” ödettiler! Benden söylemesi...

        Biz aramızda ‘kimler ne yapmaya çalışıyor’ tartışması yaparken Türkiye’deki seçim sonuçlarını etkilemeye yönelik ‘finansal manipülasyondan fikri baskıya’ kadar her şey yapılıyor

        Kimler mi yapıyor? Birlikte bakalım; The Economist, The New York Times, Reuters, İsrail basını, Doğan medyasının bir bölümü, Türkiye’de “iş örgütü olarak” örgütlendiğini sandığımız dernekler ve başkanları, bazı işadamları-işkadınları ve “bölücülere ait yayın organları” açıkça şu cümleleri kullanıyorlar, yazıyorlar: “Şuna oy vermeyin, buna verin...”

        Sevgili dostlar, geçtiğimiz hafta içinde “The Economist’in Türklere X partisine oy verin” çağrısı Türkiye’deki seçimleri etkilemeye yönelik çalışmaların “zirve” noktasıydı. The Economist ile birlikte spekülasyon ve manipülasyon yapan küresel fonlar Türk borsasında cayır cayır mal satıp “Türkiye’de ekonomi patlayacak” yorumlarını küresel sisteme yayarken “borazanları” konumunda olan yayın organı da baklayı ağzından çıkardı! Bütün bunlar olurken size Türk basınından çok ilginç bir cümle aktarayım: “...Dışişleri Bakanı Davutoğlu‘nun ölçüsünü kaçırarak ‘İsrail de dersini alır’ gibi bir ifade kullanması”...

        Sonuç: Bu çok küçük bir örnek. Türk devletine “İsrail’e nasıl kafa tutarsın” diye saldıran o kadar çok “milli yazarımız” var ki; okurken hangi ülkede yaşıyoruz diye aklım almıyor, kafama da şu soru takılıyor; ölçü “kime göre” kaçmış! Türk devletinin Dışişleri Bakanı İsrail kırılmasın diye mi dikkat edecek konuşurken!

        Son söz: Uzun süredir burada anlatmaya çalıştığım “iç-dış yerleşik düzen tarafından kontrol edilen Türkiye” tezimin “doğru” olduğunu son dönemde yaşananlarla bir kez daha net olarak gördüm. Türkiye “kontrol altında tutulmak” istenen ve bu kontrol sırasında “varlıkları” iç-dış yerleşik düzen tarafından son 70 yıldır emilen bir ülke. Halk olarak siyaset yapma tutkumuzdan kurtulmalı ve “tam bağımsız cihan devleti bir ülkeye” nasıl sahip oluruz sorusunu sorarak gereğini yapmalıyız.

        Diğer Yazılar