Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem ‘Suriye’den gelenlerin kalıcı olacağını kabullenmeliyiz’

        Kübra PAR / GAZETE HABERTÜK

        NEDEN KONUŞTUK?

        WashIngton merkezli düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nden Prof. Dr. Kemal Kirişci ve Elizabeth Ferris, geçen hafta Türkiye’deki Suriyeli mülteciler üzerine yeni bir rapor yayınladı. “Suriyeli Mülteciler ve Türkiye ile Uluslararası Toplumun Önündeki Zorluklar” başlığını taşıyan rapor, belki de pek çoğumuzun kabullenmek istemediği bir gerçeği bir kez daha yüzümüze vuruyor: Suriyeli mülteciler evlerine dönecek gibi görünmüyorlar… Washington’da yoğun bir toplantı trafiği arasında telefonla konuşma imkânı yakaladığım Prof. Dr. Kirişci’ye, “2013 ve 2014 yıllarında da raporlar hazırlamıştınız. Aradan geçen zamanda ne değişti?” diye sordum...

        Suriye politikası ve mülteci meselesi nihayet Avrupa’nın da gündemine geldi. Son günlerde Rusya’nın rolü de konuşuluyor. Almanya, kapılarını açtı ama kapattı. Bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?

        Avrupa farkında ki bu sorun siyasi bir çözüm gerektiriyor. Rusya’nın pozisyonu ise başka, o olayın siyasi çözümü ile ilgileniyor. Türkiye Avrupa’ya “Şimdi bıçak kemiğe dayandığında işbirliği yapmaya geliyorsunuz” diyor. Avrupa Birliği de haklı olarak “Biz işin başında size yardım teklif ettik, kabul etmediniz. Kendiniz halletmek istediniz” diyor. Bu restleşmeden vazgeçerek karşılıklı oturup teknik bir işbirliği tabanı yaratmak gerekiyor. Diyalog kurmak yerine “Bunu yapacaksınız” şeklinde bir dille konuşuluyor. Davutoğlu, “Suriye’de yaratılacak güvenli bölge için 3 tane 100 binlik şehir kurmaya hazırım. Siz parayı bastırın, biz inşa edelim” dedi. Olmaz böyle şey... Bir kere, bu güvenli bölgenin kurulabilmesi için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı alınması gerekiyor. Ayrıca, hükümetin güvenlik bölgesinin kurulmasını istemesinin arkasında yatan nedenle, “Mültecilere yardım edeceğiz, onlara şehir kuracağız” argümanı arasındaki farkı herkes görüyor.

        Erdoğan bile “Esad, geçiş sürecinde kalabilir” noktasına geldi. IŞİD ve diğer terör grupları uluslararası toplumu “Esad kalsın daha iyi” noktasına mı getirdi?

        Türkiye’nin Esad konusundaki tavrında bariz bir değişiklik yok gördüğüm kadarıyla. Bu krizin belki de en önemli nedeni, uluslararası camianın yani ABD ve Rusya’nın tavrı... Rusya’nın da amacı zaten sorunu çözmek değil. Bana sorarsanız, Amerika çözüm istiyor ama tek başına yapamıyor. Bu durumda bölgedeki diğer ülkelerin ve Türkiye’nin alacağı pozisyon çok önemli. “Barışı düşmanlarınla yaparsın” diye meşhur bir söz vardır. Tarafların oturup çözüme gitmesi gerekiyor. Gerekirse herkes pozisyonundan taviz vermeli.

        Avrupa göçmenleri kabul etmemekte kendince haklı olabilir mi? Biz açık kapı projesini uygulayarak hata mı ettik? Onlar çok akıllı da biz mi aptalız?

        Türkiye açık kapı politikasını siyasi nedenlerle uyguladı. “3-4 hafta sonra geri dönecekler ve bizim büyükelçilerimiz olacaklar” diye düşündüler. Olay başka boyutlara ulaştı. Uluslararası mülteci standartları açısından alınan karar ve uygulanan politika herkesin alkışladığı bir politika. Ama o politikanın ilk günlerde o amaçla mı uygulandığı noktasında soru işaretlerim var. Ama sonuçta bugün Türkiye hem kamplardaki yaşam standardı hem de açık kapı politikası nedeniyle takdir ediliyor.

        Bu zoraki bir takdir değil mi? Altında “Bize göndermeyin, mültecilere siz bakın” mesajı yatmıyor mu?

        Evet... Avrupa Birliği, mültecilerin burada kalması için gereken fon desteğini vermedi. Maalesef Türkiye ve Avrupa Birliği arasında güzel bir diyalog yok. Şimdi bıçak kemiğe dayandı. AB bir şeyler yapmak istiyor ama biz Türkiye olarak kırgınlık doluyuz.

        Kısaca “Bu kırgınlığı bir kenara bırakıp daha rasyonel bir şekilde konuşmak gerek” diyorsunuz.

        Aynen öyle. Türkiye’deki bürokratlar bunu yapmaya hazırlar. Yüzde 100’lük biz sonuç olmaz belki ama bundan Suriyeli garibanlar faydalanır. Ondan sonra da Avrupa ile ilişkiler yoluna girer. Fakat seçimler yaklaşırken gösterilen tavır; Avrupa Birliği’ni dövebildikleri kadar dövmek, bunun üzerinden de oy toplamak...

        ‘AVRUPA MÜLTECİLERİN EN İYİLERİNİ ALACAK, BİZE ÇÜRÜKLERİ KALACAK’

        Suriye krizi uzun süre devam eder mi?

        Evet, bence uzun süre daha böyle devam eder. Gerçekçi olup bu 2 milyon insanı süründürmeyelim. Buraya gelenlerin çoğu genç, onları kazanmalıyız. Avrupa bu insanları kazanarak elde edeceği avantajları öngörerek olumlu bir pozisyon almaya çalışıyor.

        Siz de raporda “Suriyeli mültecilerin Türkiye toplumuna entegre edilmesi her iki taraf için de kazanım olur” demişsiniz.

        Evet. Aslında bu entegrasyon çok zor ama bu yaklaşım kabul edilirse ilerlenebilir. Mültecilerin arasında doktor, öğretmen, mühendis, hukukçu var. Bunlar ucuza emek işçiliği yapıyorlar. Sonunda bu insanları Avrupa alacak ve faydalanacak.

        Meşhur beyin göçü meselesini mülteciler konusunda da yaşayacağız yani…

        Evet sonra “Avrupa mültecilerin en iyilerini aldı, bize çürükleri kaldı” diyeceğiz!

        RAPORDAN ÇIKAN ÇARPICI SONUÇLAR

        Prof. Dr. Kemal Kirişci ve Elizabeth Ferris’in hazırladığı raporda, Türkiye’deki mültecilerin geleceğine ilişkin çarpıcı bulgular var. İşte onlardan birkaçı…

        Suriye’den gelenlerin kalıcı olacağının artık anlaşılması lazım. Uluslararası camia da kabul ediyor ki Türkiye mülteci kamplarında neredeyse beş yıldızlı otel konforu sunuyor. Fakat bu olay 5. yılına girdi. İnsanlar kamplarda doğuruyorlar, evleniyorlar. Uzun vadeli entegrasyon için adım atılmalı.

        2013’ten bu yana mültecilerin etnik ve dini kompozisyonu dramatik bir şekilde değişti. Başlangıçta Arap Sünni Suriyeliler ağırlıktayken, bugün Kürtler, Yezidiler ve Iraklı Hıristiyanlarla daha kozmopolit bir mülteci kitlesi bulunuyor.

        Türk hükümetinin Suriyeli mültecileri kabul politikası değişti. 2011’de gelenler açıkça kucaklanıyordu çünkü Esad rejiminin kısa sürede devrileceği ve gelenlerin geri döneceğine inanılıyordu. Şimdi bu yaklaşım değişti. Uluslararası topluma bu yüke ortak olmaları konusunda çağrılar yapılıyor.

        Gün geçtikçe kötüleşen mülteci krizi sosyal, ekonomik ve siyasi sorunları derinleştirdi. Mülteci sayısının 2 milyonu aşması, barınma, beslenme, eğitim ve istihdam gibi sorunların karşılanmasını zorlaştırıyor. Okul çağında olan 600 bin mülteci çocuktan ancak 130 binine eğitim imkânı sağlanabiliyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ