Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Taşradaki yaşama bizim bilmediğimiz bir tarafından bakıp şiddet dolu ve sert bir dünyanın varlığına dikkat çeken “Sivas”, sarsıcı bir ilk film. Kaan Müjdeci, bir dövüş köpeği ile 11 yaşındaki bir çocuğun dostluğunu ele alıp, ‘bakış açısı’ üzerine özenli bir yapının peşine düşerken, gerçekçiliği ‘yapma umut’la yoğurmuyor. Anadolu’da reşitliğe adım atarken, büyürken ortaya çıkan acımasız gerçekleri kâh somut, kâh metaforik olarak yüzümüze vuruyor. İyi de yapıyor! Venedik Film Festivali’nin ana yarışmasından Jüri Özel Ödülü ile dönen, yılın en iyi yerli filmlerinden “Sivas”, yarın vizyona giriyor.

        Sinema tarihinde erkek çocuklarla ilgilenen, onların bakış açısına odaklanan sayısız film üremiştir. Meselenin dünya/sanat sineması ayağına bakınca De Sica’nın “Çocuklar Bize Bakıyor”u (“I Bambini Ci Guardano”, 1944), Satyajit Ray’in ‘Apu Üçlemesi’ ya da “Kırmızı Balon” (“Le Ballon Rouge”, 1956) ile başlayan süreçte “Meme ve Ay” (“La Teta y La Luna”, 1994), “Hiç Korkmuyorum” (“Io No Ho Paura”, 2003), “Bisikletli Çocuk” (“Le Gamin Au Vélo”, 2011), “Şeker Portakalı” (“Meu Pé de Laranja Lima”, 2012) derken liste uzar gider. “Sivas” (2014) da bu tabana ‘sosyal gerçekçi sinema’ geleneğinden bir ‘şiddet’ kıyafeti bulmak istiyor.

        HAYATIN BAŞINDA UMUTLU SÖZLERDEN DEĞİL, ŞİDDETİN TA KENDİSİNDEN BESLENİYOR

        Köpek dövüşleriyle gelen şiddeti, acımasızlığı, sertliği bir kabuğundan çıkma metaforu olarak kullanıyor. Bunu yaparken ise ana karakterin 11 yaşında, henüz hayatının başında olması bir araca dönüşüyor. 2.35:1’de onun gözünden hareketli bir kamerayla, bakış açısı planlarının, sıçramalı kurgunun, odak kaydırmanın aktif olduğu bir ‘öznel dünya’ izliyoruz.

        Ama bunun eşliğinde ‘hayal-gerçek’ ayrımı canlanmıyor. Yozgat’ta ‘şampiyon köpek’ aranan, paralı köpek dövüşü yarışmasının sırrı sert bir gerçekçilik temelde... Satyajit Ray’in “Pather Panchali”sinde (1955) Apu’nun kırsalda doğayla kurduğu etkileşim, Albert Lamorisse’in “Beyaz Yele”sinde (“Crin Blanc: Le Cheval Rouge”, 1953) Folco’nun atla ve bozkır hayatıyla ilişkisi ya da Ken Loach’un “Kerkenez”inde (“Kes”, 1969) Billy’nin şahinle kurduğu dostluk akla geliyor bir çırpıda… Her üçünü bir araya getirmiş gibi gözüken yapı, şiddet yüklü bir arka plan hikayesiyle dolduruluyor.

        “PARAMPARÇA AŞKLAR-KÖPEKLER”E SOSYAL GERÇEKÇİ ÜSLUP

        “Sivas”, sanki “Paramparça Aşklar-Köpekler”deki (“Amores Perros”, 2000) köpek dövüşlerinin yerel, natüralist ya da oryantalist bir versiyonuna soyunmuş gibi. Bu iş kolunun oradaki metaforik kullanımı, burada bir çocuğun gözünden akan sosyal gerçekçi geleneğe transfer ediliyor. Sinemaskop oranında planlı kamera hareketleri sinema dilini besliyor. Açılış sekansındaki fişekten, kapanış sekansındaki bakış açısı planına kadar her şey ince ince örülmüş. Hiçbir şey es geçilmemiş.

        Ama son dövüş sekansında şiddeti yansıtmama adına kameranın köpeğin gözüne yerleştirilmesi ne kadar ‘dahice’ ve ‘ana yapıya bağlı’ gözüküyor, tartışılır. Zira o zamana kadar bizim Panahi’nin başyapıtı “Ayna” (“Ayneh”, 1997) hesabı büyüklerin dünyasını görmek istemeden meseleye aşağıdan bakan masum bir karaktere odaklanmamız isteniyor. Bu bağlamda üslup açısından Miraz Bezar’ın bu konuda yetkin “Ben Gördüm”ü (“Min Dit”, 2009) akla geliyor. “Sivas”ın “Gemide”nin (1998) erkek dünyasını “Ben Gördüm”ün arka planına iliştirmiş gibi bir hali de yok değil.

        TAŞRANIN ACIMASIZLIĞINI YÜZÜMÜZE VURUYOR

        Fakat burada daha ziyade bakış açıları arasında gidip gelme, köpek ile çocuğun dostluğunu anlatmak, çaresizliği, acımasızlığı gözler önüne sermek için var. Müjdeci, herhangi bir umutla uğraşmıyor, şiddetten, kandan, katı gerçeklerden uzak durmuyor. Yılmaz Güney’in sert gerçekçiliğiyle akrabalık kurarken, politik laflar etmiyor.

        Aksine Anadolu’nun, taşranın bize yansımayan acımasız tarafında bir coğrafi ve sosyolojik yolculuğa çıkmamızı sağlıyor. Bozkırı pastoral görüntüler için değil, birincil kişinin gözünden akan çerçevelere alan açmak için kullanıyor. Sivas kangalların eğitilirken uğraşıldığı gözlerden kaçmazken, bazı dönüşlerde de sıkıntılar var. Nihayetinde taşranın acımasızlığı, saklanan ikiyüzlü tarafı yüzümüze vuruluyor tüm zalimliğiyle... Ne dostluktan, ne dokunaklı bağlardan söz edebileceğimiz bir dünyanın üzerine gidiliyor. Maddiyatın maneviyatın önüne geçtiği noktada realist olmak bir zorunluluğa dönüşmüş sanki. Aslan, acımasız bir dünyaya uyanıyor.

        İki görüntü yönetmeninin özenli işçiliğinin ve incelikli ses kurgusunun katkısıyla filmin önemi artıyor. Taşranın görmediğimiz, bizim için dağın öte tarafında kalmış bir yanı gözler önüne seriliyor. Başlangıçta İran sinemasının gerçeklik olgusunu şiddete teğet geçirme gibi canlanan bu durum, farklı noktalara açılarak dikkat çekiyor. Daha yoğun bir zihin jimnastiğine, alanında özgün bir sürece dönüşüyor. “Sivas”, sinemamız adına yetenekli ve cesur bir yönetmenin doğuşunu ‘müjde’liyor.

        FİLMİN NOTU: 6.5

        Künye:

        Sivas

        Yönetmen: Kaan Müjdeci

        Oyuncular: Doğan İzci, Okan Avcı, Ozan Çelik, Ezgi Ergin, Banu Fotocan

        Süre: 90 dk.

        Yapım yılı: 2014

        Diğer Yazılar