Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Manyaklaşıyor muyuz?

        Hemen hemen her gün, bazen aynı gün içinde birkaç kere, Türkiye’nin dört bir yanından tecavüz, cinayet haberleri geliyor. Kurbanlar çoğunlukla çocuklar ve kadınlar. Sapıkların hedef kitlesinde 4 yaşındaki çocuklardan, 84 yaşındaki yaşlılara herkes var...Tecavüze uğruyorlar, boğularak, parçalanarak vahşice öldürülüp bir yere atılıyorlar.

        Kimilerine göre bu olaylar hep vardı, medya abartıyor. Kimilerine göre suç değil, farkındalık ve şikâyetçi olanların sayısı arttı. Kimilerine göre ise durum patolojik bir hal aldı, bir şeyler yapmak gerekiyor. Dalga dalga gelen bu vahşet her halükârda “Nereye gidiyoruz? Toplumca manyaklaşıyor muyuz?” sorusunu sormayı zorunlu kılıyor. Psikiyatr, hukukçu ve sosyologlara sorduk, işte farklı görüşler...

        Gülin YILDIRIMKAYA

        gulinyildirimkaya@haberturk.com

        ‘Şiddet bulaşıcı bir şey, suçlar medyada yer aldıkça çoğalıyor’

        Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. MAZHAR BAĞLI:

        Şiddet bulaşıcı bir şey, önce bunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu olayların görünürlüğü arttıkça, bu konuda potansiyele sahip kişilerde bunu açığa çıkarma eğilimi artar. Dolayısıyla vakalarda yaşanan bu artışın ilk sebeplerinden biri medyada geniş yer alması. İkincisi, toplum modernleşme ve değişme sürecinde değişkenler arasındaki uyumu yakalayabilen bir yapıya sahip değil, olamadı.

        Eğitim alanında, ailede, toplumsal değerlerde birtakım değişimler yaşanıyor ve dengesiz bir değişim süreci söz konusu. Bireyin elinde olmayan uyumsuz bir değişim süreci. Bu da patolojileri beraberinde getiriyor. Sosyolojide kültürel boşluk kavramı var, çok kullanılır.

        Maddi kültür ile manevi kültür arasındaki gelişim hızından doğan bunalımdan kültür boşluğu doğar. Maddi ve manevi kültürlerin değişim dinamikleri farklıdır, biri hızlı biri yavaş. Bu işte bizim toplumumuzda her alanda var. Genel anlamda yapılmış bir tanımlama bu kültür boşluğu ama Türkiye’de teknoloji, aile, iletişim, insanlar arası ilişkiler anlamında hızlı bir değişim var ve bu değişime ne yazık ki bireyler uyumlu gidemiyor, ayak uyduramıyor. Bir kopukluk, bir makas var. Avrupa’da herhangi bir kişilik bozukluğu olan insana tedavi için teşvik yapılır ve takip edilir. Örneğin pedofili hastası bir adam Türkiye’de herhangi bir otele yerleşirse o ülkenin kolluk kuvvetleri buradaki emniyete “Bu adam hastadır, haberiniz olsun” diye rapor eder. Bizde bununla ilgili bir envanter bile yok. Bunlar hastalıktır ve idamı gündeme getirenler bunun bir hastalık olduğunu bilmemektedirler.

        Toplum olarak kafayı mı yedik sorusuna şöyle yaklaşıyorum: Dünyadaki oranlara baktığınız zaman bizdeki suç oranları bunun çok çok üzerinde değil. Ama toplum olarak uyumsuz bir değişim sürecindeyiz, ayak uyduramıyoruz demek çok daha doğru. Değişimin sağlıklı bir toplumsal zeminde gerçekleşebilmesi için birçok alanda eşzamanlılık olması, devamlılık olması lazım. Ama bizde ne yazık ki böyle değil, hep bir kopukluk var.

        ‘Çocuk istismarı hep vardı yeni yasayla bildirmek zorunlu oldu, rakamlar arttı’

        İstanbul Üni. Hukuk Fak. Öğr. Üy. Prof. Dr. ADEM SÖZÜER:

        Türk toplumunda bu tür suçlar artmadı. Bu tamamıyla günlük olarak söylenen bir şey. Türkiye'de bu suçların büyük bir çoğunluğu, -ölümle sonuçlananları söylemiyorumçocukların cinsel istismarına ilişkin suçların büyük çoğunluğu zaten resmi makamlara intikal etmemektedir. Eskiden bu oran çok yüksekti. Şimdi yeni kanunlar sayesinde bu suçları bildirmek zorunluluğu daha ön plana çıktı.

        Eskiden de vardı ama artık farkındalık da arttığı için çok ciddi bir biçimde bunlar resmi makamlara yansıyor. Türkiye'de çocukların cinsel istismarına ilişkin suçların resmi makamlara yansıyanı bir buz dağının yüzeyde görüneni kadar görünmeyeni çok fazla. Bu suçlar artmadı, bu suçlara yönelik farkındalık arttı, bildirim arttı. Yani ekstra bir manyaklaşma yok. Bunları toplumsal açıdan ruh sağlığı konusundaki sorunların artmış olması için kullanılıyor olabilir de fakat “Böyle oldu o yüzden bu suçlar doğdu” gibi iddialar çocukça iddialardır.

        Biz prensiplerden gitmeliyiz. Suçu işleyene etkili ceza vermeliyiz, bunu etkili olarak infaz etmeliyiz ve bu suçlarda da dahil olmak üzere affı düşünmemeliyiz. Af çok çok ekstrem durumlarda düşünülmelidir.

        ‘Türkiye’nin yüzde 15’i psikiyatrik sorunlu, bu tür suçları onlar işliyor’

        Yeditepe Üni. Psikiyatri Anabilim Dalı Öğr. Üy. Psikiyatrist Prof. Dr. ARİF VERİMLİ:

        Son günlerde dört bir yandan gelen şiddet vakalarının artıp artmadığı konusunda elimizde yapılandırılmış net bir veri yok aslında. Yüzde şu kadarlık bir artış saptamış değiliz ancak yıllar içerisinde bir değişim yaşandığı muhakkak. Oran yanı kalmış olabilir ama 50 milyonluk ülkenin yüzde 1’iyle 500 milyonluk ülkenin yüzde 1’i aynı değildir. Dolayısıyla mutlak sayı bakımından artış olduğu kesin. Haberlerin bunda ne kadar payı var? Eleştiriliyor ama olumsuz etkileri varsa, onu dengeleyen olumlu etkileri de var. Onlar nedir? Bu konuya bulaşmamış insanları eğitir ve alarma geçirir bu haberlerin yapılması. Bu suçları işleyen kişilerde genelikle alkol, madde bağımlılığı, dikkat eksikliği, kişilik bozukluğu, eğitimsizlik gibi birtakım psikiyatrik durumlar var. Bu insanların Türkiye genelindeki varlığı yüzde 15’tir. Biz bu yüzde 15 içinde olup biten suç olaylarını yüzde 85’e gösteriyoruz. 20 ulusal kanal varsa hepsi birden haberlerde vermeye başlıyor ve her dakika kötü bir olay oluyormuş gibi bir sanal izletim, sanal etki yaratılıyor. Evet yararı oluyor ama böyle bir sanal etkisi de oluyor. Manyaklaşıyor muyuz bilemiyorum ama ciddi stres altında olduğumuz kesin.

        ‘Şiddet hep vardı, iletişim dünyası haberdar olmamızı sağladı’

        Psikiyatr Doç. Dr. M. ÖZKAN PEKTAŞ:

        Hem ülkemiz hem de dünya düzeninde çok ciddi degişikliklerin olduğu bir zaman dilimini yaşamaktayız. Değişen ekonomik şartlar, iletişim, ulaşımda baş döndürücü gelişmeler insanlarımızı hem olumlu hem de olumsuz yönde etkilemektedir. Aslında ülkemizde ve dünyada şiddet eğilimi her zaman vardı ve var olacak, gelişen haberleşme ve iletişim koşulları, bunlardan daha fazla haberdar olmamızı sağladı. Ancak ülkemizde siyaset, eğitim, öğretim, hukuk ve aile içi dinamikler maalesef diğer gelişmelere göre geri kalmıştır. Bu doğaldır ancak bir an önce özellikle hukukun daha hızlı, doğru ve hakkaniyetli bir şekilde çalıştırılması sağlanmalıdır.

        Geri kalmış zihniyetlerin, toplum içindeki değer yargılarını etkilemelerine izin verilmemelidir. Din çok kıymetli bir değerdir, her gün temizlenmeli, parlatılmalı, ama köşesinde de bırakılmalıdır. Hukuk her şeyin üstünde tutulmalıdır. Unutulmaması gereken, kişilik bozukluklarının her zaman olacağıdır. Kişilik bozuklukları hastalık değildir. “Şu suçun altında nasıl bir psikoloji var? Neden şiddet gösterdi? Niçin bu cinayet oldu?” gibi konular üzerinde durulmamalı, direkt eylem sorgulanmalıdır.

        Hâkimlerimizin takdir yetkileri birçok alanda kaldırılmış olmasına karşın hâlâ köhne birtakım zihniyetler kafamızı karıştırmaktadır. Yüceleştirdiğimiz konulara özellikle medyada dikkat etmek gerekir. İnsan yüce bir varlıktır ancak bazen çok tehlikeli olabilir, insanı kötülükten uzak tutmanın tek yolunun hukuk olduğu ve hukukun da çok hızlı işleyeceği halka benimsetilmelidir.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ