Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Ajans Haberleri Zarifoğlu'nun Nabi Avcı'ya mektupları "Yedi İklim"le gün yüzüne çıktı

        Haksal'ın "Yarım Kalan Günlükler" başlıklı sunuş yazısıyla başlayan dosyada, pankreas kanseri nedeniyle 7 haziran 1987'de vefat eden Zarifoğlu'nun Eski Kültür ve Turizm Bakanı, AK Parti Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı ile Mavera dergisinin İstanbul dağıtım sorumlusu Nevzat Çeviker'e yazdığı mektuplar da ilk kez yayımlandı.

        Korona sürecinde arşivini inceleyen Avcı'nın bulduğu ve Zarifoğlu'nun yazdığı mektuplar, 1979 ve 1981'de kaleme alınmış.

        Cahit Zarifoğlu'nun Nabi Avcı'ya 9.10.1979'da yazdığı mektup şöyle:

        Sevgili Dostum

        Umarım ailecek sıhhat ve afiyettesiniz.

        YERYÜZÜ’nün açılışına katılmak isterdim, olmadı. Kutlamakta, hayırlı olsun demekte bile geç kaldım.

        Kitap, dergi, her ne faaliyet yapacaksanız, onlara umutla bağlanıyorum.

        Ankara’da olduğum zaman uğradığımda, İstanbul’da olduğum zaman yazarak projeler hakkında bilgi verirsen sevinirim.

        Yaptıklarımızı hem tam sahiplenerek, hem de asıl sahibi kendimiz değiliz diyerek, onları sahip oldukları eş amaç için birbirimize açarsak, ölüp gittiğimiz zaman bizleri aşmış ve bizlere bağlı olmaktan kurtulmuş “iş”ler bırakırız. Çalışmak ve üretmek zorundaysak bu sadece dergi ve kitaplar olmalıdır. Dileriz omuz omuza duran Müslümanlardaki duyguyu da üretebilmeliyiz ve bunun tek düşmanı olan kibri, kendi içimizdekinden başlayarak öldürmeliyiz. Yemin ederim ki gerisi boş bir yankılanmadır.

        Bizler bildiğin miras üzereyiz.

        Dördüncü senesine girecek olan Mavera için imkanlar aramaktayız.

        Kısa zamanda görüşmek üzere hoşça kal.

        Arkadaşlara da kutlamalarımı ve selamlarımı iletmeni rica ederim.

        Gözlerinden öperim.

        Cahit Zarifoğlu

        Beyan Yayınları tarafından daha sonra kitaplaştırılacak olan mektupların asıl nüshalarının da görülebileceği dosyada, Alim Kahraman'ın "Günlerden Bir Gün" başlıklı anı yazısı tarihe kayıt düşüyor:

        Ölümünün kaçıncı günüydü bilmiyorum. Cahit Beyin ağabeyi Sait Zarifoğlu’nun öncülüğü ve sorumluluğunda şairin evine gidildi. Erdem ve Rasim ağabeyleri hatırlıyorum en başta. Çalışma masası elden geçirildi. Terekesi bir çuvala özenle yerleştirildi (şöyle bir sahne kalmış aklımda: Aile arasında dolaşıp her birinin ayrı ayrı katkı verdiği -çocukların değişik tarihlerdeki ellerinin şekilleri dıştan dışa çizilmişti mesela- özel bir defter de vardı ortalarda bir yerde. Babasından kalan her şeyin bir çuvalda toplandığını gören şairin en büyük kızı, bunu da mı alacaksınız yoksa, dedi. Ben kenarda duruyordum. Evrakı tasnif eden büyüklerimizdi. Yine de neye uğradığımı şaşırdım. O çuvala girenler büyük bir şaire aitti. Herkesi ilgilendiren bir yanı bulunuyordu. Ama o büyük şair bu çocuğun da babasıydı. Sait Ağabey de duraksadı. Yeğeninin saçlarını okşadı. Hayır canım, dedi öyle şey olur mu; onlar sizin.)

        Şairin bilinmeyen yönlerinin anlatıldığı Olgun Keser'in "Dostlarının Gözünden Cahit Zarifoğlu" yazısında yer alan bilgilere göre, şair ve yazar Erdem Bayazıt, arkadaşı Zarifoğlu'nu şöyle anlatıyor:

        "Lise 1'den itibaren hep beraber olduk Cahit'le. Aslında babası ile babam sınıf arkadaşı idi. Ailece tanışırdık yani. Cahit içe dönük, az konuşan bir arkadaştı. Konuşmazdı pek. Sıkıntıya gelemeyen arkadaşımızdı. 1959'da ben mezun oldum. Cahit hepimize lise boyunca matematik dersi verirdi, aramızda cebire en çok aklı eren Cahit'ti ve bizden takıntısı olanlara, güçlük çekenlere ders verirdi. Fakat neticede bir yıl edebiyat ve cebir, iki yıl da yalnız cebirden olmak üzere tam üç yıl mezuniyeti geriye kaldı. Son imtihanında vali bey okula bizzat gitti ve imtihanlara bizzat girdi de Cahit cebirden geçti, mezun oldu. İnat etti çalışmamaya! Öyle bir kahır ve sitem, hocalarına, okula. O yüzden, iki sene sonra geldi Cahit Istanbul'a. Lise son sınıfta Cahit'te bir uçmak, pilot olmak tutkusu baş gösterdi. Neticede ne yaptı yaptı, Türkkuşu'nun kampına gitti. Bir yaz döneminde orda üç ay kurs gördü ve brövesini aldı. Planörle uçtu, motorsuz uçak kulandı. Sonunda Harp Okulu'na da girmek istiyordu. Ancak, gözden veya kulaktan gerekli sağlık raporunu alamadığı için Hava Harp Okulu'na giremedi."

        - "Çok ince bir tekniği vardı, şiir gibi güreş tutardı"

        Şair, yazar Alaeddin Özdenören de Zarifoğlu'nun sessiz ve kavgadan kaçan bir mizaça sahip olduğuna işaret ederek, "Ben Cahit'i pek kaale almazdım, kavgacı olmadığı için. Bir an ben güreş kulübüne devam etmeye başladım. Baktım Cahit de orada. İçimden dedim ki, 'Şuna bak. Sen kim, güreş kim.' Emin diye bir antrenörümüz vardı. Bir gün Cahit'le beni kapıştırdı. Ben sırtımı bir anda yerde buldum. Şaşırdım falan, hırsımı alamadım. Dedim ki, bu olmadı, bir daha. Bir daha güreşelim dedim, hoca 'Tamam' dedi. Bizi bir daha kapıştırdı ve bir daldık, gene ben tuş vaziyetindeydim. Şaşırdım, Cahit müthiş güreş tutuyordu. Çok ince bir tekniği vardı, şiir gibi güreş tutardı." değerlendirmesinde bulunuyor.

        Şair Mehmet Akif İnan da Cahit Zarifoğlu'yla 1958-59 yılında tanıştıklarını şöyle aktarıyor:

        "Cahit'le görüşmem, konuşmam, onun sırf sanat ve edebiyatla ilgisi hatırına başladı. Yoksa ben onu pek beğenmiyor, hatta fiziki olarak bile fazla modern, dahası züppe buluyordum. Sanat itibariyle ise bizim yabancısı olduğumuz bir ses taşıyordu. Cahit'in bu sıradaki şiirleri, daha sonra geliştireceği şiirlerin temel taşlarıdır denilebilir. Yani Cahit'in delikanlılık döneminde yazdığı şiirler, daha sonra yazacağı şiirleri haber vermiştir. Cahit o dönemlerde gerçekten serazat bir tipti. Adeta başına buyruk bir insandı ve hiç açılmıyordu. Cahit'in bu açılmaması aslında ömrünün sonuna kadar devam etti."

        - "Nezaketinin sonucunda bana kitap tercüme ettirdi"

        Nabi Avcı ise Zarifoğlu'nun girift bir nezaket yapısına ve özümlenmiş bir edebe sahip olduğunu vurguladığı yazısında şunları aktarıyor:

        "Ben evleneceğim sıra paraya ihtiyacım vardı ve bunu o biliyordu. Mavera'da bir kitap tercüme ettirerek, bir çeşit ihtiyacımı karşılamak gerek diye düşünmüş. Bunu bana Ahmet söyledi. 'Cahit Abi sana kitap tercüme ettirmek istiyor.' dedi. Bana biraz garip geldi, sanki gerekli olmadığı halde tercüme yaptırmak istiyormuş gibi düşündüm. Fakat kendisini gördüğüm zaman, bunun gerekliliğini, bunu ancak benim yapabileceğimi öyle bir üslupta anlattı ki ben çok rahatladım ve bunu bir görev kabul edip o çeviriyi aldım. Fakat şimdi düşünüyorum, nezaketinin bir sonucuydu bu."

        Dosya kapsamında ayrıca Zarifoğlu'nun vefatının ardından adına çeşitli gazetelerde yer alan baş sağlığı ilanları da okurların dikkatine sunuluyor.

        Toplam 72 sayfalık dergide ayrıca, aralarında Osman Koca'nın Sait Faik Abasıyanık'ın "Semaver" kitabının tahlili, Hikmet Dündar'ın "İrade ve Ahlak" makalesi, Ahmet Ergin'in "Ardımdaki Yabancı", Şükrü Akkoyun'un "Tutsaklığın Nun Noktası" öyküleri ve Sabiha Aydaş'ın "Zamansız Hicran" başlıklı yazısının bulunduğu birçok yazı yer alıyor.

        Derginin şiir sayfalarında ise aralarında Mehmet Yılmaz'ın "Mekanın Boş Rafları", Rüya Şahhüseyinzade'nin "Gitmemeye Devam Ediyorum", Derek Walcott'un "Sevgi Üstüne Sevgi", Bedr Şakir es-Seyyab'ın "Sakinlik ve Ateşin Sesi" ve Ebru Kazan'ın "Bataklık Kurur da Sonra"nın bulunduğu birçok şiir okurların beğenisine sunuluyor.

        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ