Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DARBE girişiminin beyin takımının yargılandığı Akıncı Üssü davasının birinci haftası gösterdi ki...

        Video, fotoğraf görüntüleri, telsiz-telefon konuşmaları, tanık ifadeleriyle ilişkilerini ve darbe çabasını açıkça ortaya koyan iddianame ile her şey ortada...

        Ancak 486 kişinin yargılandığı davada bir haftada 4 kişinin dinlenebilmiş olması gösteriyor ki sadece savunma aşaması dahi iki yılı aşacak...

        Buna neden, savunmaları yapan sanıkların profesyonel eğitim almış bir tavırla kendisine soru soran avukatları sorgular hale çeviren taktiklerinin getirdiği süre uzaması değil...

        Örgütün asker-sivil ilişkilerinin farklı bir emir-komuta sistemine sahip olması da bir yana...

        Süreyi uzatan adil yargılama sisteminin getirdiği zorunluluk...

        Sanıklar hukukun olmazsa olmaz kuralını iyi bildiği için, aynaya bakıyor gibi önünde duran görüntüsünü inkâr ederek, ortamı gererken, izleyenlerin de sinir sistemine oynayıp çoğu kez gerilimi körükledi.

        Bir nevi, “Adil yargılama olmadı” gerekçesini üretmek için AİHM’ye altyapı hazırlama çabası sergiledi.

        BAŞKANIN İSYANI

        Müşteki taraf da sinir sistemine hâkim olamadığı için bu taktiği çoğu zaman fark edemedi.

        Sorularından, aralarında koordinasyon olmadığı görülen müşteki avukatlarından bazılarının tribüne oynayan tiratları da buna eklenince kısa sürede bitebilecek sorgu, saatleri aldı.

        Bazen bu durum mahkeme başkanını da isyan ettirdi.

        Eğer bu şekilde devam ederse, haftada en fazla 4 kişinin sorgusunun alınabileceği görülüyor.

        Bu 486 tutuklu için 122 hafta demek; yani 2.5 yıla yakın süre...

        Mahkeme Başkanı’nın 29 Ağustos’ta ara vereceğini açıkladığı da dikkate alınırsa sadece sorgunun 3 yılı alması kaçınılmaz olacak.

        AVUKAT PARADOKSU

        Yargılamanın birinci haftasının ilginç başka verileri de var...

        Müşteki avukatlarında ilk soru hakkı Cumhurbaşkanı’nın avukatı Hüseyin Aydın’a veriliyor; ardından Başbakanlık, TBMM, bakanlıklar avukatları olarak bürokratik bir nizam içinde devam ediyor.

        Avukatlar açısından ortaya çıkan paradoks da dikkat çekici.

        Ergenekon ve Balyoz döneminde FETÖ’nün mağduriyeti içindeki sanıkları savunan avukatlar, bugün FETÖ’den yargılananları savunuyor.

        Karşı taraftaki avukatlar ise yine iddia tarafında ancak bu kez müşteki avukatı olarak FETÖ’den yargılananların mahkûm olması için uğraşıyor.

        Geçmişte Ergenekon ve Balyoz davalarından tecrübe kazanmış savunma avukatlarının bu davadaki hukuki yaklaşımı ve cevval tutumları etkili oluyor.

        Çünkü izleyicilerden veya müşteki avukatlarından gelen en küçük olumsuzluğa anında müdahale ediyor; kayda geçiriyor.

        İzleyicilerin sinirlerine hâkim olamayıp sanıkların üzerine su şişeleri atmalarına anında müdahale edip kayıt altına aldırıyor.

        Bazıları da Akıncı Üssü çevresinde yakalanan, “sivil imam” oldukları belirtilen kişilere, “Arkanızda oturan hiçbir şeyden haberdar olmayıp emir-komuta içinde davranan gençler için vicdanınız sızlamıyor mu?” yönünde soruları da etkili oluyor.

        Darbenin beyin takımının savunma ve sorgusunda davanın derinleşip örgüt yapısının bilinmeyenlerinin de deşifre olmasına yardımcı olmayacağı ilk haftada görüldü.

        Ancak iddianame de alt kademelere doğru ilerledikçe ilginç verilerin ortaya saçılacağını bugünden gösteriyor.

        Diğer Yazılar