Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Seçime gidiyoruz, ama partilerden çok medyada sarsıntılar yaşanıyor: Görev bırakan veya görevden alınanlar var, programını kapatan var... Bir yazar saldırıya uğradı, onun başına gelenin yarattığı dalga hâlâ yatışmadı... Eskilerin deyimiyle “kalem kavgaları” da sürüp gidiyor...

        Kendini saldırıya uğramış hisseden bir medya patronu bile eline kalem aldı, sık sık düşüncelerini okurlarla paylaşıyor.

        Basında tartışmalar, kavgalar yeni bir durum değil. Nispeten daha çekingen Batı basınından farklı olarak, bizde basın kavgaları, fikir hayatının tuzu biberidir. En ünlü isimler, kılıçlaşan kalemleriyle gündemi belirleyen kavgalara taraf olmuşlardır.

        Türkiye’de yayımlanan ilk günlük gazeteden beri...

        Kendi hesabıma ben de, son 30 yıl içerisinde, pek çok kalem tartışmasında yer aldım; kiminde başlatan, kiminde ise kendini savunan taraf olarak... Günlük hayatına küfrü sokmamış biri olarak yazılarımda da azami nezaketten uzak düşmemeye çalıştım her defasında. Haksız saldırılara maruz kaldığımda bile hak ve adaletten sapmamaya gayret ettim.

        Günümüze kadar...

        Beni ilk kez bu gazetede okumaya başlayanlar yukarıda verdiğim özete şaşırabilirler; çünkü 1 yılı aşkın süre içerisinde hemen hiçbir kavgaya taraf yazılmadım. Zorlayan ve ısrarla davet edenler olduysa bile kendimi tuttum.

        Sebebini söyleyeyim: Bugünün kavgaları benim alıştığım düzeyde yapılmıyor. Bir haksızlığa isyan veya gerçek adına yürütülen pek az kavga var; daha çok tarafların birbirine üstün gelmesi amacıyla sürdürülüyor kavgalar ve hiçbir ölçüye de riayet edilmiyor. Olur olmaz iddialar havalarda uçuşuyor, ithamları ispatlama kaygısı güdülmüyor, iftiralardan ve ölümle tehditlerden kaçınılmıyor.

        Ortam böyleyken kavgaya katılmak, aynı seviyesizliğe düşmeyi garantiliyor.

        Herhalde bu yaşımdan sonra kimse benden böyle bir yanlışlık beklememeli.

        Kalemini karşısındakini yaralamak, fiziken olmasa da itibar olarak öldürmek amacıyla kullananlar arasında yakından tanıdıklarım, dost bildiklerim var. Uyarmak arzusuyla kıvrandığım olmuyor değil, oluyor; ancak “Bana düşmez” diye kendimi tutuyorum.

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a düşer ama... Onun son saldırı üzerine söylediklerini kendisinin sevdiği kalem erbabına uyarı niyetine aktarabilirim: “Köşelerinde, başka köşe yazarlarını lanetleyen yazılardan bu arkadaşlarımızın kaçınması lazım.”

        Asgari ölçü “başkalarını lanetleyen yazılardan kaçınmak” olsa, bu bile tartışmalara seviye getirir.

        Medyada yapılan yanlışlıklara, yalan haberler, abartılı üsluplar, itibarları sıfırlamayı hedefleyen yayınlara, kulak tırmalayıcı küfürler, sınır tanımayan tacizler, akıl almaz tehditlere maruz kalanlar ne yapsın? Hadi bir bölümünün elinde gazetesi var, çıkmak istese kendisine süre ayıracak kanal bulabilir; ya ötekiler?

        Bu soru zihnimde dolaşırken, dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal’in, kendisine İtalya’da ulaşan bir gazeteciye söyledikleriyle karşılaştım: “Medya ve sosyal medyada hakkımda yazılanları izlemiyorum ve hiçbiriyle de ilgilenmiyorum. Zira hakkımda yazılanlara bakınca, insanların hiç bilmedikleri bir konuda ve hiç tanımadıkları biri hakkında ne kadar zalimleşebildiğini görüyor, onlara acıyorum.”

        Fena bir çözüm değil.

        Gerçekten zalimleşenler çok bugün medyamızda; eskinin tahammül edilebilir tartışmalarını zıvanadan çıkaran, medyada elde ettiği köşeyi bir “sniper” gibi kullananlar da onlar...

        Tavsiyem, Tayyip ve Bilal Erdoğan’dan mülhem olacak: Başkalarını lanetleyen yazılardan (tabii, sosyal medya kara deliğinden hedef gözetmeden atışlardan da) ve zalimleşmekten kaçınmalı...

        Var mısınız?

        Diğer Yazılar