Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Aslında epey bir zaman aklımdaydı bu konuya el atmak ama bir de “süresiz nafaka” ile geçimini sağlayan kadınların ve onları temsil eden kadın derneklerinin hedefine oturmak istemiyordum.

        Ancak dün Cem Yılmaz'ın eski eşi Ahu Yağtu'ya ödediği 10 bin dolarlık nafakayla ilgili dava gündem olunca, konuya girmek elzem oldu.

        Çünkü bu dava artık emsal olacak ve belki Cem Yılmaz’ı değil ama binlerce erkeği perişan edecek!

        Şimdi önce “süresiz nafaka” ne anlama geliyor onun cevabını vereyim…

        Aslında “süresiz nafaka” diye bir şey yok!

        Yani eşlerin boşanması halinde mahkemenin hükmettiği nafaka ödemesi ölene kadar falan değil.

        Şartları var.

        Eğer nafaka alan kişi evlenirse…

        Ya da maddi durumu iyileşirse zaten mahkeme tarafından kesiliyor.

        Ama bu şartlardan biri yoksa evet nafaka alan kişi ölene kadar mahkemenin belirlediği nafakayı almaya devam ediyor.

        Şimdi…

        Nafaka bir haktır.

        Eğer evlilik birliği bozulduğunda -kadın veya erkek fark etmez- bir taraf ekonomik olarak güç duruma düşüyorsa, diğer tarafın kendi ekonomik gücü ölçüsünde destek olması insani bir görevdir.

        REKLAM

        Bazı kişiler için bu ölene dek de olabilir.

        Mesela kişinin çalışmasına engel olan bir hastalığı veya ilerleyen yaşı sebebiyle çalışabilme olasılığı yoksa diğer tarafın o insana gücü ölçüsünde destek olması gerekir.

        Engelli ya da felçli ya da tedavisi çok zor bir hastalığa sahip ya da yaşı 60’a varmış, mesleği olmayan, iş tecrübesi olmayan bir insan için; “Çalışsın, geçimini kendi sağlasın” şeklinde bir talepte bulunmak ne insanlıkla bağdaşır ne de ahlakla!

        Ancak…

        Bu şartların dışında kalan kadın veya erkeğin, ayrıldığı eşinden ölene değin nafaka temin etmesi de insafsızlıktır!

        Bu konuda o kadar çok mektup geldi ki tarafıma.

        Ve sosyal medyada o kadar çok hikaye okudum ki!

        İnanamadım duyduklarıma.

        Adam boşanırken işi gücü yerinde mesela…

        Ama bir süre sonra bozulmuş ya da küçülmüş…

        Buna rağmen o adamdan aynı nafakayı ödemesi bekleniyor ve ödememesi durumunda da hacizlik oluyor.

        Ya da nafaka vermekle mükellef olan kişi ikinci evliliğini yapıyor. Hal böyle olunca da eski eşe nafaka vermeye devam etmek mevcut evliliğin hem ekonomisini hem devamlılığını zora düşürüyor.

        Başka bir durum daha var.

        Medeni kanunun sağladığı bu avantajı bazı kadınlar suistimal ediyor.

        Çalışabilecek güçte, yaşta olduğu halde çalışmıyor.

        Mesela 25 yaşındayken boşanmış bir kadının aslında öyle ya da böyle iş hayatına dahil olabilmesi pekala mümkünken, olmuyor!

        REKLAM

        Çünkü; “Hiçbir şey yapmadan, emek sarf etmeden hazırdan gelen bir para varken neden zorlayayım şartlarımı” diye düşünüyor.

        Ve maalesef bunu bir hayat tarzı haline getirmiş binlerce gencecik kadın var.

        (Denenmiş. Test edilmiş. Kanunen bir yerde çalışır görünmemek için kendisine yapılan iş tekliflerini bile/isteye reddedenler var.)

        Bir de eğer eski eşinden aldığı nafaka fazlasıyla tatmin edici ise yeni bir evlilik yapmaktan özenle kaçınan kadınlar…

        Yine söylüyorum…

        Ölene değin nafaka bağlanabilir bir kadına ya da erkeğe…

        Ancak bunun için koşulların yukarıda aktardığım gibi olması şarttır.

        Yani çalışacak koşulları asla sağlayamayan insanlar mutlaka kanunla güvence altına alınmalıdır.

        Ama diğer türlüsü gerçekten anlaşılır değil.

        Üzerime vazife değil ama gündeme geldiği için o isimleri örnek veriyorum...

        Mesela Cem Yılmaz’ın eski eşi Ahu Yağtu.

        Bildiğim kadarıyla çok şükür sağlıklı bir insan. Ve şartları, yaşı, bulunduğu çevre itibarı ile de aslında kendi ekonomisini yaratacak koşullara sahip.

        Yağtu isterse pekala çalışabilir ve pekala para kazanabilir.

        Ama biliyor ki ağzıyla kuş tutsa da Cem Yılmaz’ın boşanırken ona verdiği aylık 10 bin doları bu kadar kolay kazanamaz.

        Allah’ın bir lütfu!

        Güzel para, güzel hayat.

        Ama doğru mu?

        Bence değil.

        Denilecek ki; “Cem Yılmaz milyon dolarlar kazanan bir isim. Ülkenin vergi rekortmenlerinden.Dolayısıyla çocuğunun annesine ayda 10 bin dolar ödemesi onu yormaz! Sen niye çeneni yoruyorsun Sevilay!”

        REKLAM

        Doğru. Bugün karşılığı 180 bin TL olan nafakayı ödemesi Cem Yılmaz’a dokunmaz. Belki de 5-6 gecelik restoran hesabıdır onun için.

        Tamam da ne mecburiyeti var?

        Akıl ve fiziki sağlığı gayet yerinde olan ve isterse aldığı nafaka kadar değilse bile kendi ekonomisini yaratabilecek bir kadınla evlilik akdi imzalamış olması neden onu ömür boyu nafaka ödemeye mahkum ediyor?

        Yine söylüyorum. İsmi gündeme geldiği için onu örnek veriyorum ama aslında yüzlerce var benzer durumda olan.

        Düşünün Ahu Hanım henüz 43 yaşında.

        Eğer mevcut kanun bu haliyle yürürlükte kalmaya devam ederse, Ahu Hanım isterse Cem Yılmaz ölene kadar nafaka hakkını kullanmaya devam eder.

        Hiç kimsenin de kızmaya, atarlanmaya hakkı yok çünkü Ahu Yağtu'nun yaptığı kanunen anormal bir şey değil.

        Kimin işine gelmez ayrıca?

        Bir yanda her ay hesaba otomatik yatan 10 bin dolar… Diğer yanda kanunun ona sağladığı avantaj…

        Neden kullanmasın bu avantajı?

        Ama bu kanun ve bu avantajı kullanan Ahu Yağtular sayesinde de bir noktada kötüye gidişat var memlekette!

        Dün bir yerde okudum. Yapılan araştırmalara göre maddi durumu gayet iyi bekar erkeklerin bir kısmı, "süresiz nafaka" garabetinden korktukları için evlilik yapmaktan kaçınıyorlarmış.

        Bu yüzden de çok seviyor olsa dahi birlikte olduğu kadınla evlilik dışı ilişki ile bir arada olmayı yeğliyormuş.

        "Mış" aslında yanlış oldu çünkü benim bile tanıdığım benzer bekar erkekler var.

        Haksızlar mı?

        Asla!

        REKLAM

        Ben de olsam hakikaten mevcut bu saçma kanun yüzünden çekince duyarım.

        O nedenle derhal bir düzenlemeye gidilmeli.

        Nafaka gerçekten ihtiyacı olanlara bağlanmalı ve süresi de gerçekten o süreyi hak ettiği için olmalı!

        Haksız mıyım?

        6'lı masanın adayını açıklama tarihini öğrendim!

        6'lı masanın adayını açıklama tarihini öğrendim!
        0:00 / 0:00

        Pazartesi Ankara Bilkent Otel’de düzenlenen 6’lı masanın ortak toplantısına gidenlerdendim.

        Masanın ortaklaşa hazırladığı; ”Güçlendirilmiş parlamenter sistem ve Anayasa teklifi”nin sunumu parti temsilcilerinin 10’ar dakikalık konuşmaları ile kamuoyuyla paylaşıldı.

        Şunu söyleyeyim…

        Gayet kısa ve öz, katılan gazetecileri dinlerken boğmayan, sıkmayan, yormayan bir sunumdu.

        Buna bir itirazım yok ancak şahsen ben liderlerden de kısa olmak şartıyla bir konuşma yapmalarını ya da parti temsilcilerinden sonra onların yerine geçip, sembolik de olsa bir altılı masa toplantısı görüntüsü vermelerini ve hatta gelen gazetecilerden “Anayasa ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” başlığı altında istedikleri lidere birer soru sorma kaydıyla münazara benzeri bir ortam yaratmalarını beklerdim.

        Ama olmadı.

        O yüzden de bence kamuoyunda beklenen yankıyı, heyecanı uyandırmadı yapılan o sunum.

        Oysa ki çok müsaitti her şey.

        Bütün liderler oradaydı.

        Ve aralarında iktidara yakın yayın kuruluşlarında görev yapan Okan Müderrisoğlu, Mehmet Acet gibi isimlerin de olduğu köşe yazarı, TV’de ya da sosyal medya platformlarında yorum yapan çok sayıda gazeteci de vardı.

        Neredeyse salonun yarısı basın mensuplarına ayrılmıştı diyebilirim.

        Ama değerlendirilemedi bu durum.

        Ve toplantı çıkışı da gündemimiz bu oldu. Hiçbirimiz 1 saatten biraz fazla olarak planlanmış, kapsamı oldukça dar olan bir toplantı için neden bu kadar çok gazetecinin davet edildiğini anlamadık.

        REKLAM

        Hepimizin birbirimize bakarak söylediği şey; “Ee ne yazacağız şimdi?” oldu.

        Elbette ki sunumun konusu çok değerliydi ama kanımca o değeri yansıtacak bir konsept düşünülmemişti.

        Sözün özü değerli okurlarım…

        Siz okurlara sunumun içeriği dışında yazacak bir malzeme aktaramıyorum.

        Ama onu da muhabir emektar arkadaşlarımız fazla fazla aktardı.

        Tekrara lüzum yok yani.

        Ama bir güzellik yapıp, size toplantıdan değil ama sonradan, masaya yakın kaynaklarımdan aldığım bir kulis bilgisini aktararak tamamlamak istiyorum yazımı.

        Herkesin, hepimizin aklında olan ama bir türlü cevabını alamadığı; “Aday ne zaman açıklanacak?” sorusunun yanıtını öğrendim gibi.

        Eğer sonradan bir plan değişikliği olmaz ise…

        Ki, olacağını pek sanmıyorum.

        Çünkü tüm liderlerin ortak kanaati olduğu aktarıldı tarafıma.

        6’lı masanın adayının seçime 2 ay kala deklare edilmesi planlanıyor.

        Yani normal tarihinde olacaksa seçim, aday Nisan gibi açıklanacak!

        İddia edildiği gibi Mayıs’a çekilecekse de, Şubat gibi açıklanacak!

        Peki kim olur?

        Kim ne diyor Ankara'da, masada bulunan partililerin arasında?

        Ona da diyeceğim şu; “Medyaya yansıyanlar konuşuluyor. Herkesin kendince bir fikri, bir yorumu var adayın kim olacağına dair ama size net söylüyorum; Adayın kim olduğu gerçekten de şu an belli değil! Buna CHP çevrelerini de dahil ediyorum!"

        Yani değerli okurum...

        Masanın adayı şu olur, bu olur ya da şu olmalı, bu olmalı mealinde yazılan, konuşulan her şey şu an farazi!

        Sadece senaryo...

        Ve anladığım şu ki; daha bir 2-3 ay bu senaryolar havada uçuşmaya devam edecek...

        Diğer Yazılar