Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Yerel seçimler neden Ekim 2018’e alınmak zorunda?

        Türkiye ekonomisi kötü bir dönemden geçiyor. Herkes sabah kalkar kalkmaz döviz kurlarına bakıyor. Doların başını alıp gitmesi tüm iktisadi hayatı ve en başta enflasyon oranlarını derinden etkiliyor. Özel sektörün dolar bazında çok ciddi borçları var. Peki bu gidiş nasıl durdurulacak? Ekonomi yeniden düz yola nasıl çıkacak?

        Aslında şu an Türkiye’de iktisadi olarak ne yapılması gerektiği konusunda tüm nitelikli ekonomistler hemfikir. İktisatçı görünümlü şarlatanları konu dışı tutuyorum. Onlar Salih Tuna’nın tabiriyle‘dolara levye atarak Zaloğlu Rüstem tarzıyla ekonomiyi düzeltme çabasındaki irrasyonel tipler’.Hem iktidar hem muhalefet kanadında maalesef bu şarlatanlardan çok sayıda var ve karşılıklı fanatik açıklamalarıyla sürekli Türkiye’ye zarar veriyorlar…

        REKLAM

        Dediğim gibi Türkiye’nin mevcut ekonomik durumunun nasıl normalleşeceği konusunda tüm farklı iktisadi ekollerin birleştiği bir ortak rasyonalite zemini mevcut. İster sağcı, ister solcu, ister Hayekçi, ister Keynesci olun Türkiye’nin uygulaması gereken reçete belli. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın son 1 aydaki açıklamaları da tamamen yapılması gerekenleri anlatıyor. Doların yükselişinden, ABD ile Brunson krizine, enflasyondan mali disipline kadar Albayrak’ın açıklamalarının son derece rasyonel ve gerçekçi olduğunu Atilla Yeşilada gibi hükümete sıkı muhalif iktisatçılar da teslim ediyor.

        Albayrak, AK Parti çevresindeki kimi sözde iktisatçılar gibi boş hamaset yapmıyor. Sağduyu zemininde gerçek bir serbest piyasa iktisatçısı olarak doğru perspektifi gösteriyor.

        ***

        Doğru reçete şimdi uygulanamıyor, çünkü…

        Peki bu perspektif uygulamaya nasıl geçecek? Uygulaması kolay mı? Açık konuşmak gerekirse önümüzde yerel seçimler varken uygulanması çok zor hatta belki de imkansız. Zaten tam da bu noktada demokrasi ile ekonominin çelişkisi devreye giriyor. Seçmenler her zaman ekonomik olarak büyümek istiyorlar ve siyaset kurumu da iktidarda kalmak için ağır maliyetleri pahasına sürekli büyümeyi pompalamak durumunda kalıyor. Bu konuda iktisatçıların siyaset kurumunu eleştirmesinin de bir anlamı yok. Seçmenler her zaman büyümeyi enflasyondan daha çok önemsiyorlar.

        REKLAM

        Hükümete muhalif bir ekonomi gazetecisi olan Barış Soydan bu gerçeği Profesör Ali Akarca’nın verilerine dayanarak şöyle ifade etmiş:

        ‘Ali Akarca’nın geliştirdiği ekonometrik modele göre kişi başına milli gelirdeki yüzde 1’lik artış iktidar partisine yüzde 1 oy getirirken enflasyondaki her yüzde 1’lik artış, oyların sadece yüzde 0,12 - 0,15’ini götürüyor. Yani seçmen için ekonomik büyüme, enflasyondan çok daha önemli.’

        Zaten o sebeple doların ve enflasyonun yükselişi 24 Haziran seçimlerinde büyük etki yaratmadı ama bu sarmal ülke ekonomisini orta ve uzun vadede bir çıkmaza sokabilir. İşte bu sebeple, yani Türkiye’nin orta ve uzun vadeli menfaatleri için önümüzdeki yerel seçimlerin bir an önce, 16 Ekim 2018 gibi bir tarihte yapılması şart.

        25 Haziran 2023’e kadar 5 sene Türkiye'nin seçimsiz gerilimsiz normal bir dönem geçirmesi gerekiyor. İşte o süre zarfında Türkiye’nin aklın ve mantığın gereğini yaparak normalleşeceğini düşünüyorum. Ekonominin de bu süre zarfında düz yola çıkıp enflasyonun yeniden tek haneye ineceğine inanıyorum.

        REKLAM

        ***

        ‘Yerel seçimler çok önemli’ diyenlere bakmayın

        2014-18 arası 7 seçim yapan Türkiye çok yoruldu ve yıprandı. Artık rahatlama zamanı. Siyasetçilerin üzerinde sürekli seçim baskısı oldukça uzun vadeli rasyonel karar almaları imkansızlaşır. Dünyanın tüm demokrasilerinde temel bir problemdir bu.

        Biz zaten 24 Haziran 2018’de büyük seçimimizi yaptık. Bir diğer büyük seçimi 25 Haziran 2023’te yapacağız. İçinde olduğumuz yeni sisteme göre yerel seçimlerin öyle ciddi bir önemi yok. Olduğunu söyleyenler insanları kandırıyorlar.

        Yeni sistemde mesele Beştepe’yi kazanmak

        Yok CHP için bu seçim çok yaşamsalmış, İstanbul ya da Ankara’yı alamazsa parti dağılırmış veya AK Parti bu iki büyük şehirden birini alamazsa çöküş başlarmış gibi laflar boş. Bunları söyleyen CHP’li ve AK Partililer herhalde Cumhurbaşkanlığı sisteminin yetki ve güç dağılımını hiç tetkik etmemişler. Hala belediye başkanlarının özerk ve güçlü olduğu eski dönemdeyiz sanıyorlar. Yeni sistemde mesele Beştepe’yi kazanabilmektir. Gerisi detaydır. O yüzden Türkiye kavgasız gürültüsüz 16 Ekim 2018 yerel seçimlerine gitmeli ve seçim defterini 5 seneliğine kapamalıdır.

        REKLAM

        Ben AK Parti ve MHP grubu yanında şu anki CHP yönetiminin de yerel seçimlerin erkene alınmasını destekleyeceğini düşünüyorum. Bu seçimlerin Ekim 2018’e alınmasına dair anayasa teklifi TBMM’den geçecektir.

        Seçimler 31 Mart 2019 tarihinde de yapılsa ekonomi için kısa vadede çok şey değişmez hatta bilakis yeni kamu harcamalarıyla AK Parti daha da başarılı olabilir ama bu yapılanların Türkiye’ye uzun vadeli maliyeti çok daha yüksek olacaktır. Hem iktidar hem muhalefet bu konuda sağduyu gösterip gelecek kuşakları da düşünerek yerel seçimlerin 16 ya da 23 Ekim 2018’e alınmasını sağlamalı.

        ***

        Bu nasıl Atatürkçülük?

        Bu belirsiz durum sürdükçe, özellikle yurtdışındaki FETÖ’cülerin Türkiye’yi hedef alan saldırıları da artıyor. ‘Dolar 7.50 TL’yi, enflasyon yüzde 40’ı geçecek, Türkiye batacak, kambiyo rejimi değişecek ve bankalardaki mevduata el konacak’ diye büyük yalanlarla sevinç içinde yayın yapıyorlar.

        REKLAM

        İşin tuhafı, FETÖ’cülerin bu provakasyonlarını whatsapp gruplarından en çok paylaşanların kendine Beyaz Türk- veya –Kemalist- diyenler olması. Bu nasıl ulusalcılık, bu nasıl Atatürkçülük?

        Hadi ben ben bir şey söylemeyeyim de, bu hükümete muhalif duran ve nitelikli bir iktisatçı olan Atilla Yeşilada sizlere cevap versin:

        ‘Bunları yazanlar ve yayanlar vatan haini, kötü niyetli ve bozguncudur. Düşünce özgürlüğüne tüm kalbimle ve adeta limitsizcesine inanmama rağmen, bunları yakalasam kendi ellerimle mahpusa atmaktan çekinmem, çünkü masum insanların aklı ve ekmeğiyle oynuyorlar. Tıka basa dolu sinema salonunda “Yangın var” diye bağırmak ifade özgürlüğü değildir.’

        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ