Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya Obama'nın damaklarda bıraktığı buruk tad

        CEYDA KARAN

        ckaran@haberturk.com

        Peki ne dedi Obama? Hemen özetleyeyim. Güvenlik temalı başladı; Irak’tan çekilme çabasını, Taliban’la mücadelelerini filan anıp lafı Bin Ladin’in öldürülmesine getirdi. Müslümanların ‘bireysel’ haklarını savunduklarını söyledi. Oradan Tunus’la ve Mısır’la birlikte ‘Arap baharı’na atladı. Ortadoğu’da ‘kendi kaderini eline almak isteyen ahalinin onurlu başkaldırışından’ söz etti. Ülkesinin ‘liberal demokrasi’ gündemine gayet de münasip düşen vurgulara yer verdi. Libya’yı sadece ‘Kaddafi kaynaklı şiddet vakası’ olarak sundu. Petrol meselesine, Fransız ve İtalyan ortaklarının bu petrole olan alakasına değinecek değildi elbette. Hem Kaddafi’nin BM kararında da yer alan ateşkes çağrılarının niçin yanıtsız bırakıldığına yahut Libya’da aslında hedefin rejim değişikliği olduğu mevzusuna girmesini beklemek zaten fazla olurdu… Nihayetinde bu fasılda vaadi Tunus ve Mısır gibi değişim sürecine giren ülkelere yönelik kesenin ağzını açmak oldu. Mısır’ın 1 milyar dolarlık borcunu silip, yeni yeni kredicikler açılacağını müjdeledi. Tıpkı Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrası Doğu Avrupa’yı demokrasiye çekecek mali teşvikler misali. Uluslar arası basında anıldığı üzere bir nevi ‘Marshall Yardımı’…

        BU STATÜKO NASIL BÖYLE DEVAM EDEBİLDİ?

        ABD Başkanı, Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında ‘statükonun sürdürülemez olduğunu’ belirtse de, kafalarda oluşan ‘Kardeşim bu statüko yıllardır ABD desteği sayesinde devam etmiyor mu? Bu diktatörler nasıl oldu da ayakta kalabildi’ sorularını baki bıraktı. Aşina olduğumuz şeyler söyledi. Ortadoğu’daki isyanları ‘yerine ve durumuna’ göre ele alacaklarını, bölgeye demokrasi ve insan hakları ilkeleri bazında bakacaklarını filan. İran rejimini 2009’daki isyanı kanla bastırırken; şimdi bir yandan Arap isyanlarını destekler görünüp diğer yandan Suriye’de Esad rejimine koltuk çıktığı için haklı olarak ‘ikiyüzlülükle’ itham etti. Tabi Yemen ve Bahreyn için kendilerinin de aynı ‘ikiyüzlülükle’ davranmak durumunda olduklarını söyleyecek değildi. Dolayısıyla Esad’ın payına ‘ya değişime önderlik edersin yahut da gidersin’ tehdidi düşerken; Yemen ve Bahreyn diktatörlerine ‘muhalefetle diyalog’ telkinini kafi bulması doğal olsa gerek!

        Kanımca konuşmasının en enteresan yanı şu ‘böyle devam edemeyecek olan statüko’ kısmıydı. Özellikle de İsrail-Filistin bağlamında.

        ‘1967 EDEBİYATINI’ GEÇİNİZ…

        Hayır hayır, ‘1967 sınırları temelinde Filistin devletinden’ söz etmesini filan kast etmiyorum. O cümlede bir şey yok. ABD yönetimi daha önce de ‘1967 sınırlarını’ andı. Hem zaten Obama’nın sarf ettiği cümlenin tam tercümesi şöyle: “İsrail ve Filistin’in sınırlarının, 1967 hatları temelinde, karşılıklı üzerinde anlaşılmış değiş tokuşlarla (toprağı kast ediyor) olması gerektiğine inanıyoruz. Böylelikle iki devletin de güvenli ve tanınmış sınırları olur.” İçinde İsrail’in hazzetmediği 1967’nin geçmesinin ehemmiyeti yok. Zaten ‘1967 sınırlarına göre’ demiyor, ‘temelinde’ diyor ve ‘karşılıklı anlaşılmış toprak değiş tokuşundan’ söz ediyor. Oslo İlkeler Deklarasyonu’ndan bu yana denenen ve başarılamayan bunlar zaten. Dolayısıyla konuşma sonrası İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun kalkıp, ‘1967 hikayesini reddettiklerini’ söylemesi bugün Obama ile yapacağı görüşme öncesine denk gelen bir ‘cilveleşme’ olabilir ancak.

        İSRAİL’E ÇOK İNCE MESAJ

        Kanımca asıl altı çizilecek husus başka. Obama, Arap isyan dalgası, özellikle de Mısır’da Hüsnü Mübarek’in devrilmesi sonrası diken üstündeki İsrail’e çok ince bir ikazda bulundu. “Dostluğumuz çok derin, ortak tarih ve ortak değerlerde yatıyor. İsrail’in güvenliğine bağlılığımız sarsılmaz..Bu yüzden doğruyu söylememiz önemli” dedikten sonra şu ifadeleri kullandı: “Statüko sürdürülemez ve İsrail de kalıcı barış yolunda cesaretle davranmalı. Gerçek şu ki, giderek artan sayıda Filistinli, Ürdün Irmağı’nın batısında yaşıyor. Teknoloji İsrail’in kendisini savunmasını zorlaştırıyor. Derinden değişime giren bir bölgede sadece bir iki lider değil, milyonlarca insan barışın mümkün olduğuna inanmalı. Uluslar arası toplum hiçbir sonuç vermeyen sayısız çabadan yoruldu. Yahudi ve demokratik devlet rüyasına kalıcılaşan bir işgalle ulaşılamaz.”

        ASIL AIPAC KONUŞMASINA BAKMALI

        Bana kalırsa ABD’de seçimler için virajı dönmeye hazırlanırken ve en son ihtiyaç duyduğu şey Yahudi lobisinin kösteğiyken Obama’nın elinden gelen de bu kadardı. Kimse meraklanmasın, bugün Netanyahu ile görüşmesinde çıkabilecek olası pürüzler de hallolur, tıpkı iki yıldır olduğu üzere... Ben asıl Obama pazar günü AIPAC’ta yukarıda andığım ikazı sürdürebilecek mi, ona bakmak yanlısıyım…

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ