Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör AK Parti geç mi kalıyor?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in temasları ve kritik önemdeki beyanları gündemde hayli geniş yer buluyor. Bu nedenle de CHP’nin 2028’e giden yolda nasıl bir değişim öngördüğünü, öne çıkan güçlü siyasi aktörlerin durumunu, Özel’in bu zorlu süreci nasıl yöneteceğini konuşuyoruz. Uzun zaman konuşacağız da.

        Diğer yanda ise seçimlerde ilk kez CHP’nin gerisine düşen, dolayısıyla 2028’e giden yolda nasıl bir değişim ve dönüşüm planladığı merak edilen AK Parti ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan var.

        Siyasetin bu tarafına dair konuşmaların hemen tamamı, CHP ile başlayan müzakere zemininin üreteceği sonuçlar üzerinden şekilleniyor. Elbette bunlar da AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yol haritasına dair bize fikir veriyor. Ancak meselenin bütününü anlamak ve tartışmaktan hayli uzağız.

        HEMEN VE HIZLI TASFİYE Mİ?

        AK Parti’ye yakın bazı çevrelerde ve belli bir kamuoyunda 31 Mart sonrası yapılması gerekenler noktasında “geç kalındığı” yönünde bir yaklaşım var. Temel tezleri şöyle özetlenebilir. “Partide, teşkilatlarda, kabinede ve bürokraside çok hızlı değişimler yapılmalı. Kaybedilen her gün yenilginin sorumlusu olan aktörlerin devamını sağlıyor. Dolayısıyla da buradan yeni bir çıkış ve çözüme gitmek zor.”

        Bugünden geriye son seçim sonuçlarını analiz etmenin elbette belli bir konforu var. Elimizde somut sonuçlar var. Bunlar üzerinden geriye gidip yapılan yanlışları, eksikleri ve zaafları konuşmak mümkün.

        Ancak buradan hareketle yapılması önerilenlerin, mesela kapsamlı ve hızlı bir tasfiyenin, çözüme giden yolu açıp açamayacağı sorusuna cevap bulmak sanıldığı kadar kolay değil. Siyasette her kayıp ya da yenilgi, liderden partiye, oradan tüm kurumsal aktörlere kadar herkesin ortak sorumluluğundadır.

        “Zaman kaybediliyor, hızlı hareket edilmeli” tezini savunanların, bunun yanısıra nasıl bir değişim ve dönüşümden söz ettiğini duyabildiğimiz söylenemez. Net anlaşılması için şunu tekrarlamış olayım. Mevcut tabloda en başta siyasi aktörler olmak üzere bu yenilginin çok sayıda sorumlusu var. Hatta onların bu sonuçlara dair gerçek bir muhasebe ve analiz yaptıklarına dair bir izlenime de sahip değilim. Partinin siyaset üretmekle sorumlu aktörlerinin, birkaç istisna dışında teşkilatlar, taban ve toplumun genel talepleriyle bağının kaldığı da söylenemez.

        Bu gerçekten büyük bir kopuş.

        CUMHURBAŞKANI NE GÖRÜYOR?

        Fakat AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önündeki sorunlar yumağı, sadece tasfiyeler ve amiyane deyimle “kelle almak”la çözülecek özellikte değil. Erdoğan’ın toplumla arasındaki duygusal bağın ve aradan geçen 22 yıla rağmen devam eden güven ilişkisinin; yeni bir siyaset, bir zihniyet devrimi ve elbette bunları üretecek bir kadro olmaksızın yoluna devam etmesi kolay değil.

        Tam da bu nedenle sorunlar yumağını nasıl çözeceği konusunda dikkatli, sabırlı ve köklere inen bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu görüyor Cumhurbaşkanı. Elbette görmenin ötesine geçmek zorunda. Seçmenin 2023’te parlamentoda ve cumhurbaşkanlığında gösterdiği tercihin, “pek çok soruna rağmen” olduğunu biliyor. 10 ay sonra gelen tercihin ise, toplumun bu sorunların çözümü konusunda beklemeye tahammülü kalmadığı anlamına geldiğini de.

        ERDOĞAN YERELDEN GENELE Mİ YÜRÜDÜ?

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok zorlu ve her aşamasında büyük badirelerle dolu bir siyasi hikayesi var. Onun büyükşehir belediye başkanlığı üzerinden yerelden genele giden bir siyasi mücadelesi olduğu teknik olarak doğru. Ama daha yakından bakılınca şu söylenebilir. Erdoğan'ın hikayesi hiçbir zaman yerel olmadı. Belediye başkanı olmasından o dönem kendi partisi içindeki mücadelesine, yasaklı ilan edildiği dönemden AK Parti’nin kuruluşuna kadar giden yolda, verdiği her mesaj Türkiye’ye ve hatta dünyaya dairdi. Attığı her adım toplum tarafından “geleceğimi ona emanet edebilirim” diye kabullenildi.

        Diğer yandan yine bu hikayenin Beyoğlu ilçe başkanlığından İstanbul il başkanlığına uzanan tarafında hep teşkilat ve tabanla olan bağını güçlendirerek yola devam etti. 2002 itibarıyla ne zaman sıkıntı yaşasa, yine o alana kulak verdi. Toplumla olan güçlü bağlarını, partinin kurumsal yapısı kadar doğal kanallarla da sürdürdü. Böylece o talepleri siyasete dönüştürdü.

        SADECE KİŞİSEL HİKAYE Mİ?

        Burada olup bitenin tümüyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsı üzerinden yürüdüğünü söylemek niyetinde değilim. Tam aksine siyaset sahnesine çıktıklarında parti olarak ortaya konulan iddialar ve ilkeler, bir kadro etrafında korundukça sağlam adımlar atılabildi. İlkeler etrafında bir siyasetin, zaman zaman kaybettiren ya da zorluklar üreten yanına aldırış edilmediği sürece yol alınabildi. Bu süreçlerde kendisiyle yol alan önemli aktörler/kadro vardı. Ama kora kor tartışabilen, “Kısa vadede kaybedebiliriz, ama uzun vadede bu zihniyet kazanacak” diyebilen cesarette isimler.

        Bir örnek vererek tamamlayayım. AK Parti’nin büyük kent merkezlerinde 2017 itibarıyla hızlanan oy kaybı, 2024 sonuçlarına kadar ciddi olarak masaya yatırılmadı. 2018 ve 2023 genel seçimlerinin kazanılması, 2019’da İstanbul ve Ankara’nın kaybına rağmen aritmetik sonucun değerlendirmeye esas alınması üzerinden gelen büyük dalga öngörülemedi.

        Bir zihniyet değişiminin birkaç ana başlığı olabilir. Öncelikle buna dair bir kararlılık ve arayış. Bu olmazsa olmazı. Dahası bu alanda başarılı olunan dönemlerin doğru değerlendirilmesi. Başarısız olunan yılların ise en radikal biçimde masaya yatırılması. En az bunlar kadar önemlisi de başarılı dönemlerin aktörlerinin yeni döneme dair fikirlerinin ve katkılarının sisteme alınması.

        Acele edilecekse eğer, gerçek başlıklar bunlar gibi görünüyor.