Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in beklenmedik istifası Ortadoğu gündemine bomba gibi düştü. 2015’te imzalanan nükleer anlaşmanın baş müzakerecisi Zarif’in istifası henüz Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani tarafından kabul edilmedi ancak edilirse, nükleer anlaşmanın tabutuna son çivi de çakılmış olacaktır. Özellikle İran üzerinde iç ve dış siyasi baskının dozu giderek artarken Ruhani için de ciddi bir kan kaybı olur.

        İran medyasındaki haberlere göre Zarif, beklenmedik istifasının nedenini Suriye’nin meşruiyeti tartışmalı başkanı Beşar Esad’ın Tahran ziyaretinde bulunmamasına atfetti. Hatta kendisine ziyaretten dahi bahsedilmediği iddia ediliyor. Zarif, Esad ile yapılan önceki görüşmelere davet edilmişti dolayısıyla bu seferki durum, İran’da Dışişleri Bakanlığının ve nükleer anlaşmaya bağlılık ilkesinin öneminin bir nevi azaldığına işaret ediyor. Zarif’in istifası, İran’da nükleer anlaşmaya ve Batı ile ilişkilere karşı çıkan tutucu kesim için bir zafer niteliğinde.

        Zarif, Ruhani’nin cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin ardından 2013 yılında göreve başlamış, ülkesindeki muhafazakar ve radikal hareketlerin itirazlarına rağmen nükleer anlaşmanın sağlanabilmesinde kilit isim olmuştu. Son zamanlarda ise muhalifler, İran’ı kıskacına alan ekonomik krizden ötürü sorumlu gördükleri Ruhani’nin istifa etmesi için baskılarını artırmıştı. Hatta İran Parlamentosu üyeleri, cumhurbaşkanlığı makamının kaldırılarak yerine parlamenter sisteme geçilmesi için bir dilekçe imzalamaya başlamışlardı. Bu nedenle Zarif’in istifası, Ruhani’nin istifa etmesi yönündeki baskıyı kırar mı, yerine kim gelir, bu soruların cevabı zamanla gelecek.

        Genel algı Ayetullah Ali Hameney’in kimin dışişleri bakanı olacağını Ruhani’ye dikte edeceği ve dini liderin, hükümet üzerinde kontrolünün artacağı yönünde. Bu durum da nükleer anlaşmayı korumaya çalışan Avrupa Birliği için hiç iyi bir haber değil. İran Devrim Muhafızları’nın politikalarını dengelemeye çalışan önemli bir bakanın istifası, İran’ın Suriye ve Körfez’deki faaliyetleri açısından da kötüye işaret olabilir. Ruhani ise sadece bu istifayı kabul etmemekle avunabilir.

        REKLAM

        ***

        Kushner'in ziyareti

        ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, Ortadoğu barış planı üzerinde çalışan ekibi, planın ekonomik etkileri üzerine odaklı çalışmalarına başladı. Trump’ın damadı ve üst düzey danışmanı Jared Kushner ile Bölge Özel Temsilcisi Jason Greenblatt, Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) ülkenin Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ile bir araya geldi. Kendilerine aynı zamanda İran politikasından sorumlu Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Brian Hook da eşlik etti.

        Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre görüşmede yönetimin, İsrail-Filistin barış anlaşması sağlama ve Orta Doğu’daki gerçekleri iyileştirebilecek kapsamlı ekonomik önlemler alma çabalarından bahsedildiği bildirildi. Görüşmenin ardından Kushner, Greenblatt ve Hook Umman’a giderek burada da ülkenin lideri Sultan Kabos ile görüştüler. Kendisiyle yapılan görüşmede de Prens Muhammed ile yapılan görüşmedeki meseleler ele alındı.

        Bugün ise Kushner Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmek için Ankara’da olacak. Fakat bu görüşmenin Muhammed bin Zayed ya da Sultan Kabos ile yapılan görüşme kadar rahat geçmeyeceği, Erdoğan’ın ziyaretçilerini terleteceğini öngörmek yanlış olmaz. Zira Ortadoğu’da barış konusunda Türkiye Arap dostlarından daha net ve keskin bir duruşa sahip. Kudüs’ün başkent ilan edilmesi konusunda da bu tavrını net bir şekilde ortaya koymuştu.

        REKLAM

        ***

        Makyaj tutmaz

        Suudi veliaht prens Muhammed bin Selman’ın ülkesinin Washington Büyükelçiliğine, kardeşi Prens Halid bin Selman’ın yerine Prenses Rima bint Bender bin Sultan’ı ataması, çok sayıda soruyu gündeme getirdi. Prens Halid ise savunma bakanı yardımcılığı görevine atandı. Kraliyetin bu kararı, Suudi Kral Selman bin Abdülaziz’in ülkede olmadığı ayrıca Bin Selman’a yönelik Batı öfkesinin ve Bin Selman’ın Cemal Kaşıkçı cinayetinde doğrudan sorumluluğunun olduğuna ilişkin suçlamaların devam ettiği bir zamanda gerçekleşti.

        Kral Selman, yurt dışına çıkışından önce Prens Selman’ı devlet işlerini idare etmede vekil olarak görevlendirdiğine dair bir kraliyet talimatnamesi yayımlamıştı. Bu kararın Bin Selman’ın babasına darbe yapmasının ve kararlarını sınırlamasının bir göstergesi olması uzak bir ihtimal olarak görülüyor. Zira Muhammed Bin Selman, uluslararası meşruiyete ve babasının bölgede sahip olduğu kabule ihtiyaç duyuyor. Bölge liderlerinden çoğu hatta Suudilerin müttefikleri bile veliaht prensin birlikte iş yapılamayacak derecede pervasız bir adam olduğunu düşünüyor.

        Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi Halid bin Selman, Kaşıkçı cinayetinde parmağının olduğuna dair haberlerin yayımlanmasının ardından - bilhassa Beyaz Saray ile temsilciler arasındaki siyasi savaşın şiddetinin artmasıyla birlikte zor duruma düşmüştü. Suudi rejimi, Trump'ın öfkeli Amerikan politikacılarını razı etmek için Halid bin Selman'ı kurban olarak sunmasından endişe etti. Bunun üzerine Prens Halid, Suudi rejiminin Kaşıkçı cinayetinde parmağı olduğunun ortaya çıkmasının ardından Washington’ı terk etti.

        Yani demek istediğim şu: Veliaht prens kadın bir büyükelçi atayarak, abisini ABD’yi daha fazla püskürtmemek için görevden alarak imajını istediği kadar düzeltmeye çalışsın. Gerek Batı’nın, gerekse İslam ülkelerinin aynasına bakarsa görür. Ne kadar makyaj yaparsa yapsın, façası çoktan bozuldu.

        Diğer Yazılar