Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Ergenekon'da 'Ecevit' ve 'Talat Paşa Komitesi' açıklamaları

        'Ergenekon' davasının temyiz duruşmasında onuncu gün, sanık savunmalarıyla devam ediyor.

        Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ndeki duruşmaya, emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un da aralarında bulunduğu bazı sanıklar, avukatları ve sanık yakınları katıldı.

        Eski Zonguldak Milletvekili, Başkent Üniversitesi kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal, "savunma" değil, "açıklama" yapacağını belirtti.

        Dünyada insan hayatı için önemli iki meslek bulunduğunu söyleyen Haberal, hekimler ve hakimlerin vereceği kararların büyük önem taşıdığını vurguladı.

        Adaletin herkese gerektiğini vurgulayan Haberal, "Hekimler 24 saat uyanık kalmak zorundadır, hiçbir hekimin hiçbir şekilde mazereti olamaz. Kusura bakmayın hakimlerin de hiçbir mazeretini kabul etmek mümkün olamaz. 'Yanlış yaptık' deme durumunda olamayız" dedi.

        Mehmet Haberal, milletvekilliği döneminde parlamentoda kendisine üst düzey yetkililerin "kusura bakmayın Mehmet Bey yanlış yaptık" dediğini aktararak, "Böyle bir şey olabilir mi? Bu yanlışlar nedeniyle birçok insan hayatını, sağlığını, işini kaybetti. İki şey var ki geriye dönüşü söz konusu değildir. Biri insan hayatı diğeri de zaman. İnsan hayatı bir daha geri gelir mi" ifadelerini kullandı.

        İki gün sorgulandığını, her şeye yanıt verdiğini belirten Haberal, "Yaptığım her şey Anayasanın bana, topluma tanıdığı haklar. Yasalara aykırı şekilde hareket etmemiz söz konusu olmamıştır ama demokrasimiz sıkıntıya girdiğinde gereğini yaptım. 1950'li yıllardan beri ülkemizdeki bütün olayları yaşayan kişiyim. Darbeleri, darbe girişimlerini birebir yaşadım. Demokrasi için ne gerekirse hepsini yapmaya çalıştık" değerlendirmesinde bulundu.

        "BUGÜN DE ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPIYORUZ"

        Antidemokratik uygulamalara karşı 5 Mart 1984'de bin 300 imzalı "Aydınlar Dilekçesi"ni imzaladığını belirten Haberal, şöyle konuştu:

        "Aydınlar dilekçesini imzaladığım için en ağır hapis cezasına çarptırıldım, profesörlük unvanını kazanmış olmama rağmen tam 6 yıl boyunca bana kadro verilmedi. Eğer ülkemizin veya demokrasi aleyhine herhangi bir şey oluyorsa gereğini yapmak durumundayız. O gün nasıl gereğini yaptıysak dün de bugün de üzerimize düşeni yapıyoruz. Aydan insanlar gelip ülkemizdeki yanlışları düzeltmeyecek, biz düzelteceğiz. Hepimizin görevi, bu ülkeyi yüceltip yükseltmektir. Başka herhangi bir talebimiz olmamıştır. Bu yanlışları gidermek zorundayız. Hiçbir zaman hiçbirimizin kötümser olmaya hakkı yok. Demir kapılar arkasında bile aynı şeyleri düşündüm. Oralarda da kongreler düzenledim, akademiler kurdum."

        Adaletin sonunda mutlaka tecelli edeceğine inandığını dile getiren Haberal, "İşte bugün adalet tecelli ediyor. Bizimle ilgili iddianame hazırlayanlar nerede, bizimle ilgili karar verenlerin durumu nedir? Bunları siz değerlendireceksiniz. Çünkü adalet herkese gereklidir" dedi.

        Mahkeme sürecinde yaşadıkları ve savunmasını topladığı kitaplarından alıntılar okuyan Haberal, kitaplarını heyete sundu.

        Haberal, "Tüm yaşantım boyunca sadece hizmete tabi bilim insanı olarak ülkemize ve milletimize kazandırdıklarım ortadayken bugün iddia makamının düzenlediği iddianamede sanal bir örgütün üyesi olarak gösterilmem adalet adına utanç vericidir" ifadelerini kullandı.

        Haberal'ın Avukatı Serdar Özersin de soruşturmayı yapan polislerin hiçbirinin bugün görevde olmadığını, iddianameyi hazırlayan birtakım savcıların da meslekten ihraç edildiğini söyledi.

        Haberal'ın genel cerrah olması nedeniyle insanlara can veren, dünyanın tanıdığı bir bilim adamı olduğunu ifade eden Özersin, "4 yıl 4 ay bir insanın hayatından alınmış bir süreç. Hocam içeride olduğu için çocuklarını ameliyat ettirmeyen anne babalar tanıyorum. Karaciğer nakli için hocamın tahliye olmasını bekleyen aileler biliyorum. 4 yıl 4 ay çok zor koşullarda geçti. Yaşam hakkına, sağlık hakkına müdahale edildi" dedi.

        Özersin, Haberal ile ilgili yapılan aramalarda hiçbir suç unsuruna rastlanmadığını, çapraz sorguda, isnat olunan fiille ilgisi olmayan 185 soru sorulduğunu anlattı.

        Haberal'a ilişkin telefon tapelerinde hukuka aykırı konuşmalar yapıldığı, bunların suç unsuru kabul edildiğini söyleyen Özersin, "Tanımadığı insanlarla konuşmuş gibi gösterildi, kurucusu olduğu üniversitenin santralından yapılan tüm görüşmeleri kendisi yapmış gibi kabul edildi" diye konuştu.

        Cumhuriyet mitinglerine katılması ve mitingde "ordu göreve" pankartının açılması konusuna da değinen Özersin, rektörlerin katıldığı mitinge Haberal'ın da gittiğini, yalnızca Atatürk'ün mozolesine çelenk koyup, ardından yapacağı karaciğer nakli ameliyatı nedeniyle mitingden ayrıldığını anlattı. Avukat Özersin, "Mitingde 'Ordu göreve' pankartı açıldığından bahisle iddianame hazırlayanlar, bu pankartı açanların beraat ettikleri mahkeme kararını neden görmediler" diye sordu.

        BÜLENT ECEVİT'İN TEDAVİ SÜRECİ

        Eski Başbakan Bülent Ecevit'in tedavi süreciyle ilgili iddiaları da yanıtlayan Özersin, şunları söyledi:

        "Sayın Ecevit'in tedavisiyle ilgili hastane sürecindeki bütün işlemler, belgeler dosyada mevcut. İş göremez belgesi verilecek ve darbeye teşebbüs yapılmış olacak iddiasında bulunuldu. Haberal, Sayın Ecevit'in tedavi heyetinde bulunan bir hekim değil. Kurucu rektör olması nedeniyle idari bir görevi vardı. Haberal'ın ihtilaflı olduğu, haklarında tazminat davası açtığı ve suç duyurusunda bulunduğu Recai Birgün ve Mücahit Pehlivan'ı tanık olarak dinlediler. Aralarında husumet bulunduğu, tanık olarak dinlenemeyeceklerini söyledik ama mahkeme dinlemedi. Bu şahısların söylediği her şey başka tanıkların beyanlarıyla çürütüldü, beyanlarının gerçek olmadığı ortaya çıktı. Zaten iş göremezlik raporunun Başkent Üniversitesinden verilmesi mümkün değil, devlet hastanesinin vermesi gerekiyor. Bu iki tanık duruşmada bu iddiayı başkalarından duyduklarını söylediler, bu kişiler de dinlendi, isnadın doğru olmadığını söylediler. Sayın Ecevit ve Rahşan Ecevit de 'Biz böyle bir şeyi ne hissettik, ne duyduk, hocamıza, personele teşekkür ederiz' dediler."

        Avukat Serdar Özersin, mahkemede, suç olmayan eylemlerin suçmuş gibi gösterilerek hüküm kurulduğunu belirterek, "Bu yolla bilim adamı müvekkilimin burada tutulması insan haklarına aykırı. Karar hukuksuzdur, yanlıştır. müvekkilimizin verilmiş cezayla ilgili hiçbir faaliyeti, teşebbüsü bulunmamaktadır. Bu nedenlerle yok hükmünde olan hükmün bozulmasını talep ediyoruz" dedi.

        "YAŞAMIM GASP EDİLDİ, ZAMANIM KATLEDİLDİ"

        Avukatının ardından tekrar söz isteyen Haberal, yaşamı boyunca Anayasa'nın verdiği bütün hakları kullandığını söyledi.

        Yargılama sürecinde yaşadıklarının kabul edilemeyeceğini ifade eden Haberal, süreçte yaşadığı sağlık sorunlarını ve tedavi sırasında gördüğü zorlukları anlattı.

        Haberal, 19 Ocak 2011'de ciddi sağlık sorunları yaşadığını, Haseki Hastanesi kardiyoloji bölümünde yatarken, odasının saat 20.00'de 3 Adalet Bakanlığı müfettişi, 15 polis, 5 jandarma ve bir gardiyan ile basıldığını belirterek, odasında bilgisayar ve telefon bulunduğu gerekçesiyle baskının yapıldığının söylendiğini kaydetti.

        "Yaşamım gasbedildi, zamanım katledildi" diyen Haberal, buna kimsenin hakkı olmadığını söyledi. Birisi bir suç işliyorsa istisnasız kim olursa olsun hesabını vermesi gerektiğini ifade eden Haberal, şöyle devam etti:

        "İnsanlar aya, Mars'a gidiyor biz ne yapıyoruz, birbiriyle uğraşmaktan, çekiştirmekten başka, bunu kabul etmem mümkün değil. Birbirimize inanmak, güvenmek zorundayız başka türlü başarılı olamayız. İnanıyorum ki, Türkiyemiz en kısa zamanda bu rahatsızlık duyduğumuz ortamdan çıkacaktır. Bunu da bizler yapacağız, başarmak zorundayız. Aksi halde hepimiz aynı sıkıntıların içinde kalırız. Bu çatı akarsa hepimiz ıslanırız. İnsanları arkadan çekiştirmeyin fitne insan öldürmek kadar günahtır.

        Silivri'deki ortamı hatırlamak bile istemiyorum. Mikrofonlar üzerinizde, es kaza bir avukat veya sanık fazla konuştuğu zaman 'tut asker, binbaşı at dışarı bunları' deniyordu. Duyduğum zaman 'nerede yaşıyoruz, esir kampında mıyız, burası Türkiye olamaz' dedim. Orada yaşadığımız şey çağ dışı bir ortamdı, bugün ise bu ortamda ülkem adına gurur duyuyorum."

        FERİT İLSEVER'E TALAT PAŞA KOMİTESİ SORGUSU

        Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ferit İlsever, gerek Silivri'de, gerekse dışarıda yürüttükleri mücadeleyle kumpasçıların maskesini indirdiklerini, "Ergenekon" palavrasını fiilen bitirdiklerini belirterek, "Nerede o 'Beşiktaş Terör Örgütü'nün hakim ve savcıları? Bir kısmını ellerinde bavulları yurt dışına kaçarken görüyoruz. Onlar Pensilvanya'ya ve CIA'cı efendilerine sığınırken, biz Strazburg'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden (AİHM) Türkiye lehine tarihi kararı çıkartıyoruz" dedi.

        "Ergenekon" davasının temyiz duruşmasında savunmasını yapan İlsever, 2008'de emniyetteki sorgusundan 13. Ağır Ceza Mahkemesinin hakkındaki hükmüne ve bu hükmün gerekçeli kararına kadar sorgulamanın ve yargılamanın en önemli bölümünü "Talat Paşa Komitesi"nin oluşturduğunu söyledi.

        "Ermeni soykırımı" yalanıyla mücadele eden Talat Paşa Komitesi'nin, bu belgelerde sürekli "Ergenekon Terör Örgütü"nün bir yan örgütü olarak suçlandığını, faaliyetinin de bir "psikolojik savaş" şeklinde adlandırıldığını belirten İlsever, "Savcılık ve 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bu psikolojik savaş suçlamasıyla, 'Ermeni soykırımı' yalanına karşı verdiğimiz mücadeleyi karalamaya çalışmaktan başka amacı yoktu. Sekiz yıldır bu zevata Ermeni soykırımının emperyalist bir yalan, tarihi bir yalan ve uluslararası bir yalan olduğunu anlatmaya çalıştık. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine altı ayda anlattık, anladılar da bunlar anlamadılar" diye konuştu.

        Ferit İlsever, Talat Paşa Komitesi'nin varlığından ve mücadelesinden rahatsız olunduğunu, çünkü komitenin ABD emperyalizminin Türkiye'yi bölme ve Cumhuriyeti çökertme operasyonuna göğsünü siper ettiğini belirtti.

        "BEŞİKTAŞ'TA ÜSTLENMİŞ F-TİPİ KUMPAS KARARGAHI"

        "ABD emperyalizminin Türkiye'yi, PKK ve F-Tipi Gladyo ile bölmeye çalıştığını, bunu defalarca söylediklerini" aktaran İlsever, şöyle devam etti:

        "Beşiktaş'ta üstlenmiş F-Tipi kumpas karargahı Ergenekon, Balyoz gibi bütün sahte operasyonları bu amaçla sahneye koydular. Burada hiçbir zaman hak hukuk ve adalet olmadı. Burada sadece ABD Devlet Başkanı Bush'un Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında AKP iktidarının önüne koyduğu Türkiye'yi bölme görevinin memurları vardı. Bu amaçla TSK yıpratılacak, hatta çökertilecek ve başta İşçi Partisi olmak üzere vatanseverler susturulacaktı. Bunlara hiçbir zaman boyun eğmedik. Operasyonların daha ilk gününde halkımıza bu emperyalist komployu açıkladık. Kumpası 2014 yılında değil, 2008'de ilan ettik. Gerek Silivri'de, gerekse dışarıda yürüttüğümüz kararlı mücadeleyle kumpasçıların maskesini indirdik ve Ergenekon palavrasını fiilen bitirdik. Nerede o Beşiktaş Terör Örgütü'nün hakim ve savcıları? Bir kısmını ellerinde bavulları yurt dışına kaçarken görüyoruz. Onlar Pensilvanya'ya ve CIA'cı efendilerine sığınırken, biz Strazburg'da AİHM'den Türkiye lehine tarihi kararı çıkartıyoruz."

        TALAT PAŞA KOMİTESİ'NİN KURULUŞU

        Talat Paşa Komitesi'nin kuruluş sürecine de değinen İlsever, her şeyin İsviçre mahkemelerinin eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu hakkında soruşturma açmasıyla başladığını, Halaçoğlu'nun İsviçre'de bir toplantıda "Ermeni soykırımı yoktur, yapılmamıştır" demesi üzerine hakkında soruşturma başlatıldığını hatırlattı.

        İsviçre'de o dönemde Meclisin yeni kabul ettiği bir ceza maddesiyle Ermeni soykırımının inkarının suç olarak kabul edildiğini aktaran İlsever, "Bunu ve diğer gelişmeleri dikkate alan Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek Mayıs 2005'te İsviçre'ye gitti ve basını davet ederek, 'Ermeni soykırımı uluslararası bir yalandır. Emperyalist bir yalandır. Tarihi bir yalandır' dedi. İsviçre'nin özgürlük düşmanı ceza maddesini bilerek ve isteyerek çiğnedi. Bunun üzerine KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ın başkanlığında Talat Paşa Komitesi'ni kurduk ve eylemlerimize başladık" diye konuştu.

        İlsever, "Ergenekon" kapsamındaki sorgusunda, Talat Paşa Komitesi'nin Genel Sekreteri olarak kendisine yöneltilen soruların yüzde 35'inin komiteyle ilgili olduğunu belirtti.

        AİHM KARARI

        Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in başvurusu üzerine AİHM'den mükemmel bir sonuç elde ettiklerini belirten İlsever, AİHM kararında, "1915 olayları soykırım değil" kararına varıldığını anlattı. İlsever, AİHM Büyük Dairesi'nin, İsviçre'nin itirazını reddetmesinin durumu daha da netleştirdiğini ifade etti.

        Ferit İlsever, "Bu davayla ilgili çok şey yazıldı çizildi. Çok şey konuşuldu. İşte son olarak AİHM'nin de Talat Paşa Komitesi'ne ve eylemlerine yaklaşımını öğrenmiş

        bulunuyoruz. 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin hakkımızda verdiği kararın esastan bozulmasını talep ediyorum" diyerek sözlerini bitirdi.

        AVUKAT MEHMET CENGİZ'İN SAVUNMASI

        İlsever'in avukatı Mehmet Cengiz de "Ergenekon" iddianamesinde, Talat Paşa Komitesi'ne üye olmanın terör örgütüne üye olmak şeklinde görüldüğünü ve 20 civarında sanığın bu kapsamda suçlandığını kaydetti.

        Davanın ilk gününden itibaren Talat Paşa Komitesi'nin Türkiye'nin çıkarlarını koruyan faaliyetlerinin hedef alındığını belirten Cengiz, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Dışişleri Bakanlığının, Talat Paşa Komitesi faaliyetleri kapsamında "Ermeni soykırımı yoktur" dediği için İsviçre'de mahkum edilen Doğu Perinçek'in safında AİHM'de müdahil olduğunu ve aynı tezi savunduğunu anlattı.

        AİHM'deki dosyada, karşı tarafın, İsviçre, Ermenistan ve müdahil kesimlerin dayandığı önemli kanıtlardan birisinin "Ergenekon" davası olduğunu aktaran Cengiz, "Düşünebiliyor musunuz, bir ülkenin Cumhuriyet savcılığının hazırladığı iddianame ve bir ülkenin mahkemesinin verdiği karar Türkiye düşmanı faaliyetlerde karşı tarafın kanıtı olarak kullanılmaya çalışılıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hükümeti, Strazburg'da doğru söylemiş Beşiktaş'ta, Silivri'de şaşmıştır, Strazburg'da doğru söyleyecek, Silivri'de şaşacak, böyle şey olmaz" ifadelerini kullandı.

        AİHM Büyük Dairesi'nin "Perinçek-İsviçre" kararının çevirisinin sürdüğünü belirten Cengiz, kararın bir bölümünü heyete sundu.

        Bu davada müvekkilinin beraat etmesinin bir hukukçu olarak kendisini tatmin etmeyeceğini dile getiren Cengiz, "Çünkü bu dava sıradan bir dava değildir. Son tahlilde müvekkilimin beraatiyle sonuçlanması, Türk yargısını içine düştüğü girdaptan kurtarmaz. Bu davanın sonuçlanması, bu kumpasın sahibi olan F tipinin yargılanması sonucunu doğurmadığı sürece bizi tatmin etmeyecektir. Sayın mahkemenizden, usul tartışmalarına boğulmaksızın işin esasına girilmesini ve mahkumiyet kararının tertipçilerin yargılanmasını sağlayacak şekilde esastan bozulmasını arz ediyorum" diye konuştu.

        AA

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ