Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Patti Smith’in 18 istasyonu

        HABERTÜRK PAZAR

        Patti Smith son 22 yıldır hayata yan yana dizdiği kelimelerin yanına fotoğraflar ekleyerek bakıyor. Chelsea’deki Robert Miller Gallery’nin basamaklarında oturmuş birkaç kişi öğlen yemeğini yiyor. Yemek kaplarından zaman zaman kafalarını kaldırarak Trump hakkında konuşuyorlar.

        Bir öğle yemeğinin tadını kaçırmak için daha iyi bir konu olamaz. Halbuki kafalarını içeri uzatsalar duvarlarda 80 fotoğraf karesi var. Patti Smith’in fotoğraf sergisinin adı: 18 İstasyon. Bembeyaz duvarlarıyla, çıt çıkmayan bir galeri, fotoğrafların hepsini odalara sanki birbirleriyle konuşur gibi dizmişler. Öyle şık portreler, cilalanmış, filtre üstüne filtre kullanılmış, son teknolojilerin insanı ezip geçtiği fotoğraflar değil hiçbiri.

        Patti Smith gibi bir sergi, siyah beyaz, dümdüz, sade, kalabalıktan uzak ve tenha. Tek bir karenin dahi kimseye yaranmak, güzel görünmek gibi bir derdi yok. Tıpkı üstüne her gün evden çıkarken bol bir kot pantolon, kocaman ceketler, solmuş tişörtler giyen Patti Smith’e benzer bir hali var serginin. Patti Smith’in M Treni adlı kitabında sayfaların arasında duran kareleri şimdi çerçevelerin içinde duruyor.

        1994’TEN BERİ FOTOĞRAF ÇEKİYOR

        Çocukluğundan beri fotoğraflarla yakından alakası var. Babası 25 yıl Pentax kameraların parçalarını üreten Honeywell’de çalışmış, emekli olduğunda verilen ise sadece bir Pentax kamera. Kamera kardeşlerinin elindeyse Patti Smith poz veriyor, eğer onun elindeyse çatalları, bıçakları, bahçeyi, sandalyeyi çekiyor.

        Hayat yeterince derin, zoom yapıp flaşı açmıyor. Kendine bir kamera almaya karar verdiğinde hayatının zor bir döneminde, kocasını kaybetmiş, iki çocukla açık denizde kalmış, ne yazıyor ne çiziyor, hiçbir şey üretmediği bir dönem. Eline aldığı polaroid makineyle sokağa her gün 10 fotoğraf çekmek için çıkıyor, yedeği yok.

        Bu davranışının sebebini geçmiş günlere bağlıyor: “70’lerde Robert ve ben çok parasızdık, çektiğimiz her fotoğrafa dikkat etmeli, filmlerimizi boş yere harcamamalıydık.”

        MEZARLIKLARDAN KORKMUYOR

        Kimsenin gitmediği, giremediği yerlere giriyor. Mezarlıklarda geziyor, sahile gidiyor, heykellere bakıyor. Turneye gittiği ülkelerden, şehirlerden fotoğraflarla dönüyor. Tuttuğu günlük fotoğraflı, fotoğrafı çektiği gün havanın kaç derece olduğunu, fotoğrafını çekip de mezarlığına baktığı Susan Sontag’ı toprağa verdikleri gün bulutların nereden geldiğini, Hermann Hesse’nin daktilosunu çekmek için kaç dakika yol yürüdüklerini, William Borroughs’un eşarbını Frida Kahlo’nun koltuk değnekleriyle ilaç

        şişelerini çektiği gün üzerinde ne olduğunu, Sylvia Plath’in, Wittgenstein’ın mezarlığını, Roberto Bolano’nun sandalyesini çekerken elinde hangi kitabını tuttuğunu, cebinden çıkardığı peçetelere aldığı notlara kadar hatırlıyor. Tuttuğu günlük fotoğraflı, önce görüntüler geliyor, sonra kelimeler...

        Mezarlıkları kendine oturma odası edip bu kadar rahat ziyaret edebilmesinin sebebini anlatırken, çok kayıplar verdiğini, hayatta neredeyse sevdiği herkesi kaybettiği için ölümü anladığını anlatıyor. İnsanların ve özel eşyalarının hak ettiği kıymeti ölümden önce veya sonra diye ayırmıyor, hepsini zihninin naftalinli çekmecelerine koymuş gibi, saklıyor.

        Fotoğrafçı olup olmadığını soranlara da “Biri alıp masasının bir köşesine keşke benim çektiğim bir kareyi koysa başka bir şey istemem. Öyle şahane teknikler uygulayan acayip iyi bir fotoğrafçı olduğum söylenemez, iddiam da yok, küçükken seyrettiğim televizyon, okuduğum dergiler gibi işte renksiz, siyah ve beyaz fotoğraflar çekiyorum” diye anlatıyor.

        KİTABINI YAZDIĞI MASA VE SANDALYE SERGİDE

        18 Stations adını verdiği sergisinde Patti Smith’in bir köşeye M Treni’ni yazdığı masa ve sandalyesi de Rockaway’de kendine yaptığı küçük sığınaktan gelmiş, bir köşe ayırmışlar.

        Tek kişilik bir mahkeme salonu gibi. Hayatını sorguya çektiği, Café İno’daki masası ve sandalyesi. Kafenin son gününde, günlerce aylarca oturup yazı yazdığı masasının da fotoğrafını çekmiş. Café İno’nun sahibi Jason Denton her şeyi dışarı çıkartıp atarken bu masa ve sandalyeyi paketleyip Patti Smith’in evine göndermiş, yanında bir notla: “Bunlar senin olsun!”

        Galerinin bu köşesi Patti Smith de sanki az sonra çıkıp gelecek, masasına oturup bir şeyler yazmaya başlayacakmış gibi duruyor. En son kullandığı Land 250 Polaroid makinesinin körükleri kırılınca Wim Wenders’a söylemiş. Şimdi Wenders’ın Smith’e hediye ettiği eski ama onun için yeni bir kamerayla yeni karelerin peşinde.

        Robert Miller Gallery’nin katalogunda yazana göre, Jean Genet’nin mezarı çerçeveli 3250 çerçevesiz 3000 dolara, Café İno’daki masasının fotoğrafı çerçeveli hali 18 bin dolara satılıyor. Fiyatlar 500 dolarla 18 bin dolar arasında gidip geliyor.

        Vize için çektirdiği vesikalığı 500 dolardan kim alır bilmiyorum ama boş çerçevelerin yüz binlere satıldığı bir dünya burası, elbette biri alacak ve başucuna koyacak, satılsa da satılmasa da canı sağolsun. Hem ne demiş Sezen Aksu, “Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş!”

        (robertmillergallery.com)

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ