Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem 3. Sayfa Hüseyin Gülerce serbest bırakıldı

        '14 Aralık operasyonu' kapsamında hakkında gözaltı kararı bulunan Hüseyin Gülerce,Avukatıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğünün Vatan Caddesi'ndeki yerleşkesine gelen Zaman gazetesinin eski başyazarıGülerce, yaklaşık 3 saat ifade verdi.

        Gülerceifadesinin ardından serbest bırakıldı.Gülerce'nin ifadesinin Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü binasında alındığı öğrenildi.

        Hüseyin Gülerce, ''Ben ilk defa, 25 Aralık'ın 1 hafta sonrasında bir televizyon programında canlı yayında, '17 ve 25 Aralık operasyonları yolsuzluk ve rüşvet operasyonları kılıfı altında siyasi iktidara yönelik bir darbedir' dedim. Kanaatimi muhafaza ediyorum'' dedi.

        İstanbul Emniyet Müdürlüğünün Vatan yerleşkesinden çıkışında basın mensuplarına açıklama yapan Zaman gazetesinin eski başyazarı Gülerce, Twitter'da yayınlanan gözaltı listesinde isminin bulunduğunu ama Fuat Avni diye birsinin Twitter'da yazdıklarıyla hareket etmenin doğru olmayacağını düşündüğünü belirtti.

        Pazar günü Beyaz TV'deki programının ardından Yalova'ya döndüğünü ifade eden Gülerce, ''Beni arayanlar oldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının basın açıklaması yaptığını va o listede ismimin olduğunu söylediler. O zaman işin boyutu değişti. Bu resmi bir evrak ve gözaltına alınacaklar listesinde gözaltına alınması gereken bir insansınız. Bekliyoruz, gözaltına almak için gelen yok. İstanbul'daydım saat 12'ye kadar. Beşiktaş Fulya'da Beyaz TV'de. Bunun üzerine ben bir tweet attım ben dedim ki 'Listede ismim var ama bir işlem yapılmıyor. Ben yarın gelip savcıya ifade vereceğim' diye.''

        Bugün kendisinin İstanbul emniyetine geldiğini belirten Gülerce, şunları söyledi:

        ''Ne diyelim, hukuk diliyle teslim oldum. İrfan Fidan savcı beye şüpheli olarak ifade verdim. 6 Nisan 2009 da Sayın Fetullah Gülen, Herkül org sitesinde yayınlanan bir sohbet yapmış. Bu sohbetin 4 gün sonrasında da ben 10 Nisan 2009 tarihinde Zaman gazetesindeki köşemde 'Gülen neden uyarıyor' başlığıyla bir yazı yazmıştım. Şimdi savcılığın yürüttüğü soruşturma, bu Tahşiye denilen grupla ilgili. Yani, bana anlatılan şekilde olay şu: 6 Nisan 2009'da Sayın Gülen, Tahşiye'yi gündeme getiren bir konuşma yapıyor. Arkasından 9 Nisan'da Samanyolu televizyonunda Tek Türkiye dizisinde bu konu karanlık kurul bölümünde ele alınıyor. Şimdi denk gelmeye bakın. 10 Nisan'da da ben Sayın Gülen'in bu sohbetinden bir paragraf alıyorum. O paragrafta tahşiye geçiyor. Tabii haklı olarak aynı şey benden önce ifade veren Ahmet Şahin Hocamızın başına gelmiş. Onun da 15 Nisan'da bir yazısı var. O da bu konudan bahsediyor. Şimdi bu Tahşiye olayı biraz farklı bir olay. Şimdi peşinen söyleyeyim: Zaman gazetesindeki arkadaşlar, bilhassa Ekrem Bey meseleyi demokrasi, basın özgürlüğü tarafına çekiyor. Ama ortada hukuki bir mesele var. Bunu anlamamız lazım. Ben bu işin içinde bulunmuşsam hukuki olarak, benim gazeteci kimliğimin öne çıkartılması doğru değil. Var mıyım, yok muyum bu işin içerisinde. Şimdi olay şu: Bu sohbetin arkasından Tek Türkiye dizisindeki konuşmalar, arkasından Nuh Gönültaş'ın yazısı, arkasından Zaman gazetesinde çıkan yazı. Hüseyin Gülerce'nin yazısı, Ahmet Şahin in yazısı , bunların hepsi bir araya getirildiğinde sanki bir tezgah kurulmuş, sanki alnı secde gören insanların üzerine gidilmesi için bir hazırlık yapılmış, bir kumpas kurulmuş gibi bir şey var.''

        Bu olayın aydınlatılması gerektiğini dile getiren Gülerce, ''Çünkü bu insanların evlerine baskın yapılmış, el bombası bulunmuş, el bombasının üzerinde polislerin parmak izi çıkmış, sonra bunlar 17 ay mahkumiyet almışlar ve hapse girmişler. Şimdi ortada suçsuz insanlara bir zulüm varsa yargı bunu araştırmasın mı? Sizinle ilgili tarafı nedir derseniz. Ben orada kesinlikle söyledim. Bir defa böyle bir tezgahın içinde benim olmam mümkün değil. Çünkü ben hayatım boyunca kalemimi hiçbir telkinle baskıyla ima ile dahi kullanmadım. Hani varsa resmiyette dedim en büyük kutsallarım üzerine yemin edeyim. Ben bu yazıları yazarken hiç kimseden bir talimat, emir almadım'' dedi.

        Gülerce, ''Bu olayda bir tezgah varsa şimdi fikrimi soruyorsanız bana anlatılanlarla eldeki delillerle bir tezgah olma ihtimali var'' diye konuştu.

        "TÜRKİYE'Yİ İRAN MI YÖNETİYOR"

        Yargıya müdahale edilmemesini isteyen Gülerce, şöyle devam etti:

        ''Başkaları da yargıya müdahale etmesin. Yani işin içerisinde basın özgürlüğünü katarak veya gösteri yaparak veya Türkiye çok ciddi bir dönemin içinden geçerken şov yaparak kimse meseleyi başka yere çekmesin. Hakikatin ortaya çıkması önemli. Bunun için ısrarla vurguluyorum. Ben de o hatayı yaptım maalesef. Ergenekon ve Balyoz davalarında böyle bir havaya girildi. Şimdi bakın kendileri de o arkadaşların, Ahmet Şık'tan özür diliyorlar. Bir havaya girip de meseleyi başka taraf çekip de hakikatin ortaya çıkarmasını kimse engellememeli. Bırakalım yargı işini yapsın. Şu anda mesele başka bir kutuplaşmaya götürülüyor Türkiye'de. Başka bir yere götürülüyor.

        Benimle ilgili ifadenin aslı şuydu: Uzun sürmesinin bir diğer sebebi İran ile ilgili başka bir mesele vardı. O konu benim takip ettiğim bir şey değil. Ben orada da söyledim. Bu Şefkat Tepe, Tek Türkiye. Bu dizileri ben hiç dizi takip etmiyorum. O dizilerin de takipçisi değilim. Dolaysıyla dizilerle ilgili çok soru soruldu. O dizilerle ilgili çok seyretmediğim için cevabım yok. Ancak İran ile ilgili soru sorulunca bugüne kadar hakikaten ben de İran ile ilgili mevzuda Cemaatin yaklaşımını eleştirmek istiyorum. Fırsat oldu ifademde onu da söyledim: Bir takıntı görüyorum Cemaatte. Sayın Gülen başta olmak üzere bir İran takıntısı var. Öyle ki bazı insanları, bazı hükümet üyelerini, hatta bazı bakanları, hatta bazı başbakanı, Sayın Cumhurbaşkanını zan altında bırakmak için bir muta nikahı, İran yönlendirmesi gündeme getirildi. Ben bunu hazmedemiyorum. Gücüme gidiyor. Türkiye 5 bin yıllık bir devlete sahip. Türkiye, İran'ın oyuncağı mı? Bakanlarına, milletvekillerine, genel müdürlerine, bürokratlarına bir muta nikahı kıydırılarak, Türkiye'yi İran mı yönetiyor. Bu kadar olmaz. Türkiye'de başka her ülkenin, İran'da hesabı vardır, istihbaratı vardır. Amerikalının da vardır, İsraillinin de, Suriyelinin de vardır. Bunların hepsini bir kenara bırakıp sadece Türkiye'yi, İran şu şu numaralarla yollarla yönetiyor demek ve Türkiye'yi yöneten insanları, Türkiye'yi küçümsemektir. Türk devletini böyle başkalarının oyuncağı olacak bir devletmiş gibi göstermek, beni bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak rahatsız ediyor. Onu da ifademde söylemiş oldum.''

        "İSTİHBARAT MEREKI, TELEFON DİNLEME MERAKI"

        Gülerce, ''17 ve 25 Aralık operasyonları bir darbedir dediniz. Savcı bununla ilgili bir soru sordu mu'' sorusuna ise şu cevabı verdi:

        ''Sordu. Fikrimi tekrarladım. Ben ilk defa bir televizyon programında canlı yayında 25 Aralık'ın 1 hafta sonrasında, 17 ve 25 Aralık operasyonları yolsuzluk ve rüşvet operasyonları kılıfı altında siyasi iktidara yönelik bir darbedir dedim. Kanaatimi muhafaza ediyorum. Gerekçemi o zaman da söyledim. Şimdi de söyleyeyim: Bu polisler, bu yargıçlar, bu savcılar madem bu kadar dürüsttü. AK Parti'nin ilk 10 yılında neden yolsuzlukların üzerine gidemedi? Zaman gazetesi daha önceki hükümetler döneminde, hatta AK Parti'den önce yolsuzlukların ayyuka çıktığı dönemde neden yolsuzlukları ve rüşveti kendisine mesele etmedi de şimdi yaptı. Yolsuzluk ve rüşvet vardır. Ve bugün Ak Parti hükümeti de bunların üzerine gitmelidir. Yetimlerin hakkını korumak devletlilerin vazifesidir. Bunu kimse savunamaz. Ama kimse de bir numarayla bunun üzerinden siyasetle oynamaya, bürokrasiyi ele geçirmeye kalkmasın. Herkes sivil toplum kuruluşu ise sivil toplum kuruluşu olarak görevini yapsın. Bu kadar istihbarat merakı, bu kadar telefon dinleme merakı nereden kaynaklanıyor. Ben de bir gazeteci olarak bunu kendime soruyorum.''

        AA

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ