Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Böyle ortamlarda hassasiyetler hayli yüksek olur, dostunuza gül uzatsanız dikenini sorun eder. İfade ettiğiniz her farklı görüş, karşınızdakinin varlık sebebini sorgulama olarak anlaşılır.

        Seçimden sonra AK Parti’nin hali bu. Sağdansoldan gelen eleştirilere zaten tahammül edilmiyordu epeydir, ama artık kendisine yakın olanlardan, hatta kendi içinden yükselen mahcup itirazlar bile tepkilere yol açıyor.

        Öyle olmasaydı, partinin kurucusu, AK Parti hükümetlerinin ilk başbakanı ve Meclis tarafından seçilmiş son cumhurbaşkanı, üstelik uzun yıllar dışişleri bakanlığı sorumluluğunu uhdesinde bulundurmuş Abdullah Gül’ün “Dış politikamızı yeniden başkalarına ilham kaynağı haline getirmek üzere elden geçirmeliyiz” tavsiyesi herhalde serinkanlılıkla karşılanırdı.

        AK Parti’nin şu sıralardaki aşırı hassasiyeti, serinkanlı yaklaşımı engelliyor.

        Türkiye, AK Parti iktidarının ilk 8 yılında -sadece İslam dünyası için değil- bir süredir liderlik yapmakta zorlanan Batı için de ilham kaynağıydı. Sorunlarını sumen altı etme alışkanlığına sahip, kendisinden ümit kesilmiş kırılgan bir ülkenin sırtındaki bagajlardan kurtulma mücadelesi dikkat çekmiş, bunu hayata geçirme yöntemi ise gözleri kamaştırmıştı.

        En önemli göz kamaştıran özelliği ise Türkiye’nin, dış politikasıydı. AB ile ilişkiler canlandırılmış, müktesebata uygun dönüşümler eşliğinde AB’ye tam üyelik sözü alınabilmişti; “1 Mart tezkeresi”ne rağmen ülkemizin güvenilir bir stratejik ortak olduğunu hatırlayan ABD’nin de yardımıyla...

        Ülkemizi Irak batağına sokacak “1 Mart tezkeresi”nin Meclis tarafından reddedilmesi ise, İslam dünyası için bir yeniden diriliş vesilesine dönüşecek ve Müslüman kitleler gözünde Türkiye’yi kendisine dönülüp hizaya geçilecek bir mihenk taşı haline getirecekti.

        Arap sokağı kadar Arap yönetimleri de Türkiye’ye “ilham alınacak bir ülke” gözüyle bakmaya başlamışlardı.

        Dünya medyasının ülkemiz hakkındaki en takdir edici haber ve değerlendirmeleri, AK Parti’nin ilk 8 yıllık iktidarı döneminde yayımlandı. Ülkemiz liderlerini nereye koyacaklarını bilemiyordu Batı medyası; kimbilir kaç derginin kapağında kocaman fotoğrafları çıktı, kaç başyazıda akıl almaz övgülere muhatap edildiler.

        Bütün bunların izlenen dış politika sayesinde yaşandığından kuşkusu olan var mı?

        Ne olduysa, “Arap Baharı” sonrası tersine esmeye başlayan rüzgârlar yüzünden oldu. Bugün maalesef niyetleri hem yönetimler hem de sokaktaki insanlar tarafından sorgulanan bir Türkiye tablosu var ve hiçbir ülkeyle ilişkimiz göz doldurucu değil.

        Yeniden beğenilen, takdir edilen bir ülke olmamız için başka devletlerin çizgisine girmemiz gerekmiyor; yapılması gereken, AK Parti’nin ilk 8 yılındaki atılımlarını sağlamış zihin açıklığına ve önceliklerine yeniden sahip çıkmaktır.

        Mugalataya gerek yok. Son 5 yıl içerisinde meydana gelen global gelişmeleri doğru okuyamadığımız için birbiri ardına yaptığımız yanlış tercihleri gözden geçirip “yeni” bir yol tutmamız şart. AK Parti’nin “eski” yolunu...

        Herkesle kavgalı değil, herkesle iyi geçinmeye çalışan bir ülke... Saplantılardan uzak gerçekçi bir dış politikayla...

        “Politikalar değişmez” diye ayak sürüyenler, komşumuz İran’a baksın ve “gerçekçilik” ile “milli bir çizgi izlemek” düsturlarının birbirine ters düşmediğini görsünler...

        7 Haziran’da seçmen tercihini “Ray Ban” gözlüğüyle propaganda yapanlar mı olumsuz etkilemiştir, yoksa bir vakitler “Türkiye”nin dünyada gördüğü itibarın şimdilerde gerilediğinin fark edilmesi mi?

        Diğer Yazılar