Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem İsmail Hakkı Pekin: Büyükanıt'ı ve Başbuğ'u uyardım

        Balçiçek İLTER / PAZARTESİ SOHBETLERİ / HT GAZETE

        İsmail Hakkı Pekin... “İnternet Andıcı’’ davasından 2011 yılında tutuklandığında, Ağustos 2007’den beri Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı’ydı. Ağustos 2013’e kadar cezaevinde kaldı. Davası Yargıtay 16. Daire’de sürüyor. İçerideyken emekli olan Pekin, şimdilerde Doğu Perinçek’in Vatan Partisi’nde genel başkan yardımcısı. Pekin ile Pazartesi Sohbeti’nin önemi büyük. Görev yaptığı dönemde ülkeyi sarsan olaylarla ilgili bu seviyede bir yetkili ilk kez konuşuyor.

        -İstihbaratın başındasınız, sonra içeride...

        Kabullenmek zor. Çok iyi bir mevkideydim. Geleceğim açıktı. Kuvvet komutanı olabilirdim. Genelkurmay Başkanlığı şansım bile vardı, terfi sırasına göre.

        -Hayaliniz o muydu?

        Genelkurmay Başkanı olma hayalim vardı.

        -Siz kendi kendinize Zekeriya Öz’e ifade vermişsiniz...

        Başka bir iş için oradaydım. “Gelmişken ifadenizi alalım’’ dedi, avukatsız ifade verdim. Yanlışmış tabii. İnsanları korkutmak ve ezmek isteyen biri. Tavrı öyleydi. Tepede oturuyor, elinde puro, “Bu sizin vazifeniz mi?”, korkunç bir üstten bakan tavır vs... Rahatsız oldum, ifade verdim.

        -İnternet Andıcı Genelkurmay’ın görevi mi?

        Evet. Üstelik bu andıç hem Ömer Dinçer’in hem de Başbakan’ın genelgeleriyle yapıldığını söyledim. İfademden 1 hafta sonra o genelgeler yürürlükten kaldırıldı.

        ‘İNTERNETTEN YAYIN GÖREVİNİ MGK VERDİ’

        -Genelgede Başbakan size “İnternetten andıç yayınlayın” mı diyor yani?

        İnternetten yayın yapmak için MGK veriyor görevi. Dini gruplara karşı, örneğin Fethullahçılara karşı “Şu şu önlemler alınacaktır ve şu yayınlar yapılacaktır” diye... Görevi alan Genelkurmay Başkanı da Bilgi Destek Dairesi’nde internet üzerinden bu yayınları yapıyor. Hem siyasi hem de Ermenilere karşı yayınlar var.

        -Hangi Ermenilere karşı?

        Asılsız Ermeni iddialarına karşı, Gülen ve Kuloğlu grubu vs. Bunlara karşı. Çünkü TSK personelini alıp eğitiyorlar. Oraya gidip gelenler var. Takip ediyoruz.

        -Kim takip ediyor?

        Başbakanlık Takip Komisyonu kurulmuş 28 Şubat’tan sonra ve yanında bizlerden de adamlar var, her ay toplantılar yapılıyor. Başında da Ömer Dinçer var. O toplantılarda, Milli Eğitim’de ve TSK’da neler olmuş, irticai faaliyetler var mı yok mu, orada konuşuluyor.

        ‘HATA DA YAPMIŞIMDIR AMA ŞEYHLERE BİAT EDENLER VARDI’

        -Kararlar?

        Bu toplantılarda kararlar alınıyor, yazılıyor ve ilgili yerlere götürülüyor. İlgili kurumlardan da cevap alınıyor. 2007’den sonra görev aldım. 2008’den itibaren bu toplantılar seyrelmeye başladı. Sonra kaldırıldı. 28 Şubat’la ilgili kararlar kaldırılmadığı halde toplantılar iptal edildi. 2009’dan sonra emniyetten ve MİT’ten Fethullah Gülen ve diğer cemaatlerle ilgili bilgiler gelmemeye başladı. Önce polis kesti, sonra MİT. O zamanlar Askeri Şûra’da bu tip adamları atma konusunda, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda Personel Daire Başkanlığı yaptım, Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı yaptım, yaklaşık 7 yıl bu tip adamları getirdim... Abdullah Gül ve Vecdi Gönül şerh koydular ama ona rağmen insanlar atıldı.

        -“Bu tip adamlar” derken?

        Gülen ya da başka cemaate girmiş, orada olduğu tespit edilmiş insanlar.

        -Genelkurmay “muhafazakâr asker’’ ayrımını hakkaniyetli yaptı mı sizce?

        Kurunun yanında yaş da yandı mı? Zaman zaman oldu. Açık, net.

        -Siz hata yaptınız mı?

        Yapmışımdır. Acayip ihbarlar alıyorduk. Adam cuma namazına gidiyor diye ihbar ediliyordu örneğin. Bunun dışında cemaat şeyhlerine biat edenler vardı.

        "ÇİÇEK 'HAYIR' DEDİĞİNDE BİTTİ"

        -Bir insan hem asker olup hem de bir cemaate üye olamaz mı?

        Olamaz. Kendini o şeyhe adamıştır çünkü. Suçsuz insanlar da atılmış olabilir, “Her şey doğrudur” diyemem. TSK içine sızmış olayları biz kendimiz hallediyorduk ama dışarıdaki olayları MİT bize nasıl bildirirse o şekil algılıyoruz. MİT’in eğilimi neyse, o oluyor. Zaten ben 2007’den sonra işte “Şu kurmay albay Fethullahçıdır, bilgi verin!’’ diye yazıyorum, ama MİT’ten cevap alamıyorum.

        ‘TANER, ‘PAŞAM ARTIK BU İŞLE UĞRAŞMAYIN’ DEDİ’

        -Yani 2008’den sonra siz atmak istiyorsunuz ama atamıyorsunuz...

        Evet aynen öyle. Bilgi akışı kesildi. MİT Müsteşarı Emre Taner’e endişelerimi dile getirdim, “Bilgi alamıyorum” diye, “Çok uğraşıyorsun Fethullah Gülen ile, yaşlı bir adam, isterseniz tanıştırayım, zarar gelmez’’ dedi. Taraf Gazetesi çok üzerimize geliyordu, onun kaynağını bulmak için yine gittim. İçeriden de “hain’’ler vardı tabii.

        -Taraf’ın haber kaynağını bulmak için mi? Siz mi karar verdiniz buna?

        Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ istedi, öyle gittim. Emre Taner “Paşam artık bu işle uğraşmayın, altından kalkamazsınız’’ dedi, aynen ilettim. 2008’de ilk tutuklamalardan hemen önce İlker Paşa’nın Genelkurmay Başkanı olmasına 1.5 ay vardı, Büyükanıt’a çıktım, bazı duyumlar aldığımı söyledim. İlker Paşa’ya yönlendirdi beni, ona da gittim anlattım. “Bu konuya bizim mahkemeler baksın” dedim. “TSK yıpratılacak” dedim.

        -Ne cevap aldınız?

        Kabul etmedi. “Biz bakarsak farklı olur” dedi. Zaten o toplantıda 4 kişiydik. Bence Genelkurmay Başkanlığı engellenecek diye adım atmadı. Alınması gereken tedbir oydu. Biz kendi soruşturmamızı kendimiz başlatmalıydık. Hatta bana kızdı ısrar edince, kuvvet komutanı ve 2 kişi daha vardı, “Oylama yapalım o zaman” dedi. Ben kaybettim tabii. Başbuğ Paşa hem bu gidişatı engeleyebilirdi hem de halka daha iyi anlatabilirdi.

        -Başbuğ ile sonra görüştünüz mü?

        Başbuğ General’imle cezaevinde görüştük sonra, 2010’da beni önüm açılsın diye terfi ettirmemişlerdi, onu hatırlattı, “Senin de terfine mani olduk’’ dedi.

        -Büyükanıt ve Dolmabahçe konusu hakkında bir fikriniz var mı?

        Tahminim şu, kendisiyle ilgili değil, paraya pula değer vermez. Kendisiyle ilgili “Sen bunları koruyorsun ama bu adamlar senin kuyunu kazmışlar’’ gibi birtakım iddialar konulmuş olabilir. 2010 yılında önü kesilmeye çalışılmıştı ama yapılamadı. Rakipleri diğer orgeneraller vardı. Ya da 27 Nisan bildirisinden hemen önce nasıl bir Cumhurbaşkanı istediğine dair bir açıklama yayınlamıştı, onun sözü de verilmiş olabilir.

        -27 Nisan muhtırası AKP’ye mi yaradı?

        Evet. Cemil Çiçek “Hayır” dediği anda o iş bitmişti. Bir şey verdiğiniz zaman arkasını getireceksiniz.

        -Darbe mi yapsaydınız yani?

        Onu diyorum ya, “Hayır” denilince elinize silah alıp basacak mısınız yani? O muhtıra, AKP için değil de emekli orgeneralleri memnun etmek için yazıldı. Telkinler sonucu. Önce 2. başkan, ardından genel sekreter, basın halkla ilişkiler görür. Kimse mi söylemedi yanlış olacağını bu işin? Bakın bunlar eski refleksler, aynısını İlker Paşa’da da gördük, Trabzon’daki demeci anımsayın. Kızması, bağırması. Bunlar eski âdetler. TSK’nın eskiden bir caydırıcılığı vardı, insanlar korkuyordu darbe yaparlar diye. Ama artık öyle değil. Üstelik başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, siyasiler komuta kademesini tanıdılar, ne yapabileceğini ne yapamayacağını gördüler. Ayrıca ne ihtilali? İnsanların ihtiyaçları farklı. Kimseye yutturamazlar esip gürlemeyi. Kimse dikkate almadı, almaz.

        -“İçeride hainler vardı” dediniz.

        Evet her şey sızıyordu. Örneğin ben “katsayı’’ konusunda bir bilgi notu hazırlamışım, o bile sızdı.

        -Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nın okullardaki katsayıyla ilgisi nedir onu anlamadım ben, sizin işiniz mi bu?

        İşimiz değil tabii. Ama bilgi vermek de lazım. Bizim ana görevimiz stratejik istihbarat yapmaktır, ayrıca o dönemde terörle mücadele bizde olduğu için PKK ile ilgili bilgi toplamak.

        -Katsayı var, cemaatler var, Ermeniler dediniz, bunları niye inceliyorsunuz peki?

        Bunlar istihbarata karşı koymak kavramında incelenen durumlar.

        ‘BAŞBUĞ BİLE ENDİŞELENDİ KOLTUĞUNDAN!’

        -Fişlemeler?

        Eee yaptık tabii. Özellikle 28 Şubat döneminde. Okullardan bilgi geldi. Yanlıştı tabii. Fişleme bizim işimiz değil. MİT’in görevidir o. Biz polis, MİT ve Jandarma İstihbarat’tan, ateşelerden, Türkiye’de yaşayan yabancılardan bilgi alırız.

        -İstihbarata karşı koyma boyutu nedir?

        İç güvenlik açısından PKK, cemaatler falan incelenir.

        -Herkesi inceliyorsunuz, olan bitenden haberdarsınız; TSK’ya yönelik tehditleri nasıl fark etmediniz?

        Bu yaşananlar yılların birikimiydi. TSK’da çok büyük sorunlar vardı ve büyük bir kısmının üzeri örtüldü. Terörle mücadele, eğitim konusunda yanlışlarımız oldu. Erler, subaylar ve astsubaylarla ilgili yanlışlarımız var. Terörle mücadelede alınmayan malzemeler var.

        ‘TSK'DAKİ SORUNLARIN FARKINDAYDIM GELECEK KAYGISIYLA SUSTUM'

        -Kol kırıldı yen içinde kaldı...

        Öyle oldu. Şikâyetler çok birikti. Halının altına süpürüldü, bunlar cemaat ve içeridekilerce kullanıldı.

        -“Başbuğ bile endişelendi koltuğundan” dediniz, dolayısıyla büyük bir koltuk kavgası var.

        Evet var. İster istemez rütbe ve terfi konusunda herkes birbirini yedi, arkadan işler de çevrildi. Şikâyetler, ihbar mektupları gelir, insanların mezhep farkları ortaya atılır. Hepsi yapıldı. Aileler arasındaki sıkıntılar terfilere yansır.

        -“Paşa eşleri etkilidir terfilerde” denilir, doğru mu?

        Doğru. O onu beğenmez, bu bunu beğenmez. Eşler, generaller üzerinde etkili oldu. Bunların hepsi kırgınlıklar, sıkıntılar yarattı. Her şey liyakat prensibine göre yapılmadı ve insanlar küstüler. Yurtdışı görevlendirmelerinde de yanlış yapıldı ve birikti. TSK kendi kendini yıprattı. Çürümeler kopuş yarattı.

        -O çürümenin ne kadarlık bir parçasıydınız siz bizzat?

        Binbaşılığımdan beri işin farkındaydım.

        -Neden içinde olmaya devam ettiniz?

        Bir meslek seçmişim, ilerlemek istiyorum ve çoğunluğa uydum. Ses çıkaranların neler yaşadığını gördüm, önüm kesilirdi. Ve birçok yerde sustum. Susmak daha kolay galiba. Konuştuğunuz zaman cezalandırılırsınız. Gelecek kaygısı çok.

        -Sustunuz, çürümenin parçası oldunuz, kendi deyiminizle fedakârlık yaptınız ama tutuklandınız. Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı olarak neler hissettiniz?

        40 yıllık bir hizmet. Üstelik ben Kıbrıs’ta paraşütle atladım, Güneydoğu’da savaştım. Bu ülke için savaştım ben. Önce uykularım kaçtı. Sonra yakalama kararı öncesi bir gece bütün dengem değişti. Doktorumuzu aradım Gülhane’de, 3 gün uyutuldum. Sonra 1 ay kaldım orada. Bir sinir tedavisi gördüm. O zamandan başladığım bütün sinir ilaçlarına devam ediyorum. Çok üzgünüm. Hain ve darbeci sıfatını yedim, çok ağırdı. Bazı ülkelerde insanlar intihar ediyor.

        ‘BAŞBUĞ PAŞA’MA KIRGINIM, YÖNETEMEDİLER BU KRİZİ’

        -Siz öyle bir şey mi yaşadınız?

        Hayır ama doktorumun tavsiyesiyle iki tabancamı da Genelkurmay’a teslim ettim. Cezaevinden çıktıktan sonra da hibe ettim. Bir asker için iyi bir duygu değil bu. Bir kılıç, bir silah önemlidir benim için, yıldızlar da öyle... Hiçbir üniformamı almadım. TSK’ya kırgın değilim. Ben bir balıkçının çocuğuyum ve bugünlere getirdi beni, okuttu, eğitti, 3 dil biliyorum. Çok iyi yerlerde çalıştım. Ama komuta kademesine kırgınım. Başbuğ Paşa’ma kırgınım. Yönetemediler bu krizi.

        -Yaşananlar için “TSK’ya kumpas kuruldu” diyorsunuz. Peki ya “topraktan adeta fışkıran” mühimmatlar?

        Onların hepsi polisin elindeki mühimmatlar. Biz zamanında, özellikle 1994’ten sonra çok yakın çalıştık polisle, özellikle Özel Harekât’la ben de Doğu Bayazıt’taydım. Onların mühimmatlarını biz Kara Kuvvetleri’nden ve jandarmadan verdik. Bombalar roketatarlar, lav silahı vs... Hatta havan da vardı.

        -Kaydı yok mu bunların?

        Aynı ikmal kademesinde olmadığımız için sarf ederek veririz. Sarf gözüküyor ama poliste. Büyük ihtimalle onlar, bunlar. Polis, aldığına dair belge vermiyor ki...

        YARIN: Şah Fırat Operasyonu askeri açıdan doğru mu? - Uludere’de neler yaşandı? - İstihbaratçılar Türkiye’de neler yapıyor? - Silahlara veda çağrısından sonra ne olacak?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ